English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ K ] / Kanıt

Kanıt translate Spanish

24,376 parallel translation
Kanıt jüriye sunuldu bile.
El jurado está deliberando.
Bence, bu kanıt doğru kararı sağlamak için jüriye verilmeli.
Creo que el jurado debería tener estas pruebas para ayudarle en su deliberación.
- O kanıtı kullanmayalım.
- o no presentar esa prueba.
... dolayı zarar gördüğünü kabul etmek için yeterli kanıt yok.
Específicamente la violencia armada...
Sen ve Kendall, Austin'in dikkatini dağıtırken ben de onun Hayalet olduğuna dair evde kanıt arayacağım.
Mientras tú y Kendall lo distraen, buscaré pruebas de que es El Fantasma.
Austin'in katil olduğuna dair kanıt bulursan övgüyü paylaşırız.
Ahora... si encuentras pruebas de que Austin es el asesino, recibiré igual crédito.
Ben zar zor yaşayan kanıtım.
A duras penas, soy una prueba viviente.
Peki ya davama makul şüphenin ötesinde kanıt sunsaydım düşüncenizden vaz mı geçerdiniz yoksa devam eder miydiniz?
Si demostrara los cargos más allá de toda duda razonable... cedería ante la presión o defendería su postura?
Bence geçen gece ikimizin de ayrılık işlerini hiç bilmediğimizin bir kanıtı.
Creo que lo de la otra noche prueba que ninguno de nosotros sabe cómo funciona una separación.
Bu hatanın kanıtının hayatımın geri kalanında beni takip etmesine izin veremem.
Y no puedo permitir que las pruebas de ese error me persigan el resto de mi vida.
Kanıtın yok.
No tienes pruebas.
Ne olduğunu bildiğini söyleme bana Moira. Çünkü hiçbir kanıtın yok!
¡ No me digas que sabes lo que ha pasado, Moira, porque no tienes ni idea!
Kanıt.
Prueba.
Kanıt deposundan araklıyor olabilir.
Podría haber estado robando pruebas confiscadas.
Pekâlâ, toplanacak çok fazla kanıt olacak. - Eğer bizim polisin kafası iyiyse...
Vale, esto va a ser un trabajo de recolección de huellas impresionante, y si nuestro poli estaba colocado...
İşimize yarar ama yine de dolaylı kanıt.
Ayuda, pero es circunstancial.
Kanıt olmadan pekala okuldaki her çocuğu sorgulayamam.
Sin pruebas, no puedo simplemente interrogar a todos los chicos en la escuela.
- Sizi tutmaya yetecek kanıtımız yok.
No tenemos suficiente contra ustedes.
Bulmak için dünyayı köşe bucak aradığın birini onun yerine koyabilesin diye Chris'in tekrar uyuşturucu kullandığını kanıtlamaksa o halde, kasıt yoktur.
Demostrar que Chris estaba otra vez usando drogas de modo que podría reemplazarlo con alguien que encontró ratreándo en todo el mundo Bueno, no hay ninguna intención.
Sırf tanık olduğu için öldürüldüğünü gösteren bir kanıtımız var mı?
¿ Tenemos alguna evidencia que fue asesinada específicamente por ser un testigo?
- Ne? - İşte sana gereken kanıt.
Es la evidencia que usted necesita.
- Hepsine nasıl kanıt bulacağız? - Belki yine tüm mülklerine el konur, ha?
Quizá todas sus propiedades podrían ser expropiadas de nuevo, ¿ eh?
- Silah sadece birkaç kez kanıt olarak kayda geçirilmiş.
El arma fue firmada como prueba solo un par de veces
- Kanıtın giriş ve çıkışını yapıyoruz.
Firmamos las pruebas dentro y fuera, - y especialmente con armas de fuego - ¿ Todos los empleados?
Adliyedeki işinden ayrılan insanlar da kanıt kasasının şifresini biliyor mu?
Uh, ¿ Hay personas no empleadas por el tribunal que tienen la combinación de las pruebas seguras?
Fıtık olduğunun kanıtı.
Evidencia de hernia.
