Sıkışmış translate Spanish
7,490 parallel translation
Daha da yukarı çıkmaz, sıkışmış.
No sube. Está atascada.
İnsanları duyabiliyordum, sıkışmışlardı!
Estuve ahí. Escuché a la gente. Estaban atascados.
Sıkışmıştım.
Estaba atascada.
- Sıkışmış.
- Está atascado.
Sıkışmış.
Está atascado.
Hadi ama, oda içinde sıkışmış sınırlı bir sayıdaki sözcükler gibi değil ki hepsini kullanınca, sana da yeterince kalmasın.
- Vamos, no es como que haya un número finito de palabras en la habitación, y yo las estuviera usando todas, y no quedaran suficientes para ti.
Aralarına azcık ıspanak mı ne sıkışmış.
Tienes espinaca o algo atorado.
Yolda trafikte sıkışmış durumdaydık.
Estábamos atrapados en el tráfico de la autopista.
- Fare kapanına sıkışmış sik.
- Otra cosa. Sí. - "¡ Un pene en una ratonera!" - ¿ Qué es eso?
Şimdiyse zenci, çok yanlış bir yere sıkışmış.
Ahora este negro la metió en el lugar equivocado.
Adam zaten köşeye sıkışmış, isteseniz de içine edemezsiniz.
Está atrapado en un lugar, no podrá salir.
- İlk silahlı çatışmamda kurumuş ağacın arkasında sıkışmıştım ve eğiliyorum, altıma sıçmamaya çalışıyordum ve şu sesi duydum.
En mi primer tiroteo... quedé atrapado detrás de un árbol muerto... y me mantuve agachado, tratando de no cagarme en los pantalones... y escuché un sonido.
Bunun sebebi ise, sert ve sıkışmış toprağın yükselmesi ve bahar aylarında da buzların erimesiyle eski hâline dönmesidir.
Y la razón por la que las capas compactadas se endurecen así.
Ön kapı sıkışmış ve tüm pencerelere tuğla örülmüş.
La puerta está cerrada y las ventanas están tapiadas.
Sadece sıkışmış.
Está un poco trabada.
Sıkışmış.
Se queda atascado.
Sanki hafızama sıkışmış gibi.
Lo tengo clavado en la memoria.
Yakup'un ayakları sıkışmış!
¡ Los pies de Jacob están atrapados!
Sıkışmış gibi hissediyorum, Helga.
Me siento atrapado, Helga.
Tampon sıkışmış bir kız tanıyordum kliniğe abone olmak zorunda kalmıştı.
Hey, conozco una chica a la que se le quedo un tampón atascado y tuvo que ir al hospital.
- Vida gibi sıkışmış durumdayız.
Estamos muy jodidas.
Tatlım, o kadar sıkışmış durumdayız ki ellerinde aletleriyle koca adamlar gelseler bizi sökemezler.
Cariño, estamos tan jodidos que ni un experto podría desjodernos.
Gerçek bir kutunun değil ama sen de çıkış yolu olmaksızın istemediğin halde herkesin önünde bunu yapmakla köşeye sıkışmışsın.
No en una caja literal, pero estás atrapado haciendo esto que no quieres hacer delante de nadie, sin poder salir.
Önceden tanışmış mıydık biz?
¿ Nosotros... ya nos habíamos visto?
Sayesinde ağırlık çalışmış oldum.
Así puedo hacer ejercicio.
Kızışmış dağınıklık.
Un revoltijo caliente.
Düzeni yakıp kül etmeye çalışmış tek bir kıvılcım.
Una chispa que intentó incendiar el orden.
Radyo programının en gözde kısmı, akşam... insanların isimlerinin okunduğu kısımdı.
La parte más popular de su programa era en las noches... " cuando leía nombres de personas.
Onu kızışmış bir kedicik gibi oynadım.
La interpreté un poco como una gatita en celo.
İyi bir insan olduğunda ve insanlar, Shima giysi fabrikasında çalışmış olmasına rağmen kızından uzakta Dhaka'da kaldı kızına iyi bir eğitim verdi, onu iyi bir insan olarak yetiştirdi, dediklerinde mutlu olacağımı düşünüyorum.
