Cesaret translate Spanish
8,527 parallel translation
İki işte çalışan babam oğlu Harvey'in bir gün Gotham Belediye başkanı olacağını asla hayal etmeye cesaret etmezdi.
Mi padre, que tenía dos empleos, nunca se atrevió a soñar que un día su hijo Harvey podría ser Alcalde de Ciudad Gótica.
Baba, oğlun Harvey senin asla hayal etmeye cesaret etmediğin şeyi gerçekleştirmek üzere!
¡ Bueno, papá, tu hijo Harvey ya casi logra que ese nunca soñado sueño sea realidad!
Çok cesaret göstermişsin.
Fuiste muy valiente.
- Gerçekten bizzat gelip beni görmeye cesaret edeceğini sanmıyorum!
¡ No te atreverías a venir a verme en persona!
Karşıma geçip cesaret vaazı çekme bana.
Deja de predicar sobre el coraje.
Buna karşılık verebilecek cesaret yok onda.
Él no tiene agallas para decir nada.
"Yeterince büyük mü?" derken hiçbir deli insanın kullanmaya cesaret edemeyeceği kadar büyük mü demiştim.
Cuando he preguntado "es lo bastante grande", quería decir, ¿ es lo bastante grande para que ninguna persona cuerda... se atreva jamás a usarla?
24 sene sonra oğlunu tekrar yanına kabul etmek cesaret istiyor olmalı.
Debe de haber requerido verdadero valor reconocer por fin a tu descendencia después de 24 años.
O hergeleler, ödleri boklarına karıştıktan sonra ağızlarını açmaya dünyada cesaret edemezler, değil mi?
Después de todo lo que les hicimos, tendran miedo a denunciarnos.
300 pound. O yüzden büyük bir karar ama bana cesaret verdiniz.
Son 300 libras, así que es una gran decisión, pero usted me ha dado valor.
Oraya dokunmaya cesaret edemedim.
No pude hacerlo.
İyi cesaret varmış.
Bolas de latón en aquél.
- O burada olsaydı bunu söylemeye cesaret edemezdim ama en az onun kadar iyi yapmışsın.
No me atrevería a decirlo si estuviera aquí... pero lo hiciste igual de bueno.
Eğer bunu şimdi yaparsan kimse seni pusuya düşürmeye cesaret edemez.
Si hubieras hecho eso, nadie se hubiera atrevido a atacarte.
Bende söyleyecek cesaret var.
Yo tengo las pelotas para decirlo.
- Cesaret isteyerek sağlanmaz ki.
- No es voluntario.
Cesaret. Bunu da kumarhanelerde harcadı.
Coraje... lo gastaba en las casas de apuestas.
Son sınıf azim ve cesaret konuşmasını kaçırdım, biliyorum ikisi de kulağa aynı şey gibi geliyor, ama değil.
Me perdí el festival de inicio para los de último año, el festival del espíritu, y sé que suena como si fuera lo mismo, pero no es así.
Sıvı cesaret hala cesaret.
El coraje líquido, también es coraje.
Cesaret Madalyası için aday gösterilmiş.
Fue propuesto para la Medalla al Valor.
Benim iznim olmadan Ayışığı yüzüğü yapmaya cesaret eden bu cadı nerelerde?
¿ Dónde está la bruja que se atreve a forjar anillos de luna sin mi permiso?
Onun emrine karşı gelmek de cesaret ister.
Tuvo valor desobedecer su orden.
- Doğruluk-Cesaret oynuyorlarmış.
Era un reto.
- Cesaret pazarlığa açık olabilir.
Lo de los huevos es cuestionable.
Cesaret asla pazarlık konusu olamaz.
Los huevos nunca son cuestionables.
Önemli olan oraya nasıl çıktığındır. John Salathe'nin cesaret ve kendine güvenine dayanarak, Robbins ve ekibi, Yosemite yamaçlarına nasıl tırmanılacağına dair kendilerine göre bir dizi kural belirlediler.
Fijándose en el ejemplo de John Salathe de audacia y confianza en uno mismo, Robbins y su compañía establecieron un conjunto de reglas de como creían que se debía escalar los muros de Yosemite.
Cesaret ile aptallık arasında ince bir çizgi var. Aptallık çizgisini geçmek üzere sınırda olmuş olabilirim.
Hay un línea muy fina entre el valor y la estupidez.
Neden onu ısırmıyorsun? Hiç kimse ağabeyime zarar vermeye cesaret etmesin.
¿ Por qué no le muerdes a él en su lugar? Nadie debería atreverse a hacerle daño a mi hermano...
Kullanmaya cesaret edemezsin.
No te atreverías a usarla.
Bu ne cesaret böyle.
Qué fortuna.
- Büyük bir cesaret gösterdiniz.
Pero solo porque osaste correr el riesgo.
Şu anda olağanüstü cesaret gerektiren olağanüstü günler geçiriyoruz.
Pero son momentos extraordinarios y se requiere un coraje extraordinario.
Cesaret ya da gözü karalık.
Coraje o temeridad.
Kurbanları genelde ufak tefek, narin kadınlar,... çok az cesaret veren ya da hiç vermeyen.
Sus víctimas eran generalmente mujeres delgadas y pequeñas, que le daban poco o ningún estímulo.
Cesaret doğru şeyi yaparken korkmadığın anlamıan gelmez.
Coraje no significa no tener miedo de hacer lo correcto.
Cesaret korkuyor olsan da doğru şeyi yapman gerektiğidir.
Coraje significa tener miedo y hacerlo de todos modos.
Bazılarının bir arayışla buraya kadar gelmeye cesaret edeceğinden endişe ettim.
Estaba preocupado que alguno de ellos se aventurara hasta acá, en busca de...
Senin yaptığını yapmak cesaret gerektirir.
Tomó coraje para hacer lo que hiciste.
Benimle yüzleşmeye cesaret bile edemedin.
Ni siquiera tuviste las agallas de venir a mí directamente.
Buraya geldiğinden beri böyle bir cesaret göstermeni bekliyordum.
He estado esperando a que tuvieras las agallas de hacer algo como esto desde que llegaste aquí.
Cesaret mi?
¿ Los huevos?
Donna, Mike, biz daha birleşmeden ayrılmamıza sebep olan bir sır sakladı,... ve bana güvenmek için cesaret gösterdi.
Donna, Mike me ocultó un secreto que casi nos destroza antes incluso de que empezásemos, y encontró el valor para confiármelo.
Hayır, buna cesaret edemez.
No, no se atrevería.
Ama cesaret onlardan biri değil.
La valentía no es una de ellas.
Meni kanalı ameliyatı için cesaret topluyor.
Se va a hacer la vasectomía.
Cesaret gerektiren bir şeydi.
Le echaste agallas.
Korku, bezginlik şüphe eriyip gitti. Ve bir anda berrak bir his ile doldum. Cesaret.
El miedo, la frustración, la incertidumbre, se han desvanecido, y estaba abrumado con esa repentina sensación de claridad, de valor.
Böyle bir cesaret öyküsünü canlandırabilmek benim için eşsiz bir zevkti.
Fue un placer singular para ser capaz de llevar una historia de tanto valor a la vida.
Ve eğer burada bulunmaya cesaret edemiyorsam ve kendim olamıyorsam, o zaman hiçbir şeyim yok demektir.
Y si yo can apos ; t tiene el valor de defender aquí y ser quien soy, entonces no tengo nada.
Evet, bravo ona cesaret vermeye devam et...
Muy bien, anímale encima...
- Ona cesaret verdin mi?
¿ Lo alentaste?