Ufak translate English
27,558 parallel translation
Belki kaçırdım ama belki de ayrılmak istememe sebebin Bella denen ufak götlü kız.
Maybe I missed it, but maybe it's that little piece of ass Bella that makes you not want to leave.
Bir arkadaş için ufak bir buluşma ayarladık.
- Yeah, just throwing a little get together for a friend.
Pekala, bu... ... ufak bir şey sadece.
Okay, it's... a little something, uh...
Ufak bir şey ile başlamaya ne dersin, Kağıt kesiği gibi?
How about if we start with some smaller, like a paper cut?
Çünkü Lucky Dragon yasalara uygun bir şirket Ve doğu bölgelerindeki ilaçlarda ufak dozlarda TTX bulunuyor.
Because Lucky Dragon is a legitimate business and there are small doses of TTX in Eastern medicine.
Ufak dozlarda, Güçlü bir ağrı kesici Özellikle eroini bırakma sürecindeki acı için kullanılıyor.
In small doses, it's a powerful analgesic specifically used for the pain of heroin withdrawal.
Gömleğine ufak bir kahve lekesi kalmış.
You got a little coffee stain on your shirt.
Değil ama kolayca tıkanacak kadar ufak.
No duh, but they are small enough to easily clog.
Arkadaşımız Ben Garrett için okunacak ufak bir yazı, ya da Benji Garrett, ya da diğer adıyla Standard-Bearer, ya da asıl adıyla yeni Gece Yarısı Koruyucusu.
It's a little light reading for our friend Ben Garrett, aka Benji Garrett, aka The Standard-Bearer, aka the new Midnight Ranger.
Anlarsın ya, o ufak adamlar, o kulakları olan...
You know, those little men with, like, the ears and...
Havaalanına ufak bir teslimattı.
It was just a short airport run.
Kendini nasıl bir pisliğin içine soktuğun hakkında en ufak bir fikrin yok değil mi?
Do you have any idea what you're getting yourself into?
Öncesinde halletmesi gereken ufak bir işi var sadece.
He's just taking care of a little business first.
Babamla yaşadığımız o ufak sahne için özür dilerim.
I'm sorry about that mini-scene - with my dad, earlier. - Oh, yeah.
Bebeğim ilgilenmem gereken ufak bir iş var, o diğer işe sonra baksak olur mu?
Babe, I, um, got some business to attend to, so we'll get on that other matter later?
Son altı aydır tarihte ufak değişiklerler fark ediyorum neredeyse hissedilemeyecek değişikler.
Now, for the past six months, I've been noticing subtle changes to history... Almost imperceptible.
Millet, ufak bir sorunum var.
Uh, guys, a little problem here.
Tarihte ufak bir değişiklik yaparak.
By making one slight alteration to history.
Fakat, yine de çok ufak bir şey var Bilmeniz gereken.
However, there is one teeny, tiny, little thing you should know about.
Çünkü benim ufak bir kuşum var, Ve bu kuşu doğru insanlara gönderdiğimde Mesaj bildiğiniz kişiye ulaşır.
Because I got a little bird, and I put out my little bird to the right people until the message gets to you know who.
- Tabii. Fauzi'nin de senin de en ufak fikriniz yok.
Fauzi doesn't have a clue, and neither do you.
İtiraz etmek için bir sebep bulacaktır. Ufak prosedürle ilgili bir şey.
She'll find some reason to object, something procedural.
En ufak tehlike sezersen kaçacaksın.
Any sign of danger and you get out.
Ufak bir köyden fakir bir Bedevi kadını.
Poor Bedouin woman from a tiny village.
Silah almak için. Ufak silahlar.
A way to get weapons.
Aa, senin beni kurtarmana izin verdim, ihtiyar, Böylece sen de tutulmuş olduğun ufak bayan seksi, iç çamaşırını etkileyecektin.
Uh, I let you save my ass, old man, so that you could impress little miss naughty-knickers, who you had a crush on.
Şey, daha önce de dediğim gibi, Ajan Mallory, Hayley'nin nerede olduğuna air en ufak bir bilgim yok.
Well, as I said, Agent Mallory, as far as where Hayley is, I haven't got a clue.
Sevimli Yogacı Kız rolü için gelmişsin ama sanırım menajerinle aramızda ufak bir yanlış anlaşılma olmuş biz seni Çalışmaktan Yorulmuş Anne rolü için çağırmıştık.
You signed in for "Cute Yoga Girl," but I think we got our wires crossed with your agent. We were actually excited to see you for "Overworked Mom."
Ufak bir türbülans ha?
Spot of turbulence?
Dün gece çaktığım şu lezzetli ufak şeye bak. - Resimleri mi var?
Look, check out this little tasty I banged last night.
- Ufak bir buzdolabı da koyarız.
With a small beer fridge.
Ufak bir iyiliğe ihtiyacım var.
I need a small favor.
Doğaüstü bir varlığın ellerinde yok olacağıma dair en ufak bir düşünce bile aklınıza gelmişse beni tutmak için bir şansı olmayacağı da aklınıza gelmeliydi.
If you think a little thing like annihilation at the hands of a supernatural being is going to keep me from my big break, you've got another thing coming.
"Kalemi var" diye tamamlayıp akıl karıştırmasın diye ufak kalemler aldım.
That's why I bought all those tiny pens just to not confuse anybody.
- Ufak iğnenle beni sokmak ister misin?
Why don't you come over here and give me a little sting?
- Ufak mı?
Little sting?
Ufak tefek, geleneklere uygun bir düğün yaparız.
We could keep it small and informal.
En ufak bir zaafınızı gördüğünde bunu kendi çıkarına kullanacaktır.
Show any weakness in front of her, and she'll use it to her advantage.
Sadece seni ne kadar önemsediğimi gösteren ufak bir şey.
Just a little something to show you how much I care.
Ufak bir sıkıntı yaşadım.
Got in a little trouble.
Tatlım, sadece ufak bir anne-kız sürtüşmesi yaşadık.
Honey, we just had a little mother-daughter row.
Ufak bir sarsıntı. Devam edin.
Just a little shake, rattle, and roll.
Neyle karşı karşıya olduğun hakkında en ufak bir fikrin bile yok Falcon.
You have no idea what you're up against, Falcon.
Ufak çaplı parçalar yeterli değil.
These home-brewed parts aren't cutting it.
Ufak bir dürtüyle, Zoe bulunan herhangi bir fiziksel kanıtı size değil ona iteledi.
And with a little nudge, Zoe would attribute any physical evidence found to him and not you.
Geminin her yerinde ufak hasarlar tespit ediyorum.
I'm detecting micro-breaches throughout the ship.
Çocuklara ufak bir şeyler vermelisin. Onları tanıyorsun.
You gotta give the boys a little somethin'.
Ufak çapta birkaç haneye tecavüz var.
A few small-time BEs.
Ufak bir vergi kaçakçılığı, kara para aklama...
Mm. Little tax evasion, money laundering...
Tamam, ufak ısırıklar, şurup için kolay.
Okay, small bites, easy on the syrup.
Ufak T.J.
[Habib] Order up, T.J.