Gerçeği translate Spanish
22,248 parallel translation
Çünkü gerçeği istiyordun Sarah.
Porque... querías la verdad, Sarah.
Gerçeği.
La verdad.
Hepiniz burada olduğunuza göre gerçeği anlatmanın zamanı geldi. Elizabeth Keen'in iyiliği ve güvenliği bu hepimizin paylaştığı derin bir endişenin bir kanıtı aslında.
El simple hecho de que estéis todos aquí es un testimonio de la profunda preocupación que compartimos por la seguridad y bienestar de Elizabeth Keen.
Gerçeği söyle!
¡ La verdad!
- Bekle, neden gerçeği söylüyorum?
- Espera, ¿ por qué te estoy diciendo la verdad?
Onların gerçeği bildiğini hayal et. Onlar için savaşmadığını bile bilseler.
Imagina si supieran la verdad, que ni siquiera pelearás por ellos.
Bana gerçeği söyle.
Dime la verdad.
Ama içime batan tek şey var, o da gerçeği senin ağzından duymamış olmak.
Aunque siempre me arrepentiré habiendo oído la verdad de ti
Bu sefil insanlar sonunda gerçeği anlayacaklar.
Y esos miserables finalmente se darán cuenta de la verdad.
Kimse bu gerçeği değiştiremez.
Ya estás muerta. Nadie puede cambiar eso. De hecho, alguien puede...
Tamam, gerçeği söyleyeceğim.
¿ Mareo? Está bien, um... La verdad.
İşin gerçeği, inanılmaz bir kahramanlık performansı sergiledim.
En realidad, lo tengo de realizar un increíble acto de heroísmo.
Gerçeği istiyordun şimdi öğrendin, ama bana burada ne aradığını söylemen gerek, Robert.
Querías la verdad, pues ahí la tienes, tienes que decirme qué haces aquí, Robert.
Ve başlangıç olarak bir odaya geçip, gerçeği bilen herkesin... bir listesini yapacağız.
Y empezaremos por reunirnos y hacer una lista de cada maldita persona que sabe la verdad.
Bana etrafımda birilerinin benim.... hakkımdaki gerçeği bildiğini itiraf etmem... için sağlı sollu geliyorlar.
Me están presionando por todos lados para que admita que alguien aquí sabía lo que estaba pasando conmigo todo este tiempo.
Jeff'e Mike Ross hakkındaki gerçeği söylemek istiyorum.
Quiero decirle a Jeff la verdad sobre Mike Ross.
- Ben de buraya gerçeği söylemek için geldim.
Y vine aquí a decirte la verdad. Se acabó.
Sizin benim hakkımdaki gerçeği bildiğinize dair en ufak bir kanıtı yok.
No tiene nada de evidencia que que pruebe que sabía sobre mí.
Onunla ilgili gerçeği göremiyorsun diye her şeyini kaybetmene izin veremezdim.
No podía permitir que lo perdieras todo solo porque no querías ver la verdad sobre él.
Gerard'ı kürsüye çıkaracak ve ona senin Harvard'a gitmediğin gerçeği hakkında bilgisi olup olmadığını açık açık soracak biz de kendi ölüm emrimizi imzalamış olacağız.
Pondrá a Gerard como testigo y le preguntará directamente si sabe que nunca estudiaste en Harvard, y tenemos nuestra garantía de muerte firmada.
Bu palyaçoyu kürsüye çıkarır bir dakika içinde gerçeği söyletirim.
Pondré a ese payaso en el banquillo de los testigos y dirá la verdad en un minuto.
Tamamen haklısın, bunu yapıyor ama tek yaptığı bu değil çünkü senin hakkındaki gerçeği öğrendiği andan itibaren senin için yalan söylemek zorunda kaldı, hala sana ailedenmişsin gibi davranıyor ve bu ona çok şeye mal oldu.
Claro que se protege a sí misma, pero eso no es todo, porque desde que se enteró de lo tuyo, ha tenido que mentir por ti, y te sigue tratando como si fueras su familia y eso le ha costado todo.
O zaman evlilik ayrıcalığının olmadığını biliyorsundur. Gerçeği söylemen gerekecek ve nişanlını hapse tıkacaksın.
Entonces sabes que no tienes privilegio conyugal, lo que significa que tendrás que decir la verdad y encerrar a tu prometido.
- Neden? - Gerçeği bilmeni istiyorum.
Quería que supieras la verdad.
Jüri için u gerçeği değiştirmenin tek yolu beni avukat olurken görmeleri.
La única manera de cambiar ese hecho ante el jurado es que me vean siendo un maldito abogado.
Bu gerçeği değiştirmenin tek yolu, jürinin beni bir avukat olarak görmesidir.
