Fırlatın translate Spanish
1,237 parallel translation
Şövalyeler, füzeleri fırlatın.
Caballeros, listos para disparar.
Bayan Örümcek, bana bir ağ fırlatın!
¡ Srta. Araña, lánzame una hebra!
Bir herifi yüksek hızlı bir mancınıkla doğrudan bir duvara fırlatın.
Disparas a un tipo con una catapulta directamente a un muro de ladrillos.
Anahtarı yere paralel tutup çevirerek fırlatınca kazanacağın fazladan maksimum 10 metre olur.
Incluso si pones la llave de costado y la tiras... Podrías obtener otros tres metros máximo.
Neyse bir şey fırlatın en azından!
¡ Arroja algo, entonces!
Beş numarayı fırlatın!
¡ Catapulta número 5!
Tüm Eva birimlerini fırlatın.
Lanzamiento de los Eva.
Sonra işaret fişeği fırlatın.
Y entonces lanzas una bengala.
Birim 01'i fırlatın, ve Yer yüzüne konumlandırın...
Prepárense para liberar la Unidad 01. Estaciónenla en el Geofrente.
Silahlarınızı bırakın ve ganimeti buraya fırlatın.
Tiren sus armas y me dan el botín.
Fırlatın!
¡ Lancen!
- Çekirdeği fırlatın. - Biraz önce fırlattım.
- Lancen el cilindro.
Okları fırlatın!
Disparen flecheros.
Fırlatın!
Disparen...
Askerler yiyecek için elbombalarını takas ediyorlar... ve çocuklarda bu bombaları geri onlara fırlatıyorlar.
Los soldados cambiaban granadas por hashís... y los niños les tiraban las granadas a ellos.
Sen şişeyi bir fırlat bakalım. Çözüm olmazsa beni tekrar ararsın.
¿ Puedes tirarle la botella primero y llamarme si no funciona?
Dr Goodspeed, amacımız füze fırlatıcılarını iptal edip, V.X. kimyasallarını etkisiz hale getirmek.
Dr Goodspeed, el objetivo es eliminar los misiles, despues neutralizar los cartuchos quimicos de V.X.
Philippe harika olabilir, fakat karısını bir paçavra gibi fırlatıp attı.
Philippe puede ser marvilloso, pero trata a su mujer como la mierda.
Umarım bunu da evi bir köşesine fırlatıp atmazsın.
Espero que éste no lo tires debajo de la casa.
On beş mancınık birden olacak, birini fırlatırken diğerlerini dolduracaksın.
Mientras disparas una, vas cargando las otras.
Tabii, İnkalar toplumdaki, senin gibi önemli erkekleri alıp, süsleyip püslüyorlardı sonra da rahip onun kafasını kesip, sopaya geçiriyor ve tüm köyü dolaşıyordu ve genç bakireler de ona çiçekler fırlatıyordu.
Oh si, los Incas tomaban un hombre prominente como tu Lo rociaban con aceites y lo adornaban Y el sacerdote le cortaba la cabeza la ponia en un palo y paseaba por el pueblo
Kafasına havlu fırlatıyorsun ve ne kadar sürede attığını ölçüyorsun.
Esto es, poner una toalla sobre su cabeza y ver cuánto tiempo lleva sacárselo de encima.
Havuzu geç, şu tabelayı aşır. Hickory Çiftlikleri poşetinden otlanan kadının tam kafasına fırlat.
En la fuente, frente al cartel de Gap justo sobre esa mujer que está tragandose la bolsa de carne.
Ayda bir kaç kez bu trenden kaçıyordu ta ki bir gece karısını yataktan fırlatıp kolunu kırana kadar.
Huye del tren varias veces al mes. Hasta que, una noche, le rompe el brazo a su mujer cuando la tira al suelo.
Eğer size ve muhafızlarınıza güvenmek zorunda kalsaydım, Zeus'un ziyafetinde etrafta başımı fırlatıyor olacaklardı.
Si tengo que confiar en ustedes y su guardia será mi cabeza la que lanzarán en el festival de Zeus.
Bozuk parayı fırlatıcağız. kazanırsam giderim, siz kazanırsanız beni parçalarsınız!
Si gano, me dejas ir. Si ganas, me destrozas.
O kızın sana dönmesi yalnızca... eğer bir meni infilakı onu... karşıdan bu pencereye mancınıkla fırlatırsa mümkün olur.
La única posibilidad de que esa chica vuelva contigo... es que un chorro de semen la catapulte... desde el otro lado de la calle a través de esa ventana.
Onu bir ağaca fırlatıp onların dikkatini dağıtacağım.
Lo arrojaré en un árbol y los despistaré.
