Hediye translate English
17,766 parallel translation
Buralardaydım madem Kaptan hayranım bir uğrayıp teşekkür mahiyetinde küçük bir hediye vereyim dedim.
I was in the area, and the captain is a fan, so I came by to give him a little gift, as a thank you.
Çavuş hediye aldı.
Ooh, Sarge got a present.
Gelinin hediye partisine, nişan yemeğine ikinizin öpüştüğü heykele hiçbirine zaman yetmez.
That is not enough time to plan a bridal shower, an engagement brunch, a papier-mâché sculpture of you two kissing.
Hiç hediye etmediğimizi düşündüm.
I thought we said no presents.
Sana küçük bir hediye aldım.
Hey, I brought you a little present tonight.
Rebecca'nın partisine geldiğinde orada olacaksın ve büyük bir hediye alacaksın.
When you come to Rebecca's party, you gotta be here and you have to bring an exceptional gift.
Geç kalıyorsun, elinde hediye var.
You're running late, it's a gift.
Şimdiye dek aldığım en güzel hediye sensin.
You're the best gift I ever got
Küçük bir hediye.
A small gift.
Hediye mi?
Gift?
Tina, bana bir hediye vermek zorunda değilsin.
Tina, you didn't have to give me a gift.
Kızıma bir hediye almam gerekiyordu.
Just that I was supposed to get my daughter a souvenir.
Masanın üzerinde senin için bir hediye var.
Present for you.
Senin için bir hediye.
Souvenir for you. I think it's vintage.
Kardeşine hediye mi aldın yoksa?
Aw. You got a present for your new little sister?
Kimyager'i IŞİD'e hediye olarak vereceğim.
I'm gonna give'The Chemist'to ISIS as a present.
Kocam, bunların aynısından bana hediye etti.
My husband gave me a pair just like that.
Unutmuşum, sana hediye aldım bekle.
Oh, I forgot. I got you a present. One sec.
Hediye aldık, insan ol.
It's a gift. Be grateful.
Randall hayatta dediğinde bana bir hediye verdin Claire.
You gave me a gift, Claire... when you told me Randall was alive.
Bir hediye. O piçin hayatına son verecek kişi olmayı bilmek. Hayır.
A gift... knowing I'd be the one to end that bastard's life.
Hediye olarak hanımıma getirmek istedim.
I-I-I wanted to bring it to Milady as a gift.
Bir hediye mi?
A gift?
İyi niyet ve arkadaşlık göstergesi olarak bir hediye.
An offering to demonstrate good faith and friendship.
- Şimdi adalet sistemi için bir hediye oldu.
Now it's her gift to the criminal justice system.
- Sana bir hediye çantası getirdim.
Well. I got you... uh... a... a gift bag, uh.
Josh, ihtiyacım olan tek hediye arkadaşlığın ve şu an odada yanımda olman.
Well, look, Josh, the only gift that I need is your friendship and your presence in the room right now.
Hediye olarak alıyorum.
Souvenir.
Yıldönümümüz için sana hediye aldım.
I got our anniversary present.
Ona çok yaratıcı bir hediye almışsın.
It's a very imaginative gift, you got.
Bu büyük bir hediye.
That's a great gift.
Bu tür bir hediye kolay kolay unutulmaz.
You don't often forget a gift like that.
Adli tıbba bir hediye daha.
Another trophy for the forensic lab.
Lakin, bu o kadar da basit bir hediye olmamalı.
However, they must not be simply a gift,
O halde kocanıza Noel'de ne hediye alacağınız belli oldu.
Then I know what you should get him for Christmas.
Babama hediye edilmişti.
It was a gift to my father.
Sana hediye getirdim.
I brought you a present.
Belki doğum gününde bir tane de babana hediye edersin... böylece gözü daima senin üstünde olur.
Maybe you can get one for your pops, too, for his birthday, so he can keep an eye on you.
Ne hoş küçük bir hediye pakedi değil mi?
Nice, neat little bow, isn't it?
Ve size hediye olarak verdiği tahvilleri benden çaldı.
And the gift she gave you, the bonds, she stole those from me.
Senin için küçük bir hediye paketi hazırladım.
I'll tie it up in a nice little bow for you!
- Cooper'dan bir hediye.
Present from Cooper.
Vaftiz evladım için küçük bir hediye getirdim.
I've brought a small gift for my godson.
... kalıcı bir hediye.
... gift that will last forever.
Hayır, bu hediye sayılmaz.
No, it's, uh, it's not really a present.
Yeşil hediye. Kesin Atari.
The green present.
Hediye verme konusunda geleceği büyüleyici bir şekilde tahmin etmekten çok daha iyisin.
You know, you're way better at gift-giving than magically predicting the future.
O kadar. Ona bir şey almalısın. Hediye.
- You have to get her something.
- Hediye getirdim.
- I come bearing gifts.
Gidip hediye çekinizi getireyim.
I'll go ahead and issue you your store credit.
Hediye şart.
The gift.