Olé translate English
940 parallel translation
Ole!
Olé!
- Selam, Encarnacion.
- Olé, Encarnación.
- Ole.
- Olé.
- Ole!
- Olé!
Ole!
Olé! Olé!
Ole!
- Olé!
Ole!
Olé! Olé! Olé!
Alçak köprü
- Low bridge - Olé
Dikkat Geliyoruz arkandan
- Olé - Look out, we're coming round you
Olé!
Olé!
¡ Olé!
Olé!
"olé"'yi daha tutkulu söyle.
Say olé with more passion.
Baylar, dikkatinizi verin!
Olé! Olé! Attention, messieurs!
♪ Oley, oley, oley, oley... ♪
♪ Ole, ole, ole, ole... ♪
Joe öle dursun, mola veriyoruz.
Time out while we watch Joe die.
Ole!
Ole!
- Yok hayır yapamam öle bir şey.
I couldn't do that.
Biliyorum, tek elle pek öle işe yaramam.
I know I ain't much good with only one hand -
George öle söyledi.
George says we are.
Ole.
Olé.
Yukarı Kuzey ormanlarından geldiğinizi duydum, yada aşağı kuzey, biz öle diyoruz.
I hear you come from up north in the woods, or down north, as we call it here.
Ole Andreson'muş.
Ole Andreson.
Hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmiyorum ama geçmişte Ole Andreson adında birini tutuklamışsınız.
I don't know whether you remember, but you once arrested a man named Ole Andreson.
Ole ile ilgili son birkaç yıla kadar ne varsa söyleyebilirim.
I can tell you almost everything about Ole up until the last few years.
Ole ve ben çocukken beraber gezerdik.
Ole and I ran around together when we were kids.
Kendini nasıl hissediyorsun Ole?
How you doing, Ole?
Doğru Ole.
That's right, Ole.
Yanılmıyor Ole.
He's not wrong, Ole.
Senin için boks bitti Ole.
You're done fighting', Ole.
Yazık olmuş Ole.
Too bad, Ole.
- Biliyorum Ole.
- I know, Ole.
Fena bir yaşam sayılmaz Ole.
It's not a bad life, Ole.
Ondan sonra Ole'yi pek görmedim.
After that I didn't see much of Ole.
- Biz de tam Ole'den söz ediyorduk.
- We were just talking about Ole.
Ole'yi Lilly de tanırdı.
Lilly knew Ole too.
Ole sağdıcımızdı.
Ole was best man.
Ole ve ben birbirimizi şey, görmeyi bırakalı altı ay oluyordu.
It was about six months before that that Ole and I, well, uh, stopped seeing each other.
Ole ile sinemaya gitmek için randevulaşmıştık.
Ole and I had a date to go to the movies.
Ole'nin gittiğimin farkına vardığını bile sanmıyorum.
I don't think Ole even missed me.
- Zavallı Ole. Aşık olmak için zehirli bir sarmaşığı bulmalıydı.
- When he fell, it had to be for dynamite.
Önce Ole'nin kızıyla evleniyorum.
First, I marry Ole's girl.
Saçma şeyler konuşma Sam. Seninle evlenirken Ole'nin kız arkadaşı değildim.
I wasn't Ole's girl, not when I married you.
Şu sıralar Ole Andreson'un sevgilisi diye duydum.
Ole Andreson's girl now, or so I hear.
İyidir Ole.
Okay, Ole.
Beni durdurmaya çalışmayacaksın, değil mi Ole?
You're not going to try and stop me, are you, Ole?
- Başka bir zaman Ole.
- Some other time, Ole.
- Yapabileceğim bir şey yok Ole.
- There's nothing I can do, Ole.
Ole'yi bu öğleden sonra gömüyoruz Mr. Riordan.
We're burying Ole this afternoon, Mr. Reardon.
Riordan, Ole'yi kim öldürmüş bulursan bundan haberim olsun.
Reardon, if you ever find out who killed Ole, let me in on it.
Ole Andreson adında bir adamın ölümünü araştırıyorum.
I'm investigating the death of a man named Ole Andreson.
Yaşlı babam, eğer bir adam yeterince uzun ve yeterince yüksek sesle konuşuyorsa birileri ona inanır.
My ole pappy used to say that if a man talked long enough and loud enough somebody's sure to believe him.
öleceğim 150
öleceğiz 96
ole pa 27
öleceksin 176
ölecek 118
ölene kadar 26
oley 98
ölecek mi 35
ölebilirim 24
öleceksiniz 32
öleceğiz 96
ole pa 27
öleceksin 176
ölecek 118
ölene kadar 26
oley 98
ölecek mi 35
ölebilirim 24
öleceksiniz 32
ölecek miyim 32
öleceğimi sandım 17
ölecekler 24
ölebilirsin 32
ölebilirdin 30
ölebilirdim 22
ölebilir 49
ölebilirdi 18
ölemezsin 31
öleceğimi sandım 17
ölecekler 24
ölebilirsin 32
ölebilirdin 30
ölebilirdim 22
ölebilir 49
ölebilirdi 18
ölemezsin 31