Lie translate English
38,498 parallel translation
Dr. Chance zeki adam. Frank sorduysa, acil servis çalışanlarına bir şey uydurmalarını söylemiştir.
Doc Chance was smart, must've told the EMTs to lie, if Frank asked.
Şınav çekmek için buraya gel ve yere uzan.
Come lie down, as if you're gonna do a push-up.
- Burada bir yalan var.
- There's a lie here.
Water'dır suyun İngilizcesi ama konuyla yok ilgisi 50 ekle önüne serilecektir cevabın kendisi.
The water doesn't lie still, but the water still lies. Add 50, and your answer will be revealed.
Water'dır suyun İngilizcesi, ama konuyla yok ilgisi.
Water doesn't lie still, but the water still lies.
Bir daha yalan söylersen, o silahın üstündeki seri numarasını silmek için kullandığın kimyasalların hangileri olduğunu bulur hepsini kafama göre birleştirir ve elini içine sokarım.
Lie to us again, and I'll figure out the exact chemicals you used to dissolve that serial number off that pistol, cook up a batch and put your hand in it.
Vegan oldugunla ilgili yalan söylemene gerek yok.
You don't have to lie about being vegan.
Hepiniz bir yalanın kurbanı oldunuz.
You've all been the victims of a lie.
Ben bunu yalan olduğunu biliyorum.
I know that's a lie.
Böylece şimdi yeni bir yalan uydurdular Japon ajanları führerlerine suikast düzenledi.
So now they invent a new lie... that Japanese agents assassinated their führer.
Bu yalan, ikimizin de gelecekte olacakları bildiklerimizi haklı çıkartır.
The lie justifies what we both know will happen next.
Hayır, bunun yalan olduğunu biliyorum.
I know that's a lie.
- Bana yalan söyleyebileceğini mi düşünüyorsun?
You really think you can lie to me? - No. - A-ha!
Bana yalan söyleyebileceğini düşünüyorsun.
You do think you can lie to me.
- Bu yalan mıydı?
Was that a lie?
Güzel, belki odada dolaşır ve bazılarımızın ne kadar büyük yalancılar olduğu hakkında ufak sohbetler ederiz, tıpkı yalancı Rosa gibi.
- Cool, maybe we can mill around and small talk about how some of us are big lying liars who lie all the time like a bunch of liars, Rosa.
- Asla yalan söylemem.
- I never lie.
Eğitimle profil uzmanı olmuş olabilirsin, ama ben devamlı onlarlayım ve yalan ve yalancı görünce anlarım.
Oh, you might be a profiler in training, but I'm a profiler by association, and I can tell a lie when I hear one, and liar.
Tecrübelerime göre, maktülü tanımadığını söyleyen insanların genellikle cinayete karışmış olduğu ortaya çıkıyor.
In my experience, when people lie about knowing the victim, they were involved in the murder.
Neden o zaman bize yalan söyledin?
So what possible reason do you have to lie to us like this?
Söylediğin her yalanda bir gerçek saklı.
Every lie you tell holds a shred of truth.
Bu hayatımda duyduğum en kötü yalandı.
That is just about the worst lie I've ever heard.
Sana yalan söylemek istemedim.
I didn't want to lie to you.
Büyüklerin yalan söylerken nasıl gözüktüklerinin biliyorum.
I know what it looks like when grown-ups lie.
- Neden biraz uzanıp dinlenmiyorsun?
- Why don't you lie down, rest for a minute?
Bu yalan değil.
This is not a word of a lie.
Çünkü... Ve bu da yalan değil... Birkaç ay önce, müteahhit - herhalde bir iddiaya girmiş olmalı -... konseye tekrar gitmiş ve demiş ki...
Because - and this, again, is not a word of a lie - a few months ago, builder man - and it must have been a bet - he went back to the council and he said,
11 kilometre ileride.
11 miles lie ahead.
Bırak burada yanında yatayım.
Just let me lie here beside you...
İntihar mevzusu yalan değildi.
That's... that's a lie, I, uh...
- Yalanı ortaya çıkmış bir suçlu gibi.
Just a suspect caught in a lie.
- Bize böyle bir yalan söylemenin sebebi ne olabilir?
What possible reason do you have to lie to us like this?
Bir süreliğine sakin yaşasan iyi olur gibi.
You know, you should probably lie low for a while.
İlki, sana yalan söyleyemeyeceğim,
First one, I'm not gonna lie to you,
Neden oraya uzanıp, uyumuyorsun?
Why don't you go lie down, take a nap?
Bu hafta sonu koca bir yalandı.
This whole weekend's been a big lie!
- Cabe, borunun üstüne yat.
Cabe, lie on the bar. What?
- Ne? Yat şu lanet borunun üstüne!
Just lie on the damn bar!
Sen yalan söylemeye devam et.
You're just gonna lie anyway.
Biliyorum, istiyorsun bunu. Ayırca burada yemezsen, eve gittiğinde, surat yapıp bana bu konuda yalan söyleyeceksin.
Dude, I know you want it, and if you don't have it here, you're gonna go home, you're gonna stuff your face and you're gonna lie to me about it.
Hayatımız, ailemiz yalan değil.
Our life, our family? It's not a lie.
Yalan söylemiyorum.
I didn't lie.
- Ve pusuda bekleriz.
- And lie in wait.
Karıma yalan söylemek istemiyorum.
I don't want to lie to my wife.
Bir kere karına yalan söylediysen, tek çıkış yolu iki kat yapmaktır.
Once you lie to your wife, the only way out is to double down.
eğer ona yalan söylemek zorunda olursam...
if I have to lie to her,
Yalan üstüne yalan.
lie upon lie.
Neden yalan söylemek zorundasın Don?
Why do you have to lie, Don?
- Bak, sana yalan söylemek zorundaydım çünkü Adam, Andi'ye yalan söyledi, ona destek olmalı, kardeşimi korumalıydım.
- See, I had to lie to you, because Adam lied to Andi, so I had to cover for him to protect my baby brother.
Bunun bir yalan olduğu konusunda anlaşabilir miyiz?
Can we both agree that that was a lie?
Evet, bu bir yalandı.
Yes, that was a lie.