Günes translate Spanish
17,433 parallel translation
Mai tai iç, günes isigi al biraz çünkü yakinda senle iletisime geçecegim ve geçtigimde bu planinin tamamen haritalanmis olmasini istiyorum.
Toma un mai tai, toma algo de sol porque me comunicaré contigo pronto y, cuando lo haga, quiero ese plan tuyo minuciosamente detallado.
Şu an güneş Genç Odda'nın üzerinden doğuyor ve ışıkları kör ediyor.
El sol ahora brilla para el estúpido Odda el joven, y está resplandeciendo.
Cumartesi gecesindeyiz, yani güneş doğmadan önce bir şeyler göreceğiz.
Es noche de sábado, lo que significa que vamos a ver algunas cosas antes de que salga el sol.
- Güneş iyi geldi.
El sol sienta bien.
Deniz ve güneş bünyemiz için çok faydalı.
El sol y el mar son buenos para uno.
Yeni dostlar ediniyoruz, hayattan keyif alıyoruz güneş parlıyor, bir kafede oturup hayatını yaşayan insanları izliyoruz.
Cultivamos amistades, disfrutamos de la vida, del sol brillante, nos sentamos en el café y vemos a la gente vivir su vida.
Güneş doğarken, herkesin aşırı bitkin olduğu anda Berkut şunu fark etti...
Y al amanecer, cuando todos estaban muy cansados, los Berkut se dieron cuenta.
Tweet'ini okuduğumda yandaki güneş gözlüğü mekanındaydım!
¡ Estaba en la tienda de anteojos de al lado cuando leí tu tuit!
- Şurada. Güneş gözlüğü takan.
Es él, en las gafas oscuras.
# Güneş gözlüğü takıyorum #
♪ Tengo que llevar sombras ♪
Güneş ışığı alma vakti gerçekten harikadır. Günlük ışık dozunu sağlıklı bir şekilde... Absolute Yoga eşliğinde yoga yapabilir.
La luz del día es una buena y saludable forma de tener su dosis diaria de... y puedo instruirlos en Yoga Absoluto o incluso dormir una siesta...
Ağır bir güneş çarpması yaşıyor.
Ella tiene hipertermia.
Üstüne bir tane artkik güneş battaniyesi getirin. Üzgünüm doktor.
Pongámosle una manta de hipotermia.
Onların arındırma işleminde kullandıkları UV frekansı güneş yanığı ya da bizdeki gibi deri altına yapılmış olan dövmeleri görmek için kullanılan özel bir frekans.
La frecuencia UV que utiliza el CDC en su proceso de descontaminación esencialmente cocina la tinta invisible como una que es visible en estas condiciones y sólo en estas condiciones.
Pekala bebeğim. Yeniden güneş kremi sürme zamanı.
Está bien, nena, ¿ no protector solar otra vez?
Dışarı bir çıktım ki güneş batmış ve panikledim.
Salí afuera y el sol ya se había escondido. Y entré en pánico.
Bu solar dalgalar güneş gibidir senin Krypton hücrelerini yeniler.
Son ondas solares concentradas que imitan el sol de la Tierra, y recargan sus células kryptonianas.
Güneş ufkun altında uyurken, dünya ters yüz oluyor.
El sol duerme bajo el cielo y el mundo se da vuelta.
Android ile olan savaşın Kripton hücrelerinin güneş enerjisini bitirdi.
Tu batalla contra el androide drenó tus células kryptonianas de energía solar.
Güneş patlaması.
Erupción solar.
Superman'nin DEO'daki dosyasına ulaştım güneş radyosyonun metabolizmaya girişine dair çok yönlü analiz yürüttüm.
He... he accedido al archivo de la DEO de Superman... Y me encontré con un análisis diferencial sobre las tasas a las que puedes metabolizar la radiación solar. - Winn...
yok hayır tüm Güneş Sistemini yok ederim.
la Tierra... todo el Sistema Solar será destruido.
