Işin gerçeği translate Spanish
628 parallel translation
Üzgünüm ama işin gerçeği, kendi yerine taşındığından beri onu görmedim.
Lo siento pero, si he de serte sincero, no la he visto desde que se mudó.
Yani işin gerçeği New England'a gideceksin.
Bueno, en resumidas cuentas, tienes que ir a Nueva Inglaterra.
Ama işin gerçeği, fikrimi değiştirdim.
Pero el hecho es que cambié de opinión.
Bunu öğrendiğinde boynuma sarılıp beni öpeceğini sanmıyorum. Aslında işin gerçeği, ben de sizinle geliyorum.
No creo que se alegre mucho cuando lo averigüe, pero el hecho es que voy con ustedes.
Tam olarak anlayamıyorum, ama işin gerçeği bu.
No lo comprendo, pero es un hecho.
Bir erkek ya da kadın bu günlerde dışarıda yalnız dolaştığında, yaşamını kendi elerine almaktan başka bir şey yapmaz, işin gerçeği bu.
Un hombre o una mujer solos en Ia calle... ponen su vida en Ias manos del criminal. Es así.
Fransız. işin gerçeği, senden hoşlandım.
Francés. De verdad, igual que Ud.
Ama işin gerçeği, bir tarafım da seninle gelmek istiyor.
La verdad es que parte de mí quiere marcharse contigo.
Ama ermiş meslektaşımın öne sürdüğü fikri benimsemediğimi söylemek isterim ve işin gerçeği ruhunun kristal berraklığında parlayan bir çeşme gibi olduğunu keşfettim.
Pero no puedo compartir la opinión de lo que mi erudito colega ha presentado, y he encontrado a su alma, en realidad, como un cristal claro en una fuente resplandeciente.
Sanırım işin gerçeği bana gelip dayanıyor, ve...
Creo que voy entendiendo la verdad, y...
Sanki o delirmiş gibi konuşuyorsun. O dahi biri değil ama işin gerçeği, Turner beyazları öldürüyor ve bu sadece bir hikaye değil.
No es que sea muy lista pero Turner está matando blancos.
Ama işin gerçeği şu ki, onun bir sürü sevgilisi var.
Pero la verdad es que tiene muchos amantes.
Çünkü işin gerçeği bu.
Es verdad.
Federal fonlardan destek alıyor. Ama işin gerçeği şu ki, personelin yarısı uyuşturucu satıyor.
El hecho es que tenemos que mover a la mitad del personal para limpiar su basura.
İşin gerçeği, benim tek başıma bırakılmam doğru değil.
De hecho, no debería quedarme solo.
- Şey, ben... İşin gerçeği bu da pek fark yaratmayacak.
- No importa, sólo era una pregunta.
İşin gerçeği, Tommy Gray'in yardımıyla... bir takım ziynet eşyasını altına... sonra hisse senetlerine, sonra da tekrardan inciye dönüştürebildim.
Con ayuda de Tommy Gray tuve ocasión de convertir cierta chuchería en oro. Luego en acciones y finalmente en perlas otra vez.
İşin gerçeği Keyes, o anda ne balıkları ne kaskoyu, ne de bay Dietrichson ve kızı Lola'yı düşünüyordum.
Lo cierto es que en ese momento me importaban poco los peces los seguros, el señor Dietrison y su hija.
İşin gerçeği, okumadım.
- No, no lo he hecho.
İşin gerçeği, çoktan bedelini ödemeye başladı bile. Göğsüne iliştirilmiş bir hedef tahtasıyla ortalıkta dolaşmak pek keyifli olmasa gerek.
Mejor dicho, ya ha empezado a pagar lo que ha hecho ; no es muy divertido andar por ahí como blanco de un disparo.
İşin gerçeği, gümrükçülerin gözü üzerimde.
La gente de aduanas me está vigilando.
İşin gerçeği, son olaylardan sonra seni vurma riskim hiç kalmadı.
La verdad es que tras lo acontecido últimamente ya no sientes el peligro por mi parte, ¿ verdad?
İşin gerçeği ahlaksızın biri.
De hecho, es indecente.
Aslında hiç dert etmezdim ama tesadüfler yüzünden. İşin gerçeği, nereye gidersem orada.
No debería pensar en él en absoluto, pero tantas coincidencias... dondequiera que voy me lo encuentro.
İşin gerçeği bu.
Es un hecho.
