Lık translate Spanish
137,798 parallel translation
Yaptığıma karşılık elimden gelen bu kadar.
Es lo menos que puedo hacer después de lo que hice.
Video serilerimde size nasıl yemek, mühimmat, aletler, tıbbi malzemeler ve takaslık mal stoklayacağınızı anlatacağım.
Mi serie te enseñará cómo almacenar alimentos, munición, herramientas, suministros médicos y bienes de trueque.
Pollyanna'lık yapmayın.
Así que no seas ingenuo.
Silah satılık ve maalesef Mars satmak istiyor.
El arma está a la venta y Marte la quiere. Desesperadamente.
Silah satılık ve Mars satmak istiyor.
El arma está a la venta y Marte la quiere.
Küçük bir erkek çocuğuna bakıcılık yapıyorum. onun deli olduğunu düşünüyorum ve kendine zarar vermeyeceğine emin değilim.
Estoy aquí como niñera de un pequeño niño y creo que está loco o no estoy segura de si es un peligro para sí mismo.
Hazırlık tamamlanınca ateş yakılır.
Una vez que todo está listo, se enciende.
Senatör Vandeveer başsavcılık haberini vermek için buraya getirmişti beni.
No pude dormir nada. Nosotros no somos de los que pelean.
Tamanend'in oğlu kılıklı birinin gizli hedeflerini öğrenmeye bu kadar çok enerji, zaman ve para harcamak için... -... hiçbir neden yok.
No hay razones para gastar tanta energía, tiempo y dinero en intentar descubrir los motivos ocultos de un don nadie.
Aşağılık yüzünü göster bana!
¡ Muestra tu maldita cara!
Neden her şey dolandırıcılık olmak zorunda?
¿ Por qué todo debe ser un fraude?
Habersiz bir ayrılık.
Se marcharon sin avisar.
- Ama bu ırkçılık değil.
- Pero no es racista.
Nasıl barbarca bir saçmalık bu?
¿ Qué clase de mierda bárbara es esta?
Ve karşılık olarak bize bir kadın göndermişler.
Y tenemos a una mujer a cambio.
Ya da en önemli kararların yazı tura atılarak çözüldüğü "yazı turacılık" denen sahte yaşam felsefesini benimsersin.
O cambiar tu filosofía de vida y tomar tus decisiones importantes lanzando una moneda al aire.
Bir defa tam buradaki kılıç yarasından ve başka defa başımdaki illetten.
Una vez por una herida de espada justo aquí, y la otra por una enfermedad en mi cabeza.
Akıl hocam bir keresinden bana efsanevî bir kırpıcıdan bahsetmişti. Çorak Topraklar'ı terk edip bir daha hiç haber alınamayan bir naip.
Mi mentor una vez me habló sobre un legendario Clipper, un Regente que abandonó las Badlands, nunca se volvió a escuchar de él.
- Kendimi kılıcımla kestim.
Me corté con mi propia espada.
Naip ise uyanmış, beni görmüş ve kılıcına ulaşmıştı.
Ese Regente se despertó, me vio y fue por su espada.
Naip daha kılıcına dokunmadan boğazını kesiverdim.
Antes que el Regente tocara su espada, le corté la garganta.
Kılıç buradan çıkış biletimiz.
Esta espada es nuestro tiquete de salida de aquí.
- Nos'un yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum. - Kılıcımı mı alacaksın?
No puedo esperar a ver la cara de Nos.
Komik, nasıl başladık... ve nerede son buluyoruz.
Es gracioso, cómo empezamos y cómo terminamos.
Büyük kısmı onlarca yıl önce terk edilmiş ilk kuruluş tünelleri.
La mayoría de los túneles originales fueron abandonados hace décadas.
Randevuya çıktığı kızlarla nasıl seks yaptığı hakkında konuşuyor.
De cómo tiene sexo con todas las chicas con las que sale en sus citas.
Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın...
Padre nuestro que estás en el cielo, santificado sea tu nombre...
Öyle olur umuyordum ama biz yokken burası yıkılıp gitmemiş. Hay sıçayım.
Qué mala suerte.
Bakın şimdi, bir anne destek grubuna katıldım... işte, bebek nasıl tutulur, yada ne bileyim, başkalaarı bebeği sevdiğinde... nasıl kıskanılmaz falan.
Sí, veréis, me he unido a este grupo de apoyo para madres, para asegurarme de que estoy sosteniendo bien al bebé, o ya sabéis, para que no me ponga demasiado celosa cuando la gente le hace cumplidos.
- Yaklaştık sayılır.
Cada uno de ellos tuvo lo mejor de ambos.
Ya da artık güvenemediğin akıl hocanla devam edersin.
Descubro que ustedes compraron la deuda de la ciudad por casi nada. Eso es información pública.
Akıl hocam falan yok. Artık yok.
Y también sé lo que pueden perder si la ciudad incumple con los pagos.
Duvar yıkıldıktan sonra Rusya'da devam eden ilk batılı iş adamlarından.
... yo lo tenía en la mira.
Torquemada'cılık oynamanın eğlenceli olmadığı kesin.
¿ Sí?
İçkileri içme konusunu saymazsak burası sizi götüreceğimiz yerden nasıl farklı kı?
Además de poder fumar tus bebidas ¿ cómo se diferencia esto del otro lugar?
Seni aşağılık sansar!
¡ Maldita sabandija!
Kişisel konulara girelim. Ayrılık meselesi.
¿ Qué hay de tu separación?
Şimdi fark ettim de, savcılığın oraya gelme sebebini terapide konuşacağımız şeyi hâlâ konuşmadık.
Se me ocurre que la razón por la que estabas en el vecindario antes lo que íbamos a discutir en terapia, no lo hemos discutido.
Kızılderililer ve Meksikalılar hakkında, onların arazilerini nasıl çaldığımızı konuşalım.
Hablo de los indios, los mexicanos, de como les robamos sus tierras.
Bilmiyorum, kızım... Ailesi ile görüşmem lazım kızım. Nasıl biriler görmem gerek.
No lo sé, hija... necesito conocer a su familia, ver como son ellos.
O dallara asılırdık.
Nos colgábamos de esas ramas.
Kılını kıpırdatmadı.
Oye. No ha movido un músculo.
Hayatta kalmak istiyorsan elini kılıcından uzat tut evlat.
Si quieres vivir, muchacho, quita la mano de tu espada.
Kızım artık yeterince büyüdü ve yakında evlilik için uygun olacak. - Biraz... kaygılıyım.
Mi hija ya es mayor y pronto será entregada en matrimonio, yo me encuentro... aprensivo.
Burada Tanrı ile birlikteyken kılıcımla olduğumdan çok daha mutlu hissediyorum.
Me siento más contenta aquí con Dios que con mi espada.
Kılıçsız cesaret çok daha çetin bir yoldur.
El valor sin la espada es el camino más difícil.
Şaşkınlığını gizleyemediğinden günlerce nasıl ayık kaldığından bahsetti.
Mencionó que había estado sobrio por días, lo que es una sorpresa.
Kıymetini anlamayan bir adama nasıl hizmet edebilirsin Uhtred?
Uhtred, ¿ cómo puedes servirle a un hombre que no ve tu valor?
Seni kılıçla görmeyi tercih ederim.
Creo que te prefiero con una espada.
Kılıcım giderek ağırlaştı.
Mi espada se ha vuelto pesada.
Kılıç ve mızrak kullanırdım Lordum ama diğer adamların karınlarına demir sokmaktan bıktım.
Espada y lanza, señor, pero un hombre se cansa de meter hierros en los vientres de otros hombres.