Ve iç mekanlar karanlık olur, güneş gözlüklerini çıkar.
Y, estás bajo techo y está oscuro, así que quítate las gafas de sol.
Sadece güneş çarptı.
Fue sólo un golpe de calor.
Beysbol şapkası ve güneş gözlüğü takıyordu.
Llevaba gafas de sol y una gorra.
Güneş battığında tekrar içeride olacaksın.
Para cuando anochezca, volverás a estar dentro.
Sonra güneş çıktı ve işler iyiye gitti.
Entonces salió el sol y las cosas mejoraron.
Paris Le Voltaire'de güneş batarken biftek tartar yemek.
Steak-tartar en el Le Voltaire de París al atardecer.
Beyaz, erkek, kafalarında güneş gözlüğü ve gömlek var.
Caucásico, varón, gafas de pantalla y camisas estilo chaqueta. Recibido.
Ya da parka gelip güneş altında biraz eğlenirdik.
O venimos a un parque, tomamos el sol y nos divertimos un poco.
Ve güneş banyosu yapıyordu.
Y estaba tomando el sol.
Burada yazana göre Whisperlar sadece güneş tutulmasında besleniyorlarmış.
Vale, de acuerdo con esto, los Susurradores sólo se alimentan durante el eclipse solar.
- Kuzey Amerika'dan görülecek güneş tutulmasına 1 yıl var.
El próximo eclipse solar en Norte América... -... es dentro de unos años.
" Senin varlığın adeta, arda arda ruhuma vuran bir güneş ışığı gibi.
" Tu presencia es como un glissando en mi corazón, cayendo en cascada dentro de mi alma.
İçeride oynanıyor, güneş kremine gerek yok.
Es en interiores, no necesitas filtro solar.
- Sen de güneş banyosu mu yapacaksın?
Mientras que usted está tomando el sol?
Isı, bir iskambil kağıdı kadar bir alana odaklanmış 100 güneş paneline eş düzeye gelecek, ben ce onu geçen yük kamyonunun... -... tekerleğine odaklamış olacağım.
El calor será el equivalente de 100 paneles solares centrado en un área del tamaño de un naipe, que voy a apuntar directamente en el neumático de un camión de reparto que pasa.
GORDON VANDERKRUIK 1978-2023 Ve güneş batarken ve doğarken onu hatırlayacağız.
Y en la puesta del sol, y al amanecer, lo recordaremos.
Güneş kremi sürmemişim.
No estoy usando bloqueador solar.
Hayırdır, güneş batıdan mı doğdu?
¿ El sol brilla del oeste?
- Güneş gözlüğümü unuttum.
- Olvidé mis gafas de sol.
Birazdan güneş doğacak.
El sol saldrá pronto.
Güneş batıyor.
El sol bajo.
Güneş enerjisi falan vardır herhalde.
Probablemente por los paneles solares.
Güneş enerjisi vardı ve buz dolabı hala çalışıyordu.
Tiene paneles solares así que el congelador sigue en marcha.
Güneş kremi getirdin mi?
Oye, ¿ trajiste tu Coppertone?
Ayrıca şu an Kara Güneş için çalışıyorum ve bitirmem gereken başka bir iş var.
Además, ahora trabajo para Sol Negro, y antes tengo que terminar otro trabajo.
Nihayet Kara Güneş'in bir parçası oldun.
Finalmente eres parte de Sol Negro.
Kara Güneş vücut sayımları ve hisselerden başka bir şey düşünmeyen köleler ve suikastçılardan oluşuyor.
En Sol Negro son esclavistas y asesinos a los que solo les importan los cadáveres y su productividad.
- Güneş gözlüğümü unutmuşum.
He olvidado mis gafas de sol.
- Yanan bir binadan bir el feneri ve bir güneş paneliyle kaçtık.
Escapamos de un edificio en llamas con una linterna y un panel solar.