Çatalına translate English
120 parallel translation
Ben Charboneau'yu alacağım ve nehrin sağ çatalına gideceğim.
I'll take Charboneau and try the right fork.
Bu arada, Nehrin bu çatalına ne isim verdin?
By the way, what did you name this fork of the river?
Nehrin yanlış çatalına girdiler ve çağlayanda kayboldular.
They took the wrong fork of the river and they went over the falls.
Kıçımın çatalına kadar uyarılmak istiyorum.
The "V" of my crotch is what needs the attention.
Senin sihirli çatalına sahip değilim.
I don't have your magical tuning fork.
Böyle boşboğazlık ediyorum çünkü onun göğüs çatalına bakıyorum.
I'm just babbling like this because I'm staring at her cleavage.
Son karides çatalına kadar her şeyi hatırlar o.
She'll remember down to the last shrimp fork. You know why? - No.
Eti çatalına batır
Stab the meat with your fork
Collette'in de yamyam çatalına ihtiyacı var.
Collette, needs the cannibal fork.
Anne ona çatalına yumurta verdin.
Mom, you fed him eggs with your fork.
Seni, kutsal babamız gözlerini kıçının çatalına dikmiş izlerken aletini kaldırmaya çalışırken izlemek isterdim.
I'd like to see you cop a chubby with the holy savior staring down your crack.
Larry, az önce, Jeannie'nin çatalına bir şey sıktı.
Larry just sprayedjeannie's fork with something.
Hortumumdaki suyu birisinin çatalına boşaltmam gerek.
I need to B my L on somebody's T's.
Şu çatal dişli engereği ayağımın altına almadan susturun!
Hold this fork-tongued adder before I put a heel on her.
Dedem, yüzüstü yemek masasına abandı, sonra sandalyesini devirerek arka üstü düştü masa örtüsünü çekerek. Çatal-kaşıklar patates püresi, balık biber ve soğanla haşlanmış domatesler hepsi üstüne düştü.
Grandfather pitched... face forward onto the dining room table and then... back, knocking his chair over... pulling the tablecloth, silverware... mashed potatoes, fish... stewed tomatoes with peppers and onions... all of it on top of him.
# Sonra, kendi çatalıyla mantarı kaldırdı... #... yemesi için kocasına uzattı.
And then she lifted the mushroom onto her fork and held it out for him to take.
Yemeği ağzına götürmek için çatal kullanmalısın.
Would you use a fork to put the food into your mouth.
McAngus onu son gördüğünde, Düşman ordusunun yarısını karşısına almış, elinde de silah olarak sadece ufak bir çatal bıçak takımı varmış.
When McAngus last saw him, he was facing half the Turkish army, armed with a small piece of cutlery.
Sanırım 1971'de bir yerlerde Yolda bir çatal ayrımına geldik ve sen bir yola girdin ben diğerine.
i think that somewhere around 1971 we came to this fork in the road and you went one way, and i went the other.
Muhasebecin çatal bıçak takımına herhalde iki kez ödeme yapmış.
I think your bookkeeper paid for the flatware twice.
- Çatalı ağzına götürmek için mi?
Yeah, help lift your fork to your mouth?
İşte, bir zebra ve gergedan, herhangi bir hesaplama yok. Gördüğünüz gibi ikisi tek başlarına çatal tırnaklı hayvanlara ( bizon, koyun, keçi ) olan yakınlıklarına nazaran birbiriyle çok daha yakından ilişkililer.
Here, we have a zebra and a rhino, not to scale, and you can see that they are more closely related to one other, than either of them is to these cloven-hooved animals :
O çatalı çekmeceden alıp boğazına saplayan siz değildiniz.
It wasn't you who took that meat fork from the drawer and stuck it in his throat.
Sonra Sondra, babasına bıçak saplamış... ve çatal.
Then Sondra, she stabbed her father with a knife... and a fork.
Ya da alnına çatal saplamak.
Or jam a fork into his forehead.
Yanına da çatal, bıçak, tuz, karabiber falan koymuş.
Knife and fork, salt and pepper.
Mesela nehrin çatal yapan bu noktasına bir isim bulabilirsiniz.
You could name that fork in the river, for instance.
Genelde bir el sıkışmasına anlaşırım ama böyle yaptığım son seferde, garsonlar çatal bıçakları yürüttü hizmet karşılığı küçük bir hediye gibi, şimdi lütfen, dibine imza atın.