Dr. Holmes... kendisini ilgisi olmayan şeylere atıyor. Kendini fırlatıyor. Eski mobilyasındaki hastalarını tepkisizleştirmeye kudreti var.
El Dr. Holmes... está dedicado a intereses externos.
Fakat o tüm hayatını fırlatıp attı.
Pero tiraron su vida.
Nedense, bunu yapabildiği için memnunum, yaşamını fırlatıp atabildiği için.
En cierto modo, soy feliz lo haya hecho, la tiró lejos.
Fakat bu arada kıyafetin bana daha çok ibnenin birini hatırlatıyor veya ikinci sınıf Black Sabbath kliplerinden fırlamış gibisin.
Pero por tu modo de vestir, más pareces un maricón o un extra de un vídeo de Black Sabbath.
Artık, Cehennem'den fırlatılan savaşçıların yolları, insan formundaki kendi iblisleriyle çakışıyor.
Una vez expulsados del Infierno los guerreros se cruzan con sus propios demonios bajo forma humana.
Fırlatın!
eres el tipo mas hablado en el mundo actualmente.
Dieter'ın bir Amerikalı olduğunu anlamayıp korkudan onu intihar bombacısı bir Vietkonglu sanan helikopterin içindeki bir onbaşı, iskelete dönmüş Dieter'ın üzerine 130 kiloluk ağırlığı fırlatıp boğuşarak onu araca çıkardı.
No sabían si Dieter era americano. Temían una misión suicida del Viet Cong. Un suboficial se arrojó con sus 140 kg de peso.
Birim 02 fırlatıldı!
Lanzando la Unidad 02 por compuerta Nº8.
Fırlatın!
¡ Lanzamiento!
- Okyanusa fırlatılan o kadın!
¡ La mujer sin piernas que tiraron al mar!
Belki de şu ihtiyar... ... atış talimi için Alka-Seltzer'ını havaya fırlatır. Güm!
El viejo ese podría tirarte sus antiácidos y podrías practicar tu puntería.
"Alkollü içecekler yasaklanmıştır, cezası mancınıkla fırlatılmaktır."
"Y las bebidas espiritosas por la presente se prohíben bajo pena de catapulta".
"Ve bu kanunu çiğneyen kişi, mancınıkla fırlatılarak cezalandırılacaktır."
"Y aquel que infrinja esta ley será castigado por la catapulta".
Kaptan'ın Seyir Defteri'ne ek. Chakotay'ın mekiğinden fırlatılan bir mesaj şamandırası belirledik, ve bize doğru yönlendirilmiş.
Hemos detectado una baliza que proviene del transbordador de Chakotay y nos dirigimos hacia ella.
Bizi öldürmek için bir araya geldiklerinde, silahlarımızı fırlatırız ve barış için bize katılmalarını sağlarız.
Entonces, cuando se junten para matarnos, arrojamos nuestras armas y les pedimos que se unan a nosotros en paz.
- Evet, şef. Torpido fırlatıcısını tamamla ve kadına dikkat et
Termina con el Lanza-torpedos y vigila la reparación.
Cesaret edebildiğin kadar yakınına koş ve taşı tam ortasına fırlat.
Corre lo más cerca como te atreves, y tiran en el centro. Tiran tan duro como usted puede.
Buz gibi sakin bir şekilde, yangın söndürücüyü alır, kalabalığın arasından geçer, harekete hazır kapıdan dışarı fırlatıp atar.
Así que, calmo como una coma, toma el matafuegos... pasa junto a los idiotas, listos para actuar... pasa al lado de los imbéciles y lo planta afuera frente a la entrada.
Gözetim altında götürürken falan. Ne deniyorsa ona artık. Sonra da onu kodese fırlatır atarsın.
Podrías restablecer "el romance" y luego dejarlo en la letrina.
- Kısa bir gezinti mi yapacaksınız? - Yedi tonluk patlayıcılarla. Tetriyon titreşim fırlatıcılarıyla ve izomanyetik parçalayıcılarla.
7 toneladas métricas de explosivos, 8 cañones de tetrilo y 10 desintegradores izo magnéticos.
Fırlatılacak, parçalayacak, patlayacak ne varsa... harekete geçsin ve ölüm saçsın?
¡ A la guerra! Todo lo que se lance, lacere, o explote ¡ quiero verlo rodar y quiero verlo mortal!
Bu işte iyi ve... - Ayakkabılarını fırlatıyor.
Está tirando los zapatos.
Filikanın fırlatılmış olduğunu öğrendiğinizi biliyorlar.
Saben que tu gente encontró un capullo perdido en el sitio del último ataque.