Elektronik translate Spanish
2,812 parallel translation
İçerdeki kontrol başlarının bazılarında toz lekeler bulduk, ve dışarıda da bir çeşit ezilmiş elektronik cihaz.
Ella le avisó, ya sabes, le dijo que la dejara en paz. No estoy causando ningún problema, ¿ bien? De acuerdo.
Mücevherler, gümüş takımlar, elektronik eşyalar da öyle.
Joyas, vajilla de plata, electrónicos.
Avril Lavigne'in yat partisinin elektronik davetiyesini sildin mi?
¿ Borraste ese e-mail invitación a la fiesta de Avril Lavigne en el barco?
- Binanın elektronik sistemini aşmış.
Debe haber sabido que este edificio tiene cerraduras electrónicas.
Küresel parasız elektronik para birimi, merkezi yönetimin, herhangi biri ya da grubu ekonomik olarak kullanılamaz hale gelmesine olanak sağlar, bir anda.
Esta presi ¢ n para la adopci ¢ n de una moneda global electr ¢ nica, sin efectivo, permitir ¡ a a una autoridad central inutilizar financieramente-- --a cualquier individuo o grupo en un instante.
Bu hareket, elektronik ortamda birleştirildiğinde ağların ağı olur, değişim için gelmiş geçmiş en güçlü eylemci güç.
Cuando este movimiento se conecte electr ¢ nicamente, se convertir en una red de redes que ser la m s poderosa fuerza activista para el cambio.
Tamam, beklediğimiz gibi virüs elektronik olan her şeyi bitirecek boyutta her şeye saldırıyor. Trafik ışıkları, bilgisayarlar.
Muy bien, si este virus ataca con la velocidad y la magnitud esperadas cualquier cosa electrónica se apagará... semáforos, ordenadores.
Decker'ın ofisi de dahil bu binadaki bütün elektronik girişi olan yerlerin güvenliğinden sorumlu.
Ella está al mando de la seguridad interna con acceso electrónico a cada lugar de este edificio, incluyendo el despacho de Decker.
Ayrıca bunu elektronik bir ayıya kaydederek söylediğim için de özür dilerim.
Y que siento de verdad que tenga que decírtelo grabado en un oso electrónico.
Elektronik ayı.
Un oso electrónico.
Şimdi her şey elektronik.
Ahora se hace todo electrónicamente.
Ben önünde elektronik aletler olan bir adamım sadece.
Oh, yo sólo soy un tipo con un montón de teléfonos y ordenadores.
Negel, 1987 yılının aralık ayından beri bir defa bile elektronik işlem kullanmamış.
Negel no ha hecho ni una sola transacción electrónica a su nombre desde diciembre de 1987.
Elektronik odası.
- Electrónica. Habla Buzz.
Alicia, ofisten müvekkilinizin elektronik bilekliğini kırdığını tespit ettiler. Neler oluyor?
Alicia, nuestra oficina fue notificada de que tu cliente acaba de violar su perímetro eléctrico.
Tamam. Tüm elçiler elektronik cihazlarla taranıyor ama bu bacağın içindeki silahı bulamazlar.
Vale, todos los delegados están siendo escaneados pero no detectarán el arma dentro de la pierna.
Bir elektronik eşya üretim şirketi o toprağa kim bilir neler atmıştır.
Una compañía manufacturera electrónica que tiró todo tipo de dios sabe qué en ese suelo.
Sahip olduğunuz diğer tüm elektronik ürünler mi?
Y todos esos dispositivos electrónicos que tenias?
Hayır, elektronik kilit mükemmel çalışıyor.
No, el cierre electrónico funciona a la perfección.
Bilincinden geriye kalan elektronik kırıntılar... Şimdi kendisi olarak vücut buluyorlar.
Todos los fragmentos electrónicos de sus recuerdos se quedaron... se están manifestando como el hombre mismo.
Bu sanal görüntüyle oynamanın gerçek dünyadaki elektronik karşıtının üstünde etkisi olacağını varsayıyorsun.
