Kalmadı translate Spanish
20,077 parallel translation
Hiçbir şeyimiz kalmadığı için, Tanrı bilir şimdi neyle oynuyordur!
No nos queda nada, así que a saber qué se está jugando.
Clayton kontrolsüz bir zarar makinesi ve şimdiye kadar yeterince kalmadı mı?
Clayton es una bomba de relojería. ¿ No tienes bastante contra él?
Sır olarak kalmadığı zamanlarda bilmece gibi konuşuyorsun.
Cuando no me guardas secretos, hablas con acertijos.
Vicdanım kalmadı artık.
Ya no me queda conciencia.
Firestorm'u yaratmakla kalmadınız, Firestorm'un yarısısınız.
No, no sólo ha creado a Firestorm. Usted... - es la mitad de Firestorm.
On yıldır bir gün bile geç kalmadım.
No he llegado tarde ni un día en diez años.
Uzun lafın kısası, artık bu departmanda bir hesaplayıcıya gerek kalmadı.
En resumen, ya no necesitamos una computadora en este departamento.
Kararın açıklanmasına fazla zaman kalmadı. Ve genci yaşlısı, siyahı beyazı tüm vatandaşlardan aynı şeyi duyuyorum.
No faltará mucho para que se dicte una sentencia y he escuchado lo mismo de ciudadanos jóvenes y ancianos, blancos y negros.
İçimde direnme gücü kalmadı.
No me quedan ganas de luchar.
Artık sebebim kalmadı.
Ya no tengo ninguna razón.
Çocuk, Salem'da beş günden fazla zamanımız kalmadığını söyledi.
El chico dijo que solo tendríamos cinco días de vida en Salem.
Ailemden kimse kalmadı.
No me queda ninguna familia, ya sabes.
Sanki haftalardır bir an olsun yalnız kalmadık gibi geliyor.
Siento que no hemos estado a solas durante semanas.
Kastettiğim artık bize ihtiyaçları kalmadı.
Quiero decir que... Ya no nos necesitan.
Vakit kalmadı.
No hay tiempo.
Bilet kalmadı!
¡ No hay más entradas!
Kusura bakmayın, bilet kalmadı.
Lo siento, no hay más entradas.
Zorunda kalmadığınız sürece temasa geçmeyin.
No entrar en combate a menos que sea absolutamente necesario.
Arkadaşın çalışmalarımızı yok etmekle kalmadı. Aynı zamanda kaçtı da.
Tu amigo no solo destruyó todo... en lo que hemos trabajado, además escapó.
Hastanenin morgunda yer kalmadı ve kasabada Eichen'dakinden başka uygun morg yok.
El hospital se quedó sin cajones de refrigeración y Eichen tiene el otro depósito de cadáveres del condado.
Üzgünüm ama zaman kalmadı.
Lo siento, pero se acaba el tiempo.
Ve geriye kimse kalmadı.
Y entonces no quedó ninguno.
- Olduğu yerde kalmadı.
Si el tiempo se hubiera detenido.
Kaçmaktan başka şansımız kalmadı.
No tuvimos más opción que huir.
Elimizde hiç bir şey kalmadı.
Lo que nos deja con nada.
Yumruklayacak adam kalmadıysa Spartan'ın yardıma ihtiyacı var.
Si te has quedado sin tíos a los que dar puñetazos, Spartan necesita que alguien le ayude, dos ayudantes, en realidad.
Thea iyi ve Nyssa'yla Merlyn'in ölmesine gerek kalmadı.
Thea está bien, y Nyssa y Merlyn no han tenido que morir. Sí.
Yapacak pek hamlemiz kalmadı.
Bueno, no es como si tuviéramos más opciones.
Geç kalmadın Phil.
No llegas tarde, Phil.
Konuşmakla kalmadık.
No solo hablar.
Rubicon'un kontrolünü tekrar kazansan bile dünyada güvenli bir yer kalmadı.
Aunque pudieras recuperar el control de Rubicón, no quedaría ningún lugar seguro en toda la Tierra.
Dünyada güvenli bir yer kalmadıysa hepsi yansın işte.
Si no queda ningún lugar seguro en la Tierra... Pues que arda todo.
2 soluk ilerleyecek soluk kalmadı bende.
Ya no me quedan dos respiraciones para correr derecho.
# Kalmadı artık bir dileğim. #
Ya no tengo más deseos.
Öyle olsa da zamanımız kalmadı.
Sea como sea, se nos agotó el tiempo.
- Kaçacak yer kalmadı.
No hay más sitio al que huir.
Savage'i yakalamamakla kalmadınız bir de üstüne ona kendinizi ve güçlerinizi göstererek sürpriz elementini sonsuza dek ortadan kaldırdınız.
No solo habéis fracasado capturando a Savage, también os habéis expuesto a vosotros y vuestros poderes a él, desaprovechando el factor sorpresa ahora y para siempre.
- Söylemek zorunda kalmadım.
- No tenía que hacerlo.
Kaderimi kabullenmekten başka çarem kalmadı.
No tenía más remedio que aceptar mi destino.
Donup kalmadım, eğer bunu demek istiyorsanız.
Bueno, no estoy agobiado, si es lo que quiere decir.
- Artık gerek kalmadı.
Ya no tienes necesidad de hacerlo.
- Kötürüm kaldım, kör kalmadım.
Sí, estoy paralizado, no ciego.
Hive kafanın içine girmekle kalmadı. Seni temelden değiştirdi.
El Enjambre no solo se metió en tu cabeza... la cambió a un nivel fundamental.
- Pek bir halt kalmadı.
No es un infierno de mucho.
Onlara verecek bir şeyim kalmadığını düşünsem de, illa bir şey buluyordum.
Incluso si me sentía que no tenía nada más para dar, lo encontraré.
- Eviniz kalmadı artık.
- No hay ninguna casa nunca más.
Senin için açık pozisyon kalmadı.
No hay puesto alguno para ti.
Yapacak başka bir şey kalmadı.
Es lo único que queda por hacer.
May, senin... Ne yaptığım konusunda hiçbir fikrin yok. - Hiçbir şeyim kalmadı.
May, tú... no tienes ni idea de lo que hice.
Hatırladın mı, mecbur kalmadığımız sürece seni incitmek istemeyiz.
Recuerda, no queremos herirte si no es necesario.
Artık mahremiyet diye bir şey kalmadı.
Ya no existe la vida privada.