Zorlanmış translate Spanish
290 parallel translation
John'da böyleydi, evde kalmaya zorlanmış olsaydı hiçbir şey rahat etmesini sağlayamazdı.
Como John, si le hubieran obligado a quedarse nada le hubiera hecho sentir bien.
Bu yüzden, zaman geçtikçe şato harap olmuştu. Ailenin serveti kendini beğenmiş ve bencil üvey kardeşler için telef edilirken Külkedisi hırpalanmış, küçük düşürülmüş ve sonunda kendi evinde hizmetçi olmaya zorlanmıştı.
Y con el tiempo, el castillo se fue echando a perder, porque la fortuna de la familia se malgastó en las vanidosas hermanastras mientras humillaban y abusaban de Cenicienta, que acabó teniendo que hacer de sirvienta en su propia casa.
Doktor Carrington, haklısınız, kilit zorlanmış.
Dr. Carrington, es verdad. Volvieron a cerrar.
Kendisinden bir britanyalı olmadığını hatırlamasını istiyorum. Bir viking, babasıyla birlikte sürgünde yaşamaya zorlanmış biri.
Les ruego que recuerden que él no es británico... sino un vikingo que vivió aislado en el exilio con su padre.
Üstelik zorlanmış olmalı, aksi hâlde bir not bırakırdı.
La habrán obligado a marcharse. Si no, me habría dejado una nota.
Zorlanmış gibi mi görünüyorum?
- ¿ Parece que me obligas?
Kervan geri dönmeye zorlanmış. Sonra, herkes susuzluktan halsiz düşünce, eşkiyalar saldırmış.
La caravana es obligada a regresar y cuando todos flaquean por la falta de agua, atacan.
Dün gece çok üzücü olaylar ve zorlanmış araçlar ortaya çıktı.
La noche de ayer fue dramática, con muchas roturas.
Zorlanmış ya da değil, o, yasak maddeler için tasarımlar oluşturmakla suçlu.
Forzado o no es culpable de crear diseños para los artículos prohibidos.
Kilit zorlanmış mı?
- ¿ Alguna señal de forzada la entrada?
Aç kalmış, zorlanmış Anatevka
Desnutrida, explotada Anatevka
Zorlanmış, efendim, ve çizik işareti taze.
La puerta ha sido forzada, señor, y el arañazo aún está fresco.
Bu anlaşmazlığa tamamen iradem dışında... zorlanmış bulunmaktayım.
Esta disensión me fue impuesta... por circunstancias que no dependen de mí.
Bu şekilde, çocuk, yalan söylemeyi öğrenmeye zorlanmış oldu. Kendisinin de en kısa zamanda öğrendiği gibi, duymak istediklerini söylediği sürece, ona daha iyi davranıyorlardı.
El niño, por tanto, tuvo que aprender a mentir por fuerza... porque pronto descubrió que, cuanto más dijera a las monjas lo que querían oír, mejor le trataban.
Ağır bir metal objeyle dövülmüş, tecavüz edilmiş ve zorlanmış bir ihtimal cinayet aletiyle.
Fue golpeada con un objeto metálico duro, violada y penetrada... con un objeto, probablemente con el arma del crimen.
- Yorgun, zorlanmış, eğitilmiş, gururlu.
- Cansado, retado, formado, orgulloso.
Ellerini saklıyordu. Zulüm etmeye zorlanmış zavallı eller.
Se tapaba las manos, manchadas... por el remordimiento de todo lo que había sido obligado a hacer.
Hava çok sisliydi. Köyü bulmakta çok zorlanmış.
Había mucha niebla... rodeó el pueblo varias veces antes de encontrarlo.
Zorlanmış spektrum iletişimi en fazla lekeli görüntü verebilir efendim.
La comunicación de espectro forzada es muy deficiente.
Evet, akıllıca bir hile ama Viktor, bu sınavı kabul etmekte zorlanmış.
Sí, una mentira ingeniosa pero una que Viktor no deseaba poner a prueba.
O gittiğinde çok zorlanmış olmalısın, bir çocuğu tek başına büyütmek.
Debe haber sido muy duro cuando se fué, criando un bebé sola.
Bu kilit zorlanmış!
En voilà une affaire. La cerradura ha sido forzada.
- Bunu bulmak için bayağı zorlanmış herhalde.
- Se lució escribiendo eso.
Kapı zorlanmış.
Han forzado la puerta.
Ayrıca sosyal toplantılara da katlanmakta zorlanmışımdır. Bir keresinde bir gelenek vardı, Sadie Hawkins Dansı?