Davenportların DNA'sı için izin alacak kadar kanıtımız da yok.
Había un poco de agua. Se resbalaron. Lleva a estas mujeres a la enfermería.
- Hiçbir fotoğrafa dair kanıt yok.
No hay pruebas de ningunas fotos.
Beni dinle, hiçbir kanıt olmayabilir ama sana söylüyorum gardiyana para ödedi ve bu konuda bir şeyler yapman gerek.
Escúcheme, puede que no haya ninguna prueba, pero le digo que él le pagó a un guardia y tienen que hacer al respecto.
- Bunu yaptığımıza dair en ufak bir kanıt yoktur.
No existe prueba de que lo hayamos hecho conscientemente.
Ancak bir sahtekarı işe aldığınıza dair kanıt var ki tam da bu sebeple Bayan Rosen ile anlaşma yapıyorsunuz.
Pero existe prueba de que emplearon a un fraude, por lo que están acordando el caso con la Srta. Rosen en primer lugar.
Pekala Bay Stemple, kanıtınızı sunun.
Bien, Sr. Stemple. Presente su evidencia.
Ve senin bu kadar uzun süre oynayabileceğine inandığımızın kanıtı.
Y esta es la prueba de que creemos en tu longevidad.
Başlangıç? Fotoğraflı bir kanıt bu.
Es evidencia fotográfica.
Neyin kanıtı?
¿ De qué?
Bana kanıt lazım... ve Fort Knox'un güvenli olmadığını kanıtlamanın tek yolu...
Necesito pruebas... y la única manera de probar Fort Knox no es seguro... es romper en.
Beyaz Saray, sağlam güvenlik açığı kanıtı olmadan güvenlik değişimine izin vermez.
La Casa Blanca no quiere a la orden un cambio de seguridad sin pruebas contundentes de vulnerabilidad.
Başarılı bir girişin kanıtı Almanya ve Polonya arasındaki sahiplik sorunu nedeniyle Amerika tarafından muhafaza edilen 300 yıllık Prusya asasının alınmasıyla oluşacak.
La prueba de la infracción éxito será la eliminación de un 300-años de edad, cetro de Prusia en poder de los EE.UU. debido a una disputa por la propiedad entre Alemania y Polonia.
- O kanıtı kullanmamamı istedi bu kadar.
Él me dijo que no las usara, eso es todo. - ¿ Florrick?
O kanıt Locke'u 30 yıla mahkum edebilecekken Florrick engelledi.
Eso hubiera podido encerrar a Locke por 30 años, pero Florrick lo impidió.
- BARO'nun elinde kanıt var.
- La fiscalía tiene pruebas.
Bu gayet de sağlam bir kanıt gibi geldi bana.
Eso parece una prueba condenatoria.
Geçmişteki hatalarından ders çıkardığını telafi etmeye çalıştığını söyledin. Ama savcılardan biriyle ilişki yaşadığına dair kanıt var elimizde.
- Ha dicho que ha trabajado duro cada día para enmendar las indiscreciones del pasado... pero tenemos pruebas de que tenía una larga aventura
Dennis, POTUS askerlerin yaşam kanıtı videolarını hemen istiyor.
Dennis, el presidente quiere los videos de prueba de vida lo antes posible.
Tarayıcı geçmişinde bunun kanıtını görmeyi ummuştum ama yok.
Lo que me hace pensar que hubiéramos visto pruebas de eso... en su historial de navegación pero no las había.
- Öyle olsa elinde kanıt olurdu.
Si eso fuera cierto, tendría pruebas.
Lakewood polisi suç ortağına dair kanıt olmadığını iddia ediyor, yani...
La policía de Lakewood dice que no hay ninguna prueba de la existencia de un cómplice, así que...
Kanıt bulduk.
Encontramos evidencia.
Gerçek bir kanıtımız yok ki.
- ¿ Qué? No tenemos evidencia.
Nancy'nin uyurken burnu tıkanır.
Nancy se congestiona cuando duerme.
Bağırsak tıkanıklığı geçti sanıyordum.
Mierda. Creía que su íleo estaba resuelto.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]