Usually when I seal up a deal I do it on a handshake, you know... but the last time I did that all the waiters went home with the silverware... a little gift with purchase so please, sign the bottom, please.
Klişe şeylerin sadece kıç çatalınızın arasına girmesine izin verebilirsiniz.
You should only let trite things come between your ass cheeks.
Gözlem altına alalım ama bornozlara, çatal bıçaklara ve küçük şeylere dikkat edin.
We'll track them on surveillance but do keep an eye on all bathrobes, cutlery and light fixtures.
Sen-Sen çocuklarına nasıl-nasıl yürüyeceğini öğretiyorsun, nasıl çatal kullanması gerektiğini karşıdan karşıya geçerken iki tarafa da bakması gerektiğini sonra bir gün farkına varıyorsun ki sen sadece onlara nasıl terk edileceğini öğretmişsin.
You-You teach your children how to - how to walk, to-to use a fork... to-to look both ways before crossing the street... and then one day you realize all you're doing is teaching them how to leave.
Umarım, çatalına yaptırır.
I hope she gets it on her hienie.
Çatalı geçin, okaliptüs ağacına doğru gidin.
Past the fork, head for the eucalyptus tree.
bölmeye çatal sıkıştırdım.... ve sanırım etrafına baya güzel zarar vermişim çünkü.... bir dakika, lütfen.
And then I jammed a fork down the slot... and I guess I must've jiggered it around pretty good because... Give us a moment, please.
Aletini çıkarttı, ben de çatalı sapladım kıçına.
He whipped his cock out, so I done him in the arse.
Bu sabah kasabanın konusu oydu. Çatal arabasına saldırmış.
Attacked the pretzel cart.
Kasıklarına çatal batırsam başım belaya girer mi?
If I stuck this fork into his thigh, would I get in trouble?
Kathy gayri ihtiyari çatalını düşürdü. Almak için masanın altına girdiğinde Sarah ve Brad'i ayaklarıyla oynaşırlarken bulmayı umuyordu.
On a hunch, Kathy dropped her fork in the hopes that while retrieving it she would catch Sarah and Brad playing footsie,
Bana çatalı saplamasına izin vermeliydin.
You should've just let her fork me!
Çatalı ağzına götür diğer türlü olmaz.
You raise your fork to your mouth... ... not the other way around.
Bree'nin karnına çatal saplandı!
Bree got stabbed in the belly!
Yandık, işimiz bitti, insan ırkının arkasına çatal sokuldu, ve bu çatal, Şeytanın çatalı... çünkü bizler, cehenneme gitmiyoruz,
We're cooked, done Stick a fork in the ass of the human race and turn us over on Satan's spits because we are not going to hell
Önce kaplar altına döndü. Sonra tezgah, sonra da gümüş çatal-kaşıklar.
Okay, first, the utensils turned to gold, then the counters, then the silverware.
İşin ilginç tarafı, çatalı ağızlarına koymazlar. Çatalı, kaşığa yemek koymak için kullanır, sonrasında ağızlarına götürürler.
Interestingly they don't put the fork in their mouth- - they use it to put the food on a spoon which then goes into their mouth.
Şimdi, elindeki bütün çatal-kaşıkları dağıttığına göre... kendi bölümündeki bütün ketçap şişelerini tekrar doldurman gerekecek.
Now that you have your silverware all set out... you're gonna need to refill all the ketchup bottles in your sections.
Onlara, bıçak ve çatal tutan, yakasında peçete olan bir çılgına dikkat etmelerini söyleriz.
Tell them to look out for a lunatic with a napkin in his collar holding a knife and fork.
İki hatadan sonra kendini ekmek kızarma makinasına saplanmış çatal gibi hissediyorsun.
Two-nothing feels like you just stuck a fork in a toaster.
Mesela gözüme çatal girmesi ya da tırnaklarımın altına bambu sokulması.
How about forks in my eyeballs? Bamboo shoots under my fingernails.
Parmaklar çatalı tutmak için, çatal ağzına yemek koymak içindir.
Fingers are for holding the fork, the fork is for feeding your mouth.
Çatalı bacağına saplıyorsun.
You're driving this fork in your leg.
Herifin yanağına çatalı saplayıverdim.
I fucking stabbed him in the cheek with a fork.