Será un buen ser humano y la gente dirá, que aunque Shima trabajó en una fábrica de ropa y se quedó en Dacca, lejos de su hija, le dio una buena educación a su hija y la crio como un buen ser humano.
Daha önce tanışmış mıydık?
¿ Nos hemos visto antes?
Biliyorum bu yanlış ama, işin en sevdiğim kısmı bu.
Sé que esto está mal, pero es mi parte preferida de este empleo.
Amerikan Rüyasının bir kısmı sınıf hareketliliğidir.
Parte del sueño americano es la movilidad de clase.
Finansal kurumlareskiden ekonominin nispeten küçük kısmını oluşturuyordu ve görevleri, banka tasarrufları gibi kullanılmamış varlıkları üretken faaliyetlere dağıtmaktı.
Las instituciones financieras solían ser una parte relativamente pequeña de la economía. Y su tarea consistía en distribuir activos no utilizados, Como los ahorros de los bancos, para producir actividad.
Bu iki süreç, finansallaşma ve yurtdışı işgücü zenginlik yoğunlaşması ve güç yoğunlaşmasının yer aldığı kısır döngüye neden olan şeylerin bir kısmıdır.
Estos dos procesos, financiarización y deslocalización ( off shoring ) Son parte de lo que lleva al círculo vicioso De concentración de riquezas y concentración de poder.
Kafam karışmıştı ama gözlerimi hâlâ açık görüyordum. Kendimin zar zor nefes almasını duyuyordum. Ki uyku felci saldırısı olduğunda, yaptığım buydu.
Y ahora estoy confundido, pero tambien tenias mis ojos abiertos, y luego me escuche a mi mismo tratando de respirar, que es lo que hago cuando tengo un ataque de paralisis.
Otelin oda hizmeti kısmında çalışıyorum.
Yo trabajo en'el hotel de departamento de mantenimiento de la casa.
Keşke başka şartlar altında tanışmış olsaydık.
Y desearía que nos hubiésemos conocido bajo otras circunstancias.
-... vücudunda sıkışmıştır.
Gracias.
- Doğru ama vücudunuzun yarısı makine olunca, vücudun bir kısmı baş kaldırmaya müsait hale geliyor.
- Bueno, cuando vas a media velocidad, partes de tu cuerpo tienden a rebelarse
- Tanışmış mıydık?
- ¿ Nos conocemos?
- Divanın adına sen nehrin bu kısmının hangi tarafı için çalışıyordun?
En atención al jurado ¿ para quién trabajabas de este lado del río?
Divanın adına, sen nehrin bu kısmının hangi tarafı için çalışıyordun?
En atención al jurado ¿ para quién trabajabas de este lado del río?
Tatsız olan kısım grup seks kısmı sanıyordum ama dahası da mı var?
Creí que la orgía era la parte complicada. ¿ Se complica más?
Bıyık sana yakışmış.
Ese bigote... te queda bien.
- Pekala, kızım Julie görünüşe göre... Uyku haplarıyla intihara kalkışmış.
- Mi hija, Julie... aparentemente... trató de suicidarse con pastillas.
Kolay, karışık olmayan kısmı bu.
Esta es la parte fácil, sin complicaciones.
Daha önce tanışmış mıydık? Okidoki. Benim sıram.
¿ Te conozco? Vale.
Başkan Hughes'ün kesilmiş konuşmasını alıp "Önce Aileler" tasarısının harcama kısmıyla birleştirsem nasıl olur?
Qué os parece si cogemos los recortes del presupuesto del presidente Hughes y lo juntamos con los gastos de mi presupuesto para el Plan Familiar, ¿ vale?
Aziz Joseph uzun zaman önce, burayı manastır olarak kullanırmış. Burası binanın orijinal kısmı.
Saint Joseph era un convento... hace mucho tiempo, esto es parte... del edificio original.
Tabii, şimdi... pazarlamaya göre masrafların bir kısmını karşılamak için satış...
Claro. Entonces Mercadeo pensó que podíamos compensar un poco los costos- -