Bueno, asumes que al manipular esta imagen virtual, que en realidad impactará en su homólogo mundo real electrónico.
Elektronik ateşleyicisi var. Her şey yoluna girecek.
Percutor electrónico Vamos a estar bien.
Meteor elektronik darbeye sebep oldu.
El meteoro causó un pulso electromagnético.
Birden bütün elektronik devreler öldü.
De repente todo lo electrónico en mi vehículo se apagó.
Birden... Tüm elektronik devreler öldü.
De repente todo lo electrónico en mi vehículo se apagó.
Elektronik bağlantı çabalarıma karşılık vermedin.
No respondiste ninguno de mis mensajes electrónicos.
Bazı elektronik işlerimiz var.
Vamos. Nos necesitan en electrónica.
Miami ve New York'taki saha elemanlarımızın aracılığıyla milyonlarca dolarlık ev eşyası, sanat eseri ve elektronik aletin izini sürerek buradaki, Los Angeles'taki hırsızların izine ulaştık. Ve Eric Shaw'ın Florida'daki operasyonlarını yürüttüğü ikinci el dükkanlarına ve iş yaptığı Manhattan'daki müzayede evlerine ulaştık.
A través del trabajo de nuestros agentes de campo en Miami y Nueva York, hemos conseguido rastrear millones de dólares en muebles, arte y aparatos electrónicos robados aquí en Los Angeles, y hasta Eric Shaw a través de las casas de empeño que dirige en Florida
Bu arada, lütfen herkesin elektronik odasında olmasını sağlar mısın?
Mientras, ¿ se asegurarían de que todos estén en Electrónica?
Elektronik olmazsa, mühendisliğe ne diyorsun?
No te interesa la electrónica, ¿ qué tal la ingeniería?
Teknik birim şu anda Virginia'daki elektronik iletişimi didikliyor.
Tenemos información de inteligencia de datos en comunicaciones electrónicas fuera de Virginia ahora.
Ama mahkeme emriyle elektronik bileklik takıyor.
Pero lleva puesto una pulsera localizadora, por orden judicial.
Dört tekerlek birbirine elektronik olarak bağlı, yani mekanik olarak değil.
Las cuatro ruedas se comunican entre sí electrónicamente, no mecánicamente
Başka bir çok elektronik şeyleriniz de olabilir.
También puedes elegir muchas otras características electrónicas...
Elektronik gözetim var mı?
¿ Y para la vigilancia electrónica?
Bütün elektronik ekipmanları yok edebilecek görünmez bir mikrodalga enerji patlaması.
Explosiones invisibles de energía por microondas que pueden destruir cualquier tipo de equipo electrónico.
Binanın elektronik donanımını yok edebilir.
Se puede cargar un gran montón de material electrónico.
Bütün ekonomimiz savunmasız elektronik üzerinde ilerliyor.
Toda nuestra economía se basa en electrónica vulnerable.
- Elektronik bir çip sayesinde,... Görünmezler'in nerede saklandığını yakında öğrenir.
Gracias a una trampa. Fevre esta cerca de localizar a los Invisibles.
Bu farkındalılık, merkezi bir bilgisayar veritbanında, dünyadaki tüm kaynak mıntıkalarından gerçek zamanlı elektronik geri bildirim sayesinde gelen bilgi toplanılarak sağlanabilir.
Esta consciencia puede obtenerse mediante la retroalimentacion electronica en tiempo-real que monitorea cualquier escasez creciente o problema.
Örneğin araba sorunlarıyla uyumlu bir bilgisayar programı yaptığımızı varsayalım. Bu bilgisayar araca dair her türlü bileşen, kaynak ve elektronik yolu bilmeye programlı. Aynı zamanda fizik uygulamalarıyla programlanmış ki, gerçek neden sonuç işlevselliği ve aracın işleviyle ilişki kurabilsin, sadece parçalarıyla değil.
supongamos que hemos programado a una computadora con la informacion del carro en cuestion. de ese vehiculo. no solo sus partes. el mecanico simplemente ira a su computadora y aportara una descripcion del problema.