Anne, neden her şeyi fiyatıyla değerlendiriyorsun? İşin gerçeği, daha ucuz da olsa bir yüzüğü tercih ederdim.
Ya que me lo preguntas, ojalá costara menos y fuera un anillo.
İşin gerçeği, bazen biraz yavaş kalıyorum...
Es que a veces soy algo lento, y...
İşin gerçeği madalyalar asıl kazancınızın bir ön ödemesi.
Esta es la verdad. Estas medallas son sólo un anticipo de vuestras conquistas verdaderas.
Fanteziler tam da burada kanıtlanıyor ve mükemmel sonuçlar veriyordu. İşin gerçeği bu sanat kitlesel başarı kazanıyordu.
Aquí la fantasía de los organizadores daba los mejores resultados y conseguía un enorme éxito de masa.
İşin gerçeği sazan zıpladı.
La verdad es que la carpa saltó.
İşin gerçeği bize söyledikleriniz General de Gaulle'in Eisenhower'a... söylediklerinin aynısıydı. Hemen Bradley'le irtibat kuruyorum.
De hecho, lo que nos ha dicho... es lo que el general de Gaulle le dice a Eisenhower.
Eğer Delores Purdy işin içine girmeseydi, gerçeği asla bulamazdım.
Si Dolores no hubiera ido a su oficina, jamás habría descubierto la verdad.
İşin gerçeği, Onunla sık sık beraber oluyorum.
Estuve con Wolf. Y además, no es la primera vez.
İşin gerçeği Fransa'yı sadece bir ay içinde ele geçirdik.
y, de hecho, tomamos Francia en apenas un mes.
İşin gerçeği, beyaz ırk için bir utanç.
En realidad, una vergüenza para la raza blanca.
İşin gerçeği bu.
Así es la vida.
İşin gerçeği bu.
Esa es la verdad.
İşin gerçeği, hep beraber mutlu olarak yaşayamayacaksak sokaklarda yürümeye korkacaksak birilerine gülümsemekten korkacaksak... Değil mi?
El hecho de que si no podemos vivir todos juntos y felices, si tienes que tener miedo de andar por la calle, si tienes que tener miedo de sonreír a alguien, ¿ verdad?
İşin gerçeği şu ki, ben White'in size çalıştığını biliyordum, ve sizin gelmek isteyebileceğinizi düşündüm.
Pero, como yo sabía que White trabajaba para usted, pensé que querría venir.
İşin gerçeği zaten uyuyorum.
De hecho estoy durmiendo.
İşin gerçeği, sen bir amatörsün!
En el fondo, eres un aficionado.
İşin gerçeği, onun iktidarsız olduğuydu.
La verdad era que es impotente.
İşin gerçeği, birinin seni zehirlemeye çalıştığını biliyorsan hiçbir şeyin tadını alamıyorsun, hiçbir şeyin.
El hecho es, cuando sabes que alguien intenta e-envenenarte nada sabe bien, abso-lutamente nada.
O dahi biri degil ama isin gerçegi, Turner beyazlarï öldürüyor ve bu sadece bir hikaye degil.
No es que sea muy lista pero Turner está matando blancos. Y eso no es ningún cuento.
İşin gerçeği, onlar da benim istediğimi istiyor.
Lo cierto es que quieren lo mismo que yo.
İşin gerçeği o bir yabancı. Üstelik her şeyi ona açıklama gibi bir sorunumuz olacak.
Aún nos queda el hecho de que se trata de un desconocido y, sobre todo, nos queda el problema de qué explicación vamos a darle.
İşin gerçeği şudur ki, Sivil Servis'le bütün bu konularda tamamen uyum içindeyiz. Taslaklarımızı yayınlama aşamasına geldiğimizi duyurmaktan mutluluk duyuyorum.
La verdad es que la Administración y yo estamos de acuerdo en este asunto y me alegra anunciarles que estamos preparados para publicar las propuestas.
İşin gerçeği siz bunu anlayamayacak kadar kalın kafalı ve aptalsınız.
El hecho de que seas demasiado duro o estúpido para ver eso, es lo que te marca.
İşin gerçeği buraya gelişim, usullere aykırı.
Lo cierto es que mi presencia aquí no es nada ortodoxa.
İşin gerçeği, kullanmak isteyen birkaç kişiyiz.
De hecho, a algunos de nosotros no nos vendría mal.
Önemi yok Ronald. İşin başında gerçeği anlatmalıyız. Birlikte olduğu kişi bendim.
Debimos decir la verdad desde el principio, Ronald.