English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ F ] / Falan filan

Falan filan translate Spanish

1,249 parallel translation
Yani, ben o hikayeleri dinleyerek büyüdüm. Kötü Türkler, falan filan... Bu konulara alışkınım.
Me crié oyendo historias de turcos malos así que estoy acostumbrado.
Barry seni dövüyordu? Bana tecavüz etti, falan filan, değil mi?
¿ Barry te pegó?
Spor yaptılar, şeref listesi, falan filan.
Practicaban deportes, sacaban matrículas, todo eso.
Genellikle Hollywood tipi söyleşileri yapmayız : Boşanmalar falan filan.
No solemos hacer entrevistas de Hollywood con tanto divorcio y eso.
Falan filan.
Bla, bla, malditos bla.
Gizli görev, ülke güvenliği, falan filan.
Misión secreta, Seguridad del Estado.
Okula gitmemesi ve evde kalması gerekiyordu, falan filan.
Que tenían que dejarme en casa y no ir al colegio.
- Hiç, üniversite falan filan. - Her şey yolunda demek?
Nada, la universidad, esto y aquello...
Bu yüzden, haklı olarak, kesinlikle falan filan, sonuç olarak buradayım.
Ipso facto, Q.E.D., Blah, blah, blabbedy, blah, por lo que hay.
Öldürmek falan filan.
mucha muerte y violencia.
- Sadece sen içimde... falan filan...
- solo bien dentro. Blah-blah-blah.
Il n'y a pas de falan filan...
Il n'y a pas d'el resto.
Süperego falan filan...
Superego, algo, algo...
- Burada kal, güvenli değil, falan filan.
- Quédate. Afuera es peligroso
- Yeraltı dünyasına dalmak falan filan.
- Estar en los bajos fondos.
Kamera açısı şöyle, ışıklandırma böyle falan filan.
El ángulo de la cámara esto, la iluminación aquello.
Dünyayı kurtarın, falan filan işte.
Salven la tierra, etc, etc. Adios.
"Teklif ediyorum falan filan."
"Moción para bla, bla, bla".
Bir bakalım, neymiş. Bunu sizi bildirmekten falan filan... Falan filan...
Déjame ver eso.
Bilirsiniz, toplum içinde bazı imkanlardan yoksun çocuklara sanat götürmek gibi, falan filan.
Ya sabes, como... llevar el arte a los niños menos afortunados de la comunidad, bla, bla, bla.
Melekler, şeytanlar, kükürtlü çukurlar, falan filan da var mı?
Pero, ¿ con ángeles, demonios, azufre y todo eso?
Tahvil alalımmış falan filan.
Y "compra bonos" y todas esas estupideces.
Daha önce sana babanın işini sorduğumda atık yönetimi "falan filan" dedin.
Cuando te pregunté antes en qué trabajaba tu papá me dijiste...
Bu falan filan ne demek?
"Administración de desechos, uy, uy." ¿ Qué quiere decir "uy, uy"?
Biraz vaktin varmı diye merak etmiştim konuşmaya, falan filan.
- ¿ Que haces aquí? - Nada. Tenía algunos minutos, pensé en pasar, quizás charlar, ponernos al día... etcétera.
Falan filan.
- Etcétera... - No, no.
Holly sinemaya gidiyor, ben de evde yalnız olacağım falan filan.
Holly salió a ver una película. Tenemos la casa sola... etcétera...
Ellerimle kulakları tıkayıp duymamaya çalışıyorum ama kimin elmasları varmış... kim tepsi taşıyormuş falan filan...
Estoy acostada tapándome las orejas, tratando de no oír quién tiene una bolsa de diamantes, quién lleva una bandeja.
Saygılarımızla, falan filan.
Sinceramente- - ", blablablá.
Öpüştük, birbirimizi uyardık, falan filan...
Nos besamos, nos sobamos y todo eso...
Falan filan işte.
Algo así, sabes.
Geri dönüşüm işi yapıyorum, falan filan işte.
Trabajo en reciclaje. Tenía que dejar algo aquí.
Buraya gelir ve mangalda kül bırakmaz. "Takım çalışması" falan filan.
Ella viene con esos discursos de trabajo de equipo, ra-ra-ra.
Dawson Leery. Sicimli çocuk oyunlarını saymazsak, tedavi merkezinde öğrendiğim tek şey kendine güvenmen gerektiği. En kötü düşman kendi içinde, falan filan.
Aprendí una cosa en rehabilitación uno tiene que tener confianza en sí mismo uno es su propio enemigo.
Kışta bir ağaç, soğukta sallanan dallar, falan filan...
Un árbol en invierno, las ramas moviéndose al viento, bla, bla, bla.
Falan filan.
Vaya lío en que me estás metiendo.
George'un, arkadaşı sürekli "falan filan" dediği için bir şey sakladığını düşündüğü bölüm.
No, es una donde la novia de George dice "yada dada" todo el tiempo y cree que esconde algo... Mmmm... mmm...
Okulumuzu seviyoruz falan filan. Zaten kimse dinlemez.
"Queremos a la escuela bla, bla, bla"
En başından beri. Annem kilisede evlenmek istemiş, babam istememiş, falan filan.
Mamá quería casarse en una iglesia y papá no.
Sonra bana bahaneleri sıralamaya başladı, güya baskı altındaymış falan filan...
Entonces empezó de nuevo con sus excusas, y que siente la presión...
- Arkana yaslan, falan filan.
- Tener cuidado.
Tek çocukları büyüyor ve falan filan.
Su hija única ha crecido y se va de casa.
Falan filan.
Sí, y algo más.
Şimdiye kadar, derhal, falan filan, hemen şimdi!
Por tanto, entre tanto, en cuanto, y todo eso, ¡ ya!
Falan filan ne?
" A informarle que... bla, bla, bla...
Ben dördüncü sınıfta bıraktım ve aptal da falan da filan da olmadım.
Yo renuncié después de cuarto grado y claro que no soy ningún tonto.
Falan da filan....
Bla-bla-bla-bla-bla.
- Falan, filan, feşmekân...
- Bla-bla-bla.
Falan filan, şöyledir böyledir.
Bla. Bla. Bla.
Falan prensip, filan prensip...
Derechos de esto y de lo otro.
Takımın en kötü oyuncusuymuş, falan, filan, bıdı, bıdı...
Él era el peor jugador del equipo, blá, blá, blá, blá...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]