Yaziyordu translate Spanish
39 parallel translation
Gece trenleri, hava akinlari, serpinti barinaklari, gündelik hayatta tavaf edilen küçük savas parçaciklari, diye yaziyordu.
trenes nocturnos, incursiones aéreas, refugios atómicos, fragmentos de guerra que se conservan intactos en la vida diaria.
Gün dogarken Tokyo'dayiz, diye yaziyordu.
Al amanecer estaremos en Tokio.
Bijagós adalarinda, genç kizlarin nisanlilarini seçtigini yaziyordu.
Me escribió que en Las Islas Bijagós son las jóvenes quienes eligen a sus novios.
Tokyo banliyölerinde kediler için takdis edilmis bir tapinak oldugunu yaziyordu.
Me escribió que en los suburbios de Tokio hay un templo consagrado a los gatos.
Hayatimi, hatirlamanin islevini anlamaya çalisarak geçirmis olacagim, diye yaziyordu,... unutmanin zitti degil de, sanki astari olan.
Él me escribió : habría pasado toda mi vida tratando de comprender la función que tiene recordar, que no es lo contrario de olvidar, sino más bien su funda.
söyle yaziyordu : Sahel, yalnizca çok geç kalindiginda gösterilenden ibaret degil ;
Solía escribirme : el Sahel no es únicamente lo que se muestra de ello cuando es demasiado tarde ;
söyle yaziyordu :
Él me escribió :
Japonlarin sirri - Lévi-Strauss'un seylerin çarpiciligi dedigi seylerle bir olma, onlarin içine girme, bir anligina onlar olma yetilerini çagiriyor, diye yaziyordu.
Él me escribió que el secreto japonés, lo que Lévi-Strauss había llamado la intensidad de las cosas suponía la facultad de comunión con las cosas, de entrar en ellas, de ser ellas por un momento.
Gine-Bissau görüntülerine Cape Verde adalarindan bir müzigin eslik etmesi gerektigini yaziyordu.
Me escribió que las fotografías de Guinea-Bissau deberían ir acompañadas por música de las Islas de Cabo Verde.
Bayraklari ve megafonlariyla asiri Sag'in otomobilleri Tokyo peyzajinin bir parçasi. – Bay Akao ise odak noktalari, diye yaziyordu.
los automóviles de la extrema derecha con sus banderas y megáfonos forman parte del paisaje de Tokio, el señor Akao es su punto focal.
söyle yaziyordu : "Dalgalarla ve firtinalarla dolu büyük bir nehrin ucundayiz sanki onu geçmeye çalisip bogulan insanlarla birlikte... ancak baska çareleri yok, karsi tarafa geçmek zorundalar."
Él escribió : "Es como si estuviéramos en la orilla de un gran río lleno de olas y tormentas, con gente que está tratando de cruzarlo y se ahoga, pero que no tiene otro camino y deben atravesarlo."
Miguel Torga, söyle yaziyordu :
Miguel Torga, que había luchado toda su vida contra la dictadura, escribió :
Ryoji Uebara son saké'sini içmeden yaziyordu :
Antes de beber su última taza de saké, Ryoji Uebara había escrito
Seraplari anladim, diye yaziyordu.
Él me escribió : he comprendido las visiones.
Japonya'dan yaziyordu.
Él me escribe desde Japón.
Afrika'dan yaziyordu.
Él me escribe desde África.
Praia'da, pazarci kadinin yüzündeki bakisi simdi animsayabildigini yaziyordu, hani bir film karesince süren...
Él me escribe que ahora ya puede evocar la mirada de la mujer del mercado de Praia, que sólo había durado lo que un fotograma.
Alman sinemasi icin yaziyordu yine, elcilikteki beraber gunlerimizden dolayi, bana da yorumlarimi sordu.
Estaba escribiendo sobre el nuevo cine alemán, y él me preguntó por mis comentarios, a causa de... nuestros días juntos en la embajada.
Elmaslarin güvenli bir yerde olduğu yaziyordu.
Diciendo que los diamanates estaban en un lugar lindo y seguro.
Ne yaziyordu?
¿ Qué decía?
Mektupta Filistinde Yahudi toplumuna verilecek ulusal bir yer konusuna Ingilizler tarafindan olumlu bakilabilecegini ve gerçeklesmesi için ellerinden ne geliyorsa yapilabilecegi yaziyordu
La Declaración de Balfour decía que "Inglaterra vería " con placer el establecimento en Palestina, " de un hogar nacional para el pueblo judío y
Ayrica açik bir sekilde "Filistindeki Yahudi olmayan halklarin, varolan sivil ve dini haklarinin hiçbir kosul gözetmeksizin ayni kalacagini, yada bu haklardan ve politik statülerden baska bir ülkedeki Yahudilerinde yararlanabilecegi" yaziyordu.
También decía, "que quedaba bien claro que nada será hecho " que pudiera prejudicar los derechos civiles y religiosos " de las comunidades no judías de Palestina,
Mart 1943'te söyle yaziyordu : " hava degisimiyle kendimi toplamam için talimat aldim.
En marzo de 1943 escribe : "he recibido instrucciones de" enfermarme " y recuperarme
Ben ne dersem o olur. Yeminimizde de öyle yaziyordu.
Usted tiene que obedecerme, Creo que estabas en las votaciones.
Gecen gun bir sans kurabiyesi actim, soyle yaziyordu :
Abrí una galleta de la fortuna el otro día, dijo,
Sen hayatimda icinde bulunmaktan hosnut oldugum yeni bir sayfa actin gibi seyler yaziyordu.
Quiero decir, eran como abriste un nuevo capítulo en mi vida donde solo estoy contento de estar.
bu velet gene ayagima dolaniyor benim kahraman olarak donecegim yaziyordu buda onlarla dovusecegiz demek oluyor.
¡ Es hora de enfrentar a ese engreido! Hubiera dicho que debemos pelear contra ellos.
- biliyormusun orada baska ne yaziyordu?
- ¿ Sabes que más estaba escrito allí?
Elime Dr. Banks tarafindan imzalanmis bir kitap geçti. Üzerinde hayatinin kontrolünü geri almak hakkinda bir seyler yaziyordu.
Encontré un libro de la Dra. Banks con una dedicatoria para ella donde la alienta a que recupere su vida.
- Kuponlari yaziyordu.
Le toca los cupones.
Max yaziyordu. Max birden Maxine oldu.
Ponía "Max."
Iy! Uzerinde "bedenin bir harikalar diyari" yaziyordu.
Escribió, "Mi cuerpo es un mundo maravilloso".
Teknik elemanin bir dava üzerinde çalistiginda gördüm ve elindeki dosyada James Frampton yaziyordu.
Vi que el técnico que trabaja en el caso tenía una gran carpeta marcada como "James Frampton".
- Ne yaziyordu?
¿ Qué decía?
"Küçük arabalar için" yaziyordu ve biz minivan kullaniyorduk.
Así que desfila. Estaba... estaba señalado como "compactos" y... y estábamos conduciendo una furgoneta, así que...
Happy Days icin de kurabiye fali icin de yaziyordu.
Escribía para Días Felices y galletas de la fortuna.
Tokyo denen o bestede, elektronik yedek parçalarin... – bazi düsük bel pantolonlarin mücevheri olarak - satildigi tezgahlarda bile... söyle yaziyordu :
Él me escribió :
- Fakat ona mektuplar yaziyordu? - Yeah.
ella lo sabía Pero él escribió?