English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ Z ] / Zorundadırlar

Zorundadırlar translate English

217 parallel translation
Fakat kadınlar, bunları kendilerine doğru şekilde söylenince almak zorundadırlar.
But women has to have them things told to'em the right way.
İş dünyasında çok az insan birbirini sever. ama işlerin yürümesi için beraber olmak zorundadırlar.
In the world of business, few people like each other but they have to get along or there wouldn't be any business.
Bazıları güzel oldukları için mutludur, bazılarıda sadece zengin oldukları için mecburen mutlu olmak zorundadırlar.
They are all happy, all the time Some of them are happy because they are beautiful And some of them have to be happy because they are nothing but rich
Bir çuval seçmek zorundadırlar.
They had the right to choose a bag.
Üstünlüklerini her gün ispatlamak zorundadırlar.
They have to prove their superiority every day.
Benim tek görebildiğim altın, kibir ve kana bulanmış bedenler ve hiçbir yerde o tatlı insancıllığı ve ılımlı yaklaşımı görememekteyim. Onlardır ki ; toplumun işleyişindeki ana temeller olmak zorundadırlar.
I see nought but constitutions steeped in gold, pride and blood and nowhere do I see the sweet humanity and equable moderation which ought to be the foundation of the social treaty.
Bavyera köylerinde büyüyen erkekleri duymuşsunuzdur. Korksalar da kızla evlenmek zorundadırlar.
You sound like a Bavarian farm boy, afraid he must marry the girl.
Havyar dökmek için doğdukları dereye dönmek zorundadırlar.
They must return to that one stream where they were born to spawn.
Çünkü her zaman birlikte olmak zorundadırlar.
They always have to be together, that's why.
Beden eğitimine ya da duşa girmeyecek öğrenciler, ders saatinde anne babalarından ya da velilerinden kapalı zarfta, imzalı bir izin notu getirmek zorundadırlar.
Any boy wishing to be excused physical education, or showers, must, at the time of the lesson, produce a sealed letter of explanation signed by one of his parents or his legal guardian.
- Derebeylik lordları, oteritelerini sürdürmek zorundadırlar bu sana verilen sözden daha önemlidir.
feudal lords must maintain their authority. This is far more important than any promise made to you.
Öncelikle çiçek açmak zorundadırlar.
They have to blossom first.
Andrew Wyke'mış gibi davranan birinin mücevherleri 170.000 Pound karşılığı sattığını keşfeder ama gene de bana ödeme yapmak zorundadırlar. Kara talih.
It discovers that someone impersonating Andrew Wyke... sold the jewels for 170,000 pounds cash, but they still have to pay me.
Hayatı sevenler ulaşılmaz olanı arayamazlar, onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Those who love life cannot afford to search for the impossible. Instead, they have to tread cautiously.
Burada yaşayan böcekler, tıpkı bir Volkswagen gibi hava girişine dayalı bir soğutma sistemi vardır, serin kalabilmek için çılgın gibi koşmak zorundadırlar.
The beetles who live here have an air-cooled cooling system like a Volkswagen, so they have to run like crazy to keep their cool.
Kur yaparken bile koşmak zorundadırlar.
Even courting has to be done on the run.
Bu hayati bir andır, çünkü güvenli bir yere saklanabilmek için uzun bir mesafeyi yüzmek zorundadırlar bu yüzden sırtlanın dikkatinin ondan uzaklaşmasına izin veremez.
This is a crucial moment, because they have to swim across open water to get to a safe hiding place so she dare not let his attention wander away from her.
TW 76 sefer sayılı, Honolulu - New York aracına binecekler kontrolden geçmek zorundadırlar.
Passenaers on TW 76 from Honolulu to New York should proceed from the check-in counter to boardina.
Bu seçilmiş olanlar kendilerini çırılçıplak sunmak zorundadırlar.
Those who are chosen must present themsleves completely naked
Tatlım, eller birilerine ait olmak zorundadırlar.
WELL, HONEY, THE HANDS HAVE TO BELONG TO SOMEONE.
Onlar kutsal kiliseye dönmek zorundadırlar.
They must return to the Holy Church.
Tokugawa Shogunluğu için çalışan bu kişiler, Efendimizin sözünün nihai karar olduğunu bilmek zorundadırlar.
Those who work for the Tokugawa Shogunate, must realize that our lord's word is final and just.
# Bir yerden başka bir yere hareket etmek zorundadırlar.
They are forced to move from place to place.