Bueno, la unica manera de cambiar ese hecho es de un jurado para ver que yo sea un abogado maldito.
Mike hakkındaki gerçeği bildiğimizi öğrenmelerinin tek yolu bizim itiraf etmemiz.
La unica prueba que tendra nunca que sabiamos acerca de Mike es si les decimos.
Bay Evans bir sonraki hamlem kürsüye Jenny Griffith'i çağırmak olacak ona yıllarca uyuşturucu işiyle alakalı yalan söylediğinizi ve gerçeği öğrendiğinde sizi Mike Ross için terk ettiğini söyleyecek.
El Sr. Evans, mi proximo paso va a ser para llamar Jenny Griffith en el soporte, y ella va a testificar que has mentido a ella durante años sobre como tratar, y cuando se entero de ello, ella te dejo por Mike Ross.
Sonra biraz araştırma yaptım ve Mike Ross hakkındaki gerçeği öğrendiğin günü söyleyebilirim.
Honestamente pense que no eras parte de todo esto, pero luego hice un poco de cheques, y yo creo que pueda precisar el dia exacto supo de Mike Ross.
İstifa etmene izin verdiler, Mike hakkındaki gerçeği öğrendin ve bunu isim ortağı olmak için kullandın.
Ellos permiten renunciar, que se entero de Mike, y lo utilizo para volver como un socio de nombre.
Karar hakkındaki gerçeği sana söylemeliydim.
No debí haberte dicho la verdad del veredicto.
Janet Macnamara'yı kaçırarak gerçeği bulmaya çalıştın.
Secuestrar Janet Macnamara en su búsqueda de la verdad.
Gerçeği bilmeyi hak ediyor.
Ella se merece la verdad.
Gerçeği öğreneceğim.
Averiguaré la verdad.
Bizimkiler gerçeği söylediler.
Nosotros contamos la verdad.
Ama hiç gerçeği öğrenmeye çalıştın mı?
¿ Pero has intentado acaso encontrar la verdad?
- Gerçeği anlatmadan o kapıdan çıkamazsın.
No saldrá por esa puerta, hasta que diga la verdad.
İşin gerçeği En büyük derdim sizsiniz
Lo cierto es que mi mayor problema eres tú
Görünüşe göre, bir noktada, herkes asıl gerçeği unutmuş.
Parece que, en el camino, todos olvidaron lo único que realmente importa.
Ekselanslarının bu gerçeği gizli tutmayı yeğlediğini farzetmemde haklı mıyım?
¿ Sería correcto suponer que su Excelencia prefiere mantener ese triste hecho en secreto?
Basit gerçeği anlayan yeni nesille birlikte :
Con una nueva generación de hombres que entienden una simple verdad.
Gerçeği etrafa yayacaktı.
Iba a ponerse a gritar.
Kendimi suçlu hissediyordum ; Çünkü Matt'e gerçeği söyleyememiştim.
Me sentí tan culpable porque no podía decirle la verdad a Matt.
- Sana gerçeği gösteren ilaç.
- La que te mostró la verdad.
Benimle iletişime geçmenin sebebi olan gerçeği.
Por eso fue que me contactaste.
Ya da şuracıkta seni masaya yatırıp gerçeği burada öğrenebilirim.
O podría atarte a aquella mesa y sacarte toda la verdad ahora mismo.
Küçük bir gerçeği ve bilgeliği içine çekmekten daha iyi bir şeyin var mı?
¿ Tienes algo mejor que hacer que asimilar un poco de verdad y sabiduría?
- Bir daha söylesene ismi neydi? - Amaru. Sen ve patronun hemen gerçeği kabul edeceksiniz.
Necesitas espacio... _
- Gerçeği göz ardı ediyorsun.
Logan Sanders y Rachel se entendieron.
Ama gerçeği biliyorum.
Pero yo sé la verdad.
Gerçekten o sizsiniz. - Gerçeği hem de.
En efecto.
gerçeği söylüyorum 42
gerçeği söyle 63
gerçeği söylemek gerekirse 94
gerçeği istiyorum 38
gerçeği bilmek istiyorum 23
gerçeği mi 28
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gercekten mi 17
gerçeği söyle 63
gerçeği söylemek gerekirse 94
gerçeği istiyorum 38
gerçeği bilmek istiyorum 23
gerçeği mi 28
gerçekten 4665
gercekten 18
gerçekten mi 5647
gercekten mi 17
gerçek 469
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten çok üzgünüm 145
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111
gerçekten öyle mi 37
gerçekten çok güzelsin 18
gerçekler 57
gerçekte 109
gerçekten çok üzgünüm 145
gerçekten çok güzel 132
gerçekten sen misin 47
gerçekten çok kötü 18
gerçek mi 111
gerçekten öyle mi 37