Ucuz translate English
9,075 parallel translation
- Ucuz atlattı. - Evet.
- She was very lucky.
Kabul edelim, ikisi de ucuz atlattı.
- Yeah. - Let's face it, they both were, hmm?
O da ucuz atlattı diyebiliriz.
He ‒ He was lucky as well.
Hediyelik eşya mağazasına uğrayın ve Margaritaville'deki ucuz içkilerimizden tatmayı unutmayın.
Don't forget to visit the gift shop, and remember... It's always happy hour at Margaritaville.
Kir için ucuz olduklarını, Ama neden değersiz topraklar satın alalım?
We got them for dirt cheap, but why buy up worthless lands?
Elde ettiğimiz toprak ucuz arazilerle birbirimizi alıp satıyoruz,
With the dirt cheap lands we acquired, we buy and sell to each other,
Evet, ucuz zaten.
- Yeah, it's cheap.
- Evet, çok ucuz.
Yeah, real cheap.
- Evet çok ucuz.
- They're very cheap.
Uff, ucuz atlattık he.
Geez, that was close.
Evet, Maurice'in tasarımı fiyasko çıkınca ucuz yollu bir çözüm bulduk.
So, um, when Maurice's designs flopped... we wanted to find a frugal solution.
Çok riskli bir iş, ufacık bir hatada bile her zamankinden daha ucuz ve basit şeyler alacağız.
It is so risky that even one slip up... and we are back on the shopping block cheaper than ever.
Aynı sınıf, ucuz.
Same grade, cheaper.
Üzgünüm, ucuz bir şarap işte.
Are you the one? Sorry, it's just cheap wine.
Ucuz bir şey alma.
Ok, buy a very good one.
Polis Gazetesi ve ucuz romanlar için kuyruk olmuş millet.
They line up three deep for the Police Gazette and the penny dreadfuls.
Ucuz romanlarda okumuştum onları.
I read about them in dime novels.
Şu andaki bu gönül rahatlığınız... bir son bulacak... ve bir parça kenevir... bu yükten kurtulmanın yanında ucuz bir bedel gibi gelecek.
Your peace of mind, such as it is, will cease to exist and a length of hemp will seem a cheap price to be free of the burden.
Maziyi yad edeyim demiştim. Ayakkabı parlatmanın sudan ucuz olduğu maziyi. Şarkıcıların Meksikalı olmadığı maziyi.
Uhh, I just wanted to remember the good old days, when a shoe shine was two bits and there were no Mexicans in the music business.
Prezervatiften daha ucuz ve kuku yarığının limon gibi kokmasını sağlıyor.
It's cheaper than condoms and make your coochie crack smell like lemon fresh.
Bir sürü ucuz bok püsür vardı.
I noticed that there was a lot of cheap shit in there.
Ucuz Roman'da öyle yapmıyorlardı ve burada da eroin falan yok.
This ain't Pulp Fiction, and that ain't heroin.
Hızlı ve ucuz bir şekilde pazara giriş yaparız.
We crank'em out fast and cheap, flood the market.
Senin arkadaşlarından başka hızlı ve ucuz kızları nereden bulacağız ki?
And where do we get these cheap and fast girls, other than every single friend of yours?
Kilisenin bağış kutusuna koyabileceğin ucuz ikinci el kıyafetler değil.
They're not just cheap hand-me-downs that you put in the poor box at church.
Bak, evin aranırken ucuz atlattık.
Look, we dodged a bullet with the search.
Adam,. ucuz yırttık.
Man, that was close.
Her gece eve ucuz parfüm kokarak geliyor ama sen gıkını çıkarmıyorsun!
Dumbass hoes like this? He comes home every night smelling like cheap perfume and you don't say anything.
Yani ucuz bir numarayı mekanize etmiş.
So he mechanized a parlor trick.
Belki de ama bu ucuz numara bir adamın dehasının ve endüstrinin kanıtıdır.
Perhaps, but this parlor is testament to the man's genius and industry.
Tamam, benim hakkımda bilmen gereken tek şey tekila içince kavga etmek istiyorum ucuz şarap içince sikişmek istiyorum.
Okay, the only thing you really need to know about me... is that tequila makes me want to fight... and cheap wine makes me want to fuck.
Bak ya! Çok ama çok ucuz bir şişe şarap.
Oh, look... it's a very, very, cheap bottle of wine.
Küçük bir kuş bana dedi ki sen ucuz şarap içince sikişmek istiyormuşsun.
A little birdie told me that when you drink cheap wine... it makes you want to fuck.
Kendine güveni olmayan ucuz pisliğin tekisin. Puşt herif.
You're just a cheap... insecure...
Bu çok ucuz bir şarap.
This is Two-Buck Chuck.
Neden mi? Çünkü çok ucuz.
'Cause it's two bucks.
Ucuz olup olmaması neyi değiştirir?
I didn't think it was gonna make a difference.
- olamaz mısın? Uçak yaptırmak ucuz değil.
Building an aeroplane isn't cheap.
Önce uzun kıdeme sahip, dolgun hakları olanları kovmakla başlarlar. yeni ve ucuz işçilere, pek dokunmazlar.
They're firing employees with longer tenure and more benefits for those newer, cheaper workers.
Hatta bir keresinde 1. sınıflara Noel Baba'nın Pepsi sattırmak için icat edilen ucuz bir pazarlama taktiği olduğunu söylemişti.
He even told the first graders that Santa was just a cheap marketing ploy - invented to sell Pepsi.
Doktor ucuz değildir, yo!
A doctor... doctors ain't cheap, yo.
Ve ucuz şeyler de değildi.
And not the cheap stuff.
O zaman ucuz tavuk falan alalım -
All right. Well, then, let's do some cheaper chicken or, uh...
Yine de kapalı kapılar ardında dayımın zamanında çanak çömleğinden epey ucuz kurtulduğunu söyleyebiliriz.
Now behind closed doors, let's just say my uncle dodged his share of crockery in his time.
Bir sonrakine, ucuz şeyler fırlat.
Next time, throw the cheap stuff.
Ucuz değil, ama karşılığı... Karşılığı kocaman!
- It's not cheap, but the upside?
Ucuz kurtardık!
That was close!
Geriye daha ucuz 7 kişi kalıyor.
But that still leaves seven who are cheaper.
- Çok ucuz.
- Very cheap.
Rick, meşgul olduğunu biliyorum ve bunun ucuz bir şey olmadığını da eğer durumun sıkışıksa patronumla konuşup senin için anlaşabilirim.
I don't care as much about... losing the weight as I thought I would, and my wife doesn't really care much about it, so... probably just gonna... Look, Rick, I know you're busy, okay, and I know it's not cheap, and if finances are tight, I can talk to my boss about cutting a deal for you.
- Ucuz kurtuldu.
- She got off easy.