Bu nedenle merkezi biligisayar, veritabanlı otomatik sensör sistemi ile dünyaya kapsamlı bir biçimde odaklanabilir, ve dünyanın konuyla ilgili alanlarında, endüstriyel üretimin elektronik geri beslemelerine kaynak sağlayabilir. Bu bütünleyici sistem, yeryüzündeki bütün kaynakların izini sürerken, insanlık açısından tehlikeli çevresel problemlerin oluşmasını da gözlemleyebilir. Tabii ki bütün bunlar bir gecede olmayacak, ancak bölgesel sistemler kurmaya başlayıp, daha sonra bunları birbirine birleştirirsek, düşündüğümüzden daha kısa bir sürede gerçekleştirilebilir.
la base de datos central computarizada se conectaria a un sistema sensor autonomo de amplitud Terrestre operaciones y otros temas ambientales. de las cuales la humanidad deberia ser alertada. esto podria ser creado antes de lo que pensamos.
Kayıtsız şartsız, dünya üzerindeki şehirler hangi yapıda olurlarsa olsunlar dünya çapında bir sisteme bağlıdırlar. Tıpkı her şehrin bilgisayar, uydu ve elektronik sensör destekli çevre görüntüleme birimleri vasıtasıyla, daha geniş dünya kapsamında, her şehrin ve çevresinin her karesi depolanarak, bir yandan o şehre ait herhangi bir sorunun veya kaynak sıkıntısının olup olmadığından emin olurken, diğer yandan tüm şehirde ve bütün çevrede düzeni bir bütün haline getiren ve öyle tutan, şehrin beyni ve aynı zamanda sinir sistemi gibi çalışan merkezi yapılarının olması gibi.
estan estrechamente interconectadas dentro de un sistema mundial. mientras regula tambien los mayores procesos de orden para todas las ciudades y el ambiente en conjunto.
Eger bu elektronik skortahtası çok büyük bir kalabalıgın arasına park etmiş ve çok da sarhoşsam araya sıkışmış bu televizyonları bir anlıgına farketmeyebilirim.
Si estuviera estacionado entre una enorme cantidad de tableros electrónicos... Y yo estuviera espantosamente borracho... Por un momento quizás no me daría cuenta que es un auto con algunos televisores en el costado
Han Young Bankası Dae Sung Oto, An Young Elektronik Chung Soo Yapı için borç aldıkları ana banka.
El banco Han Young es el principal y mayor prestamista de Dae Sung Auto, Electrónicos An y Construcciones Chung Soo.
Oraya elektronik konusunda yüksek lisansımı almaya gittiğimde birisi bana "Önce üniversiteye gitmen gerek." dedi... ben de, "İyi de, broşürde öyle yazmıyordu." dedim.
Fui a sacar mi licenciatura en electrónica... pero dijeron que primero debía ir a la universidad. Les dije que eso no estaba en el folleto.
Elektronik kapı. Mıknatıslı kilidi var.
Es una puerta eléctrica con cerraduras magnéticas.
Özel bir güvenlik sorunu nedeniyle tüm şahsi elektronik aletlerinizi istasyona girene kadar kapatmanızı istiyoruz. Tamam mı?
Hay una falla de seguridad, por lo que deben apagar sus dispositivos electrónicos hasta llegar a la siguiente estación.
Çağrı cihazları, elektronik ne varsa. Teşekkürler.
Buscapersonas, cualquier dispositivo electrónico.
- Düğmeye bas. - Düğmeye mi? - O elektronik beyin.
¿ Un botón?
Ne araçlar, ne haberleşme, ne uçak ne de elektronik aletler. Hiçbir şey bu bölgede çalışmaz.
Vehiculos, comunicaciones, trafico aereo... cualquier cosa electrica es inservible dentro de el.