Saatler translate Spanish
3,046 parallel translation
Saatler geçmiş gibi yahu.
- Pues parecen horas.
Bu videonun internete düşmesinden saatler sonra.
En el transcurso de unas horas, este vídeo estaba en Internet.
Bu saatler içinde olan yıkıma bak. Dünyanın Doctor Fate'ye ihtiyacı var.
Por lo que se ha probado en las últimas horas el mundo necesita al Doctor Fate.
Yapmış olsaydık, hasta saatler önce uyuşturulmuş olacaktı, bu da karısına saldırmasını önleyecekti.
Si la hubiéramos hecho, el paciente habría estado anestesiado hace horas y no se habría puesto en plan Chris Brown.
Efendim, bu ilk saatler çok önemlidir.
Sr., éstas primeras horas son las más importantes.
Saatler sonra, kayıt yayınlandı ve bütün halk, İmparatorun kendi sesinden Japonya'nın Müttefiklerin şartlarını kabul ettiğini söylediğini duydu.
Horas después, la grabación fue emitida y toda la nación escuchó al emperador diciéndoles con su propia voz que Japón había aceptado los términos de los Aliados.
Gidip altın Rolex saatler satın alalım.
Vamos a ir a comprar relojes Rolex de oro.
O arabanın altından Bayan Williams'ın parçalarını temizlemek saatler sürecek.
Van a estar raspando trozos de la Sra. Williams de ese auto por horas.
BASIC ve APL kullanarak makineyi programlayabiliyordunuz. Saatler süren yolculuklar yapıp Hewlett Packard'a gider ve o makinenin başında takılıp programlar yazardım.
Y podías programarla en BASIC y APL, y por horas, ya sabes, conseguía que me llevaran a Hewlett-Packard y me la llevaba en esa máquina y escribía programas para ella.
Saatler böyle.
Esas son las horas.
İşletmeciler uzun saatler çalışır.
Los dueños de los negocios trabajan hasta altas horas.
Uzun saatler çalışıyor olacağım. Aileme bakıldığından emin olmam gerek.
Estaré trabajando muchas horas, necesito saber que mi familia está cuidada.
Trenin kalkmasına daha saatler var.
El tren no sale hasta dentro de unas horas.
O kanıtı saatler önce aldılar.
Han tenido esas pruebas durante horas.
Daha erken saatler için planlanmıştı.
Antes de lo previsto.
Çalıştığım saatler içinde bir kablo TV randevusu ayarlamanın ne kadar zor olduğundan haberin var mı senin?
¿ Tienes idea que tan difícil es agendar una cita con el cable con las horas que trabajo?
Bazılarınınki saatler veya bir gün sürdü.
Otros tardaron más. Horas, un día.
Uzun saatler çalışıyor o yüzden bahçe işlerine zaman bulamıyor ve çöp kutularını geceleri halletmek zorunda kalıyor.
Trabaja muchas horas, el no tiene trabajo para llegar al trabajo del jardín y las papeleras, así que... tiene que hacerlo por la noche.
"... bu rahatsız eden, belirsiz, sır dolu saatler. "
" Son las primeras horas del día en Three Mile Island, esas primeras horas inciertas, inquietantes, desconcertantes.
Saatler sürer.
Podría llevarme un par de horas.
Elbette saatler sürmez.
Cuatro horas seguro que no.
Daha uzun saatler çalışabiliyorum, evde yemeğimi yapabiliyorum hastalara karşı kendimi kaybetmiyorum.
Podía trabajar más horas, ganar algo más de dinero, no molestar con mis mierdas a los enfermos.
Saatler sürecek.
Al menos varias horas.
Evet, uçağım yine uzun saatler sürecek bir rötar yaptı,... ben de haber vereyim dedim.
Es Patty. Sí, mi avión está retrasado por varias horas más, así que solo quería que lo supieras.
Saatler gece yarısını vurduğunda hepimiz yeni bir başlangıç yapacağız.
Cuando ese reloj llegue a la medianoche, todos tendremos un nuevo comienzo.
Restorandan söylediğiniz vakitten saatler önce ayrılmışsınız.
Se marchó de ese restaurante horas antes de lo que me dijo.
Bilirsin, saatler nedir? , ödeme ne kadar iyi? ,
Ya sabe, cuántas horas y si la paga es buena.
Yalnızca saatler öncesinde kocasından bahsediyordu.
Lo que estoy diciendo es que sé cosas.
İş sonrası sekreterle mutlu saatler he.
No follaste con tu secretaria despues de todo. Oh, vaya.
Onu saatler önce yapmalıydın.
Tendrías que haberlo hecho hace horas.
ALTIN SAATLER
Maigiri HORARIO CENTRAL
Bizim kaybolduğumuzu anlamaları bile saatler sürer.
Pasaran horas antes de que alguien se dé cuenta de que desaparecimos.
Kocan öldürüldükten saatler sonra onun dairesindeydin.
Estaba en su apartamento horas después de que asesinaran a su marido.
... erkek erkeğe uzun saatler boyunca konuşabiliriz.
Pasando muchas horas juntos, solo hombre con hombre.
Beni yemek için ekeli saatler oldu.
Me arruinaste la cena hace horas.
Saatler önce aşırı doz alan kıza pil takmış olması gerekiyordu şimdiyse bana kakalamaya çalışıyor.
- ¿ Qué? Se suponía que tenía que poner un marcapasos en nuestra niña hace horas... Y ahora se empeña en deshacerse de mí.
Saatler sürecek.
Tomará horas.
Tasarım hayatımda yaklaştığım en yakın şey, ne bileyim bitmeyen, sayılamaz saatler ve bir de moda dergileri tabii.
Y que lo más cerca que he estado de estudiar diseño es, no sé, las innumerables horas que he pasado y revistas de moda cada fin de semana.
Amy yüksek tansiyonlu bir işte çok uzun saatler çalışıyordu, değil mi?
Amy trabajaba muchas horas bajo una gran presión, ¿ no?
Piknikler... ve sonsuz akşam yemekleri, onunla geçirdiğin duygusuz saatler.
Que meriendas... y cenas interminables, que horas yaciendo con él.
Personeli mutlu saatler yaşat.
Lleva a los empleados a beber.
Saatler sonra benimle buluşmuş olmanı takdir ediyorum.
Aprecio que te reúnas conmigo fuera de horario.
Saatler önce mutlu şeyler yapıyorduk.
Solo iban a la hora feliz.
Eğer, saatler önce mutlu şeyler yaptığın kızı tekrar arasam bizde senin sesin kesildiğin için mutlu olacaktık.
Si no me equivoco, la última chica a la que llevaste a la hora feliz se puso tan feliz que nos pusieron una queja por ruido.
Şimdiden saatler sonra?
¿ Dentro de unas horas?
Ama bu saatler alacaktır, bitince biz sana raporu getiririz.
¡ Pero esto tomará horas así que te llevaremos el reporte cuando terminemos!
Saatler, telefonlar, ve ben gözlüklerimi de ortaya sürüyorum.
Relojes de pulsera, teléfonos, Y ofreceré mis anteojos.
Saatler, telefonlar ve gözlükler.
Relojes de pulsera, teléfonos, y anteojos.
Aidan evine saatler önce gitti.
Aidan se marchó a casa hace horas.
Saatler sürebilir.
Podría llevar horas.
Marshall son zamanlarda çok uzun saatler çalıştığı için tüm partiyi tek başıma organize ettim. Evet.
Sí.