También tuve problemas con las reuniones sociales, como en una tradición de la Academia, el baile de Sadie Hawkins.
Bir şekilde, bu kumpasta rol almaya zorlanmış olması aşikâr.
Es probable que fuese forzado a participar en un complot.
Eyalette tespit edecektir ki Andrew Marsh onun tarafından... ona olan düşkünlüğü kullanılarak 8 Milyon $ lık mirası kendisine... bırakılıncaya kadar, zorlanmış... bunun ardı sıra kalp problemi sanık tarafından bilindiğinden... bu durumunu tehlikeye atan cinsel oyunlar artarak devam etmiş... Bu yeterince ve istenilen zamanda işe yaramayınca da... gizlice kokain verilmesi yoluna gidilmiştir.
El estado probará que sedució a Andrew Marsh... y manipuló sus sentimientos... hasta que reescribió su testamento, dejándole 8 millones de dólares que exigió cada vez más sexo enérgico sabiendo que él tenía una severa insuficiencia cardíaca y cuando eso no funcionó lo suficientemente rápido para ella... secretamente lo drogó con cocaína.
Kavgaya girmeye zorlanmış.
Fué forzado a participar.
Silahlı bir zanlı. Arka kapı zorlanmış. Kötülük gayeli bir saldırı.
Un sospechoso armado fuerza la puerta de atrás.
İhtimallerden birisi de, Kardasyan güçleri tarafından, zorlanmış olmandır.
El cálculo de probabilidades indica que los cardassianos te han coaccionado.
Kardasyanlar tarafından, gerçekten zorlanmış olsaydım, neden kendimi feda etmek için uğraşayım ki?
Si los cardassianos me coaccionaran, ¿ por qué sacrificaría mi vida?
Kapı zorlanmış gibi görünüyor ama alarm çalışmamış.
La puerta parece haber sido forzada, pero la alarma no se activó.
Öyleyse daha fazlasını silah altına çağırsan iyi olur, ya da kendi adamlarımı getirmeye zorlanmış olacağım.
Entonces mejor que reclutes más o me veré forzado a traer a mis propios hombres.
Servis giriş anahtarını kır. Zorlanmış izlenimi vermeli.
Haz que el cerrojo de la entrada parezca que fue forzado.
Servis giriş kapısını kır. Zorlanmış izlenimi vermeli.
Haz que el cerrojo de la entrada parezca que fue forzado.
- Haleh, idrarlığını takarken zorlanmış.
Haleh dijo que le costó poner el catéter.
İki hafta boyunca bodrumda yemeğe zorlanmış.
Durante las siguientes dos semanas, fue obligado a comer en el sótano.
Şey, bir şeye zorlanmış değil Bob.
Bueno, él no debe estarlo, Bob.
Biliyor musunuz, bahşişi hesaplamakta her zaman zorlanmışımdır.
Nunca sé cómo calcular la propina.
Zorlanmış anılar...
Recuerdos forzados.
Zorlanmış hissediyorum.
Me apetece conducir.
Annem beni doğururken çok zorlanmış.
Mi mamá la pasó mal teniéndome.
Ve bu kadın- - bu güzel kadın... kuğu olmaya zorlanmış. Her gece bir kaç saatin dışında... canlanıyormuş. Tekrar gerçek oluyormuş.
Y esa mujer, esa hermosa mujer... es obligada a convertirse en cisne... excepto unas pocas horas cada noche... cuando cobra vida... cuando se vuelve real otra vez.
Voyager'a ilk geldiğim sıralarda, mürettebat beni kabullenmekte oldukça zorlanmıştı.
Cuando llegué a la Voyager a la tripulación le fue difícil aceptarme.
Ben fazlasıyla zorlanmış bir evlilikte alınmış bir molayım.
Soy el descanso en un matrimonio que se ha vuelto muy difícil.
Annesinin bir bebeğin kalbini... taş bir hançerle çıkarmasını izlemeye zorlanmış...
Ella era forzada a ver cómo su madre sacaba el corazón al bebé con una daga de piedra.
bence emirler, 10 tane çıksın diye yapay bir şekilde zorlanmış.
¡ Creo que la lista de mandamientos la inflaron deliberadamente para llegar hasta diez!
Yazması için zorlanmış olabilir.
- Quizá lo obligaron.
Diğer çocuk gibi kanı içmeye zorlanmış.
Lo hicieron tragar sangre también.
Nefes almakta zorlanmıyor, satürasyonu iyi ve vücut salgısı var.
No hay estridor. Buena saturación y controla las secreciones. - Tiene dolor periumbilical.
Çocuk düşürmeye zorlanmış.
Ella era obligada a abortar.