Bu olanaksız translate Spanish
166 parallel translation
Bu olanaksız.
Es imposible.
Bu şartlar altında, korkarım bu olanaksız.
Dadas las circunstancias, me temo que eso es imposible.
Bu olanaksız.
Eso es imposible.
Efendim, bu olanaksız?
Sr., eso es imposible.
Bu olanaksız, Sayın Yargıç.
Eso es imposible, Su Señoria.
- Ama bu olanaksız.
- Pero eso es imposible.
Yarın yurt dışına çıkmayı planlamıştık, Venedik'e. Sanırım artık bu olanaksız.
Habíamos planeado ir a Venecia por unas semanas. ¿ Debo descartarlo?
- Bence, korkarım ki bu olanaksız.
- Me temo que es imposible.
- Şaka mı yapıyorsun? Bu olanaksız.
¡ Imposible!
Ama bu olanaksız.
No puedo comprenderlo.
Bu... Bu olanaksız.
No es posible.
Hayır, bu olanaksız olurdu.
No, eso sería imposible.
Bu olanaksız olurdu.
Sería imposible.
Hayır, Agrippina, bu olanaksız!
¡ No, Agripina, eso no es posible!
Ama bu olanaksız.
Bueno, es imposible.
- Bu olanaksız, adam çıldırmış.
- ¡ Eso es imposible! , el hombre está loco.
Bu olanaksız.
Eso no es posible.
Bu olanaksız, değil mi?
No es posible, ¿ verdad?
Bu olanaksız!
¡ Eso es imposible!
- Bu olanaksız.
- No me lo puedo creer.
Bu olanaksız!
¡ Es impensable!
Bu olanaksız. - Bir telefon var, hemen dönerim.
Ahí hay un teléfono.
"Irene ~ bu benim için kolay bir yol olacak, ama senin için olanaksız bir yol!"
¡ Irene... eso sería para mí una solución fácil, pero imposible para ti!
- Yani, İngiltere'den ayrılmalıyım. Bu da olanaksız.
- En ese caso, me iré de Inglaterra.
Bu resmen olanaksız.
Es francamente imposible.
Bu uğursuz yerde gözümü kırpmam olanaksız.
No creo que pueda pegar ojo en esta casa siniestra.
Gizli olarak, Bay Holmes, böyle bir hareket tartışıldı fakat dolaşımdaki bütün beş sterlinlik banknotları değiştirmek üstesinden gelinmesi olanaksız bir iş olacaktı. Bu güne kadar da bu konuda hiçbir şey yapılmadı.
Confidencialmente, Sr. Holmes, se estudió esa posibilidad... pero sustituir todos los billetes de cinco libras en circulación... sería una tarea tan costosa... que aún no se ha decidido nada.
Bu kadar sık tek başıma çekip gitmek benim için olanaksız.
Es imposible que vuelva tan pronto.
Bir yol bulacağız. Fakat bu olanaksız.
Pero eso es imposible.
Madem ki benden daha yakışıklı olanları ezmek, azarlamak ve yönetmek dışında bu dünya zevklerinden tat almam olanaksız ben de tacı ele geçirme düşünü kendime cennet yaparım.
Así, puesto que este mundo ningún placer me concede, salvo mandar, controlar, o superar a personas mejores que yo mismo, haré mi cielo el soñar con la corona.
Şimdi imtiyazın süresi doluyor bu kez aynı ayrıcalığı sağlamak neredeyse olanaksız.
- El permiso para no ir al frente. Ahora vence su plazo, y en esta ocasión será muy difícil renovarlo.
Bu benim daha önce yaşadığım yere dönmemi olanaksız kıldı.
Eso hizo imposible seguir viviendo donde Io hacía antes.
Ne var ki, bu görevin başarılması olanaksız.
La tarea es irrealizable.
Bu kadar dehşete düşmüş birisini daha önce hiç görmedim veya korku gerilimini serbest bırakmayı olanaksız kılan birisini.
Jamás vi a alguien tan aterrada y con tal incapacidad de aliviar la tensión del miedo.
Altın, beyler, eritilip yine şekillendirilebilir, ve bu, elmasın tersine, izini sürmeyi olanaksız ve onu en zeki kaçakçılar için de cazip kılar.
El oro, caballeros, que puede ser fundido y refundido, es muy difícil de localizar. Por lo cual, a diferencia de los diamantes, es ideal para el contrabando, y por eso atrae a los criminales más importantes e ingeniosos.
Bu vahşi ile oynaşmak olanaksız. Sadece zamanımı harcıyorum.
Me hace perder elt ¡ empo.
- Bu olanaksız.
- Es imposible.
Bu olanaksız!
¡ Un asesino!
Bu senin insan beynine tedavisi olanaksız bir zarar verebilir.
Podría causar daños irreparables a su cerebro humano, doctor.
Bu dağlar, yalçın doruklar, uçurumlar insanların girmesini olanaksız kılıyorlar.
Estos picos y despeñaderos serían la barrera entre el hombre y los elementos.
Sarhoş sürücü davası olarak, bu basit ama olanaksız.
El asunto sería simple si hubiera sido un accidente de dos borrachos. Pero eso no es posible.
Bu yüksek hızda makinemizin savunmamıza dair açığa vurabileceği şeyleri tespit etmemiz olanaksız.
A esta velocidad no podemos saber lo que nuestras máquinas podrían revelar acerca de nuestras defensas.
Vay, bu telaffuzu olanaksız bir dil.
Éste es un idioma impronunciable.
"Sıcaklığı 8 ila 243'laiks'... "... aralığında değişir... "... ve bu da ondan istifade etmeyi olanaksız hale getirir. "
Las temperaturas oscilan entre 8 y 243 laiks haciendo imposible su explotación.
"Sıcaklığı 8 ila 243'laiks'aralığında değişir... "... ve bu da ondan istifade etmeyi olanaksız hale getirir. "
... temperaturas entre 8 y 243 laiks, hacen imposible su explotación.
Bu nedenle, hemen eve dönmem olanaksız.
Por lo tanto, me es imposible regresar.
Ama bu, olanaksız.
Pero, eso es imposible. Nos extrañó mucho, pero así fue.
Yeni ve eksiksiz bir ilişki, bu senin için olanaksız.
Nuestras relaciones serán completas..., pero si tú no puedes.
Aslında, bu defa olanaksız bir program yaptım.
En realidad, tengo un programa prácticamente imposible esta vez.
Polise göre içerden çıkması olanaksız. Çünkü bu banka soyulamaz olmasıyla biliniyor.
"Según la policía, no cuenta con esperanzas de escape."
Bu... olanaksız gibi.
Podría ser... imposible.
olanaksız 58
bu olabilir 58
bu olsun 16
bu olmaz 67
bu olmayacak 50
bu olay 48
bu olacak 24
bu olur 45
bu olamaz 268
bu olur mu 39
bu olabilir 58
bu olsun 16
bu olmaz 67
bu olmayacak 50
bu olay 48
bu olacak 24
bu olur 45
bu olamaz 268
bu olur mu 39