Yaşlandım translate Spanish
996 parallel translation
Artık çok yaşlandım.
Soy muyviejo.
Versailles'den Times Meydanı'na gidene dek 10 yıl yaşlandım.
Envejecí 10 años tratando de llegar del Versailles a Times Square.
İyice yaşlandım.
Me estoy haciendo vieja.
En başa dönüp oradan başlamam gerekiyor. Görüyorsunuz, hatırlayamıyorum ve hatırlamamak hoşuma gitmiyor. Sanırım biraz yaşlandım artık.
Tengo que ir hacia atrás y empezar desde el principio, si no, no me acuerdo, y no me gusta no acordarme, si no creo que me estoy haciendo demasiado viejo, ¿ sabe?
Yaşlandım ve para da benim gibi yaşlı biri için büyük bir teselli.
Soy viejo, y me viene bien.
Tabii artık yaşlandım, ama o ruhu kaybettiğimi sanmayın.
Ahora sólo soy un vejestorio, pero no creáis que he perdido los ánimos.
Son bir kaç saat içinde oldukça yaşlandım.
He madurado mucho estas últimas horas.
- Belki de yaşlandım.
- Tal vez me hice vieja.
- Sadece biraz yaşlandım.
No pasa nada. Es solo que he envejecido.
Ben artık yaşlandım ve... -... Stromboli'de ölmek istiyorum.
Yo ya soy muy viejo y quiero morir en Stromboli.
10 yaş daha yaşlandım!
Tengo diez años más.
Sanırım oralara girmek için fazlasıyla yaşlandım.
Creo que me estoy haciendo viejo para arrastrarme por ahí.
Yaşlandım ve saygın biri oldum, ama kimseye yük olmadım.
Envejezco y no soy una carga para nadie.
Yaşlandım artık.
Ya somos viejos.
Hafiften yaşlandım, hafiften hafiften.
Soy un poco viejo... un poco poco viejo... un poquito viejo.
İyice yaşlandım
Me hago viejo.
- Sanırım silah taşımak için fazla yaşlandım.
Quizás estoy viejo para usar armas.
Yaşlandım ama bugünlerde çocukların pikniğe giderken kot pantolon ve şort giydiklerini sanırdım.
Aunque soy anticuada creía que las niñas usaban pantalones para ir a los picnics.
Şey tabii ki çok yaşlandım, o yüzden aynı görünmüyorum.
Bueno, ahora soy muy viejo así que no parezco el mismo.
Şimdi de, keyfini çıkarmak için yaşlandım.
Ahora soy demasiado viejo para disfrutarlo.
Ben yaşlandım mı?
¿ Me estoy haciendo viejo?
Arkasından koşmak için yaşlandım artık.
Estoy viejo para seguir corriendo detrás de ella.
O kadar yaşlandım mı acaba?
¿ Estaré tan vieja?
İşleri ağırdan almak için çok yaşlandım.
Estoy demasiado viejo para ser lento.
Yaşlandı Viyana, yaşlandım ben artık
Por los momentos pasados
Sanırım yaşlandıkça aptallaşıyorum.
- No, creo que me hago viejo y tonto.
Prensesinde o gece sarhoş olduğunu söylemiştin ya. Onlarla kıyaslandığımız zaman bizde pek masum sayılmayız tabii.
La noche de la fiesta supe que Fred y la princesa estaban estaban borrachos.
Yaşlandı mı? "
¿ Cómo le ha ido? "
Doktor yaşlandığımı söylese de öyle hissediyorsam suçlusu benim.
El médico dice que me hago viejo aunque yo no lo siento.
Yaşlandığımı düşünüyorsun, değil mi?
Crees que soy una mujer vieja.
Arabayı durdurdum, arkama yaslandım ve hatırlamaya başladım.
Detuve el coche y me quedé allí recordando y...
Sakın seni görmeyecek kadar yaşlandığımı da düşünme.
Al menos que sea un tema que enseño. Y no piense que estoy tan decrépito como para no notarlo.
Nefeslenmek için bir sokak lambasına yaslandım. High Street'e bağlanan yan yollardan birindeydim.
Me apoyé contra una farola para recuperar el aliento...
Yaşlandıkça anılarımız teslim olmaya korktuğumuz arzular tarafından lanetlenir.
Al pasar el tiempo, nos obsesionamos recordando las exquisitas tentaciones a las que no tuvimos el valor de sucumbir.
Sanırım Lord Henry, özellikle yaşlandıkça kendimizi eğlendirmek için yoksullarla ilgileniyoruz ve başka şeylerle de eğlenemiyoruz.
Sospecho, Lord Henry, que nos interesan los pobres para divertirnos nosotros. Especialmente al envejecer y no poder disfrutar de otras cosas.
Artık çok yaşlandım. Oh!
- El pasatiempo de un inválido.
- Yaşlandın mı?
- ¿ Vieja?
Kendinizi o kadar yaşlandırmayın bakalım Bay Hollingsway.
No vaya a pensar que es un hombre viejo, Sr. Hollingsway.
Onun gibilerin icabına bakamadığım zaman yaşlandığımı anlayacağım.
Puedo hacerlo cuando me dé la gana, sé que estoy envejeciendo.
Hayal kırıklığına uğramıştım, duvara yaslandım.
La decepción fue tal que tuve que respaldarme.
Anlayabilmem için bir savaş geçti ya da belki de 4 yıl daha yaşlandığım içindir ama seni düşünmediğim tek bir gün bile olmadı ne de gece denizde ya da karada şehirde ya da kucağımda bir bebekle bir avuç çocuğu ormana sürüklerken.
La guerra me ha hecho comprender. O quizá hayan sido estos 4 años. Pero no he pasado un día sin pensar en ti ni una noche en el mar o en tierra en la ciudad o en la selva con un bebé en brazos.
Trabzana yaslandığımı hatırlıyorum limanın ardında yükselen yamacın üzerindeki bir villaya bakıyordum.
Aún me veo apoyado en la borda mirando a una villa que se alzaba en las proximidades del puerto.
Çünkü hayal güçleri yok. Veya yaşlandığımı, bittiğimi düşünüyorlar.
La gente no tiene imaginación o cree que al ser viejo, ya no sirvo.
Belki de yaşlandığım içindir.
Quizá sea la edad.
Şu ayçiçeği bile bana yaşlandığımı hatırlatıyor.
Incluso un girasol me lo recuerda.
Yaşlandığımı hissediyorum Starbuck, ve belimin büküldüğünü. Cennetten çıkarıldıktan sonra geçen yüzyılların ağırlığı altında yalpalayan Adem Baba gibiyim.
Me siento viejo, Starbuck, y vencido, como si yo fuera Adán, tambaleándose bajo el peso de los siglos.
Hayatımızın mutlu günleri. Ayni zamanda giderek yaşlandığımızı fısıldıyorlar.
Así son los días más felices... cuando se está feliz al ver que estamos quedando viejos.
Şimdi yaşlandığımı biliyorum.
Ahora veo que soy vieja.
Ve umarım yaşlandığım zaman çocuklara dans dersleri verebilirim.
Y espero, cuando envejezca... ser capaz de enseñar a los niños a bailar.
Son dört yılda çok yaşlandım.
He envejecido tanto en los últimos 4 años.
Birlikte yaşlandığımızı düşünebiliyorum.
Nos veo cuando seamos muy, muy viejos.