Gece ve zifiri karanlık 10 puan için, kaşifler güneşin doğması için ne kadar beklemek zorundadırlar?
It is night, and pitch black outside. For 10 points, how long must the explorers wait until sunrise?
Onlar daha karışık olurlar. Senin dışarı çıkmana yardım etmek zorundadırlar.
The more complicated they are, the more they have to help you out.
Kraliçeler çok ağır başlı olmak zorundadırlar, biliyorsunuz.
Queens have to be very dignified, you know.
Çalışanlarımız dakik olmak zorundadırlar.
Our employees must be punctual.
"... dövüşmeden önce 300 pound ağırlığa ulaşmak zorundadırlar "
"before he is allowed to don the traditional sumo diaper and compete."
Gerçeğin ne olduğunu bulmak zorundadırlar.
They must determine what really happened.
Benim kilisemdeki rahibeler, İsa'nın gelinleridir ve onun nişan yüzüğünü takmak zorundadırlar.
Oh, well, the nuns in my church are the brides of Christ... and they have to wear his wedding ring.
Yavrularını doyurmak için, balık ve krill ile tıka basa haldeki karınlarıyla dondurucu rüzgâra karşı büyük mesafeler kat etmek zorundadırlar.
They must walk great distances from the sea... lashed by sub-zero winds, bellies full of fish and quill... to feed their chicks.
"Bütün mükemmel şeyler, insanlığın kalbinde yer edinebilmek için önce korkunç ve dehşet verici bir maske takınmak zorundadırlar."
"All great things must first wear terrifying and monstrous masks... " in order to inscribe themselves on the hearts of humanity.
Onlar bunu yaptıktan sonra, yıkanmak zorundadırlar.
After they make love they have to take a shower.
Kadınlar birlikte oldukları erkeğin işini sevmek zorundadırlar.
Women need to like the job of the guy they're with.
Deniz buzu artık en büyük yüzölçümüne ulaşmıştır ve dişiler, kolonilerine varmak için 150 kilometreden fazla yol katetmek zorundadırlar.
The sea ice is now at its fullest extent, and they may have to walk 100 miles to reach their colony.
Ama buz tekrar oluştuğunda, kuzeye çekilmek zorundadırlar.
But when the ice re-forms, they have to retreat north.
Yırtıcıların ortasında hayatta kalmak için, yavrular doğumdan sonraki birkaç dakika içinde ayağa kalkmak zorundadırlar.
To survive in the midst of predators, newborn calves must be able to... stand within minutes of birth.
sadece orada olmak zorundadırlar.
They just have to be there.
- Olmak zorundadırlar mı?
Be there?
Tıp öğrencileri bazen ameliyatları izlemek zorundadırlar.
Medical students have to observe operations some time.
Bütün Kardasyanlar kimlik bürosuna birşeyler bırakmak zorundadırlar.
All Cardassians are required to give the Bureau of identification a molar.
Belki hepsi gündüz vampirine dönüşmüştür ve hava kararmadan eve dönmek zorundadırlar.
Maybe they're all reverse vampires and they have to get home before dark.
Geçitlere güvenmek zorundadırlar.
They have to rely on a jumpgate.
Tüm Taşkesiciler, cemiyetimize kayıtsız şartsız inanmak zorundadırlar.
All Stonecutters must take the Leap of Faith.
Ama şu görünmez sınırın bir tarafında oldukları için... arkada suçlular gibi saklanmak zorundadırlar.
But since they're on one side of this invisible line and not the other they got to hide in the back como criminales.
Amerikan subayları Ortadoğuda sivil dolaşmak zorundadırlar.
A U.S. officer in the Middle East must travel as a civilian.
Son sınıf öğrencileri 710 formunu doldurmak zorundadırlar.
Remember, all graduating seniors must fill out a 710 form.
Düşünmek, aldıkları emirlerin ahlaki geçerliliğini irdelemek zorundadırlar.
They have to think! They have to decide if an order is moral or not.
"Unutmayalım ki, filozoflar ve krallar, hatta ve hatta, hanımefendiler bile, büyük aptes yapmak zorundadırlar".
"Let us not forget that philosophers and kings, and even ladies, too, must defecate".
Doktoru gece yarısı çağırırlar... ve karısı onun gittiği gerçeğiyle başa çıkmak zorundadır.
The doctor's awakened at night and the wife has to cope with the fact that he's gone.
Bütün bu görünenler kendi kendine yetişmek zorundadır ve görünmezliğin krallığına uzanırlar.
All that is visible... must grow beyond itself, and extend into the realm of the invisible.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]