Alış translate French
36,474 parallel translation
Birincisi, insanları bu farklı çiftçilik, farklı yemek tarzına alıştırmaya çalışırız.
On veut d'abord sensibiliser les gens à ce type d'élevage et cet autre style de nourriture.
Evde alıştırma yapıyordu.
Il s'est entraîné.
Bu alışkanlıktan kurtulmaya çalışıyorum.
J'essaie de me débarrasser de cette habitude.
Merak etme zamanla alışırsın.
T'inquiète, tu t'y habitues avec le temps.
İyi alıştı.
Oh, il s'intègre très bien.
Ve, açık olmak gerekirse, Mycroft'un yaptığım işi diğer insanlara söylemek gibi talihsiz bir alışkanlığı varmış.
Sans oublier la fâcheuse habitude qu'avait Mycroft de raconter mon travail aux gens.
Zamanla alışıyorsun.
On s'y habitue.
Buna alışın.
Habituez-vous.
Bu, alışık olduğum bir sistem değil.
Je ne suis pas habitué à cette interface.
Annem tüm gün asgari ücretle çalışıyor, geceleri ders alıyor ve yaşayacak bir yer için sahibinin yokluğunda ev bakıcılığı yapmaya bel bağlıyor.
Ma mère travaille toute la journée au Smic, elle prend des cours de nuit, elle garde des maisons pour avoir un lieu où dormir,
Hayır, ben buna alışığım, yani benim için büyük bir olay değil.
Non, j'ai l'habitude de le faire aussi, mais toi aussi, donc ce n'est pas un gros problème.
Demek istediğim, ben buna alışığım ama yeni şeylere açığım.
Eh bien, j'ai l'habitude de le faire mais je suis ouvert aux nouveautés.
Alışılmış kalıplara uyum sağlamadım.
Je ne suis jamais rentrée dans les moules.
Tesadüfler dünyasında bile bu alışılmadık bir şey.
Dans le monde des coïncidences c'est une merveille.
Annelik yapılmasına alışmak zormuş.
C'est dur de s'habituer à être maternée.
Paranın gittiği fikrine ne kadar çabuk alışırsan, biz de kendi hayatlarımıza o kadar çabuk devam edebiliriz.
- Éteins ça. - Non. J'allume ce joint au bout de un...
İşi alırsam yalnız çalışırım.
Comme un cache-cache. Tourne-toi. Garde-les cachés.
Biz de hayvanın hepsini satın alıyoruz.
Nous, on s'engage à acheter l'animal tout entier.
Bu adamı buradan alır mısınız?
Virez-moi ce mec.
Otospisini sıranın önüne alın.
Faites son autopsie en priorité.
Şunu alır mısın lütfen?
Tu peux aller ouvrir?
Hennicky'yi sıkı gözetime al.
Émets l'avis de recherche pour Hennicky.
Şimdi yarısını alıyorsun, daha sonra kalanını.
La moitié maintenant et le reste après.
Tepsiyi alır mısın dostum?
Vous devez prendre ça.
Onları alır mısın?
Vous vous occupez d'eux?
Şunu alır mısın?
Tu veux bien prendre ça?
Bütün nakit parayla ve oyunculardan birinin arabasının, Bentley, anahtarlarını alıp kaçmış.
Ils ont volé les clés de voiture, une Bentley, de l'un des joueurs, et tout le liquide.
Hepsi milis kuvvetler tarafından hedef alınmış gibi gözüküyor.
Tous semblent être ciblés par la Milice.
Jesse, ön sıradan tomografiye alın, sonra da radyolojiye haber verin.
Jesse, amène-le au scanner, puis bip les urgences.
Sanki nefes alırken zorlanıyordu.
Ça sonnait comme s'il luttait pour respirer.
Hızlı yol alıyorum gece boyu devam ederim, bundan da bir yolculuk çıkarmış olurum.
Je vais prendre le bon côté des choses, me dire que rouler toute la nuit, c'est comme un road trip.
Yani, bir alım-satım daha yapmadan dursaydın seni hiç yakalamamış olabilirlerdi.
Du coup si tu avais jsute arrete un coup avant, ils auraient pu ne jamais t'attrapper
Filmlerden alıntı yapmadan duramaz mısın sen?
Tu n'arrête jamais de citer des films?
Adamın çok yüksek maaşlı bir işi varmış, onu uyuşturucudan uzak tutması için biri işe alınmış ve yine de aşırı dozdan mı ölmüş?
Le gars était très bien payé, un employé pour s'assurer qu'il ne se drogue pas, et il est mort d'une overdose?
Şimdi, Sean, benim rakamlarla aram pek iyi değildir ama ben bile 130 haplık oksikodondan alınan üç kaşığın önceden tasarlanmış cinayete eşdeğer geldiğini hesaplayabilirim.
Je ne suis pas très bon avec les chiffres, mais j'arrive quand même à savoir que trois cuillères de 130 pilules d'oxycodone, ça donne un meurtre avec préméditation.
Biraz hipotansif ama oksijen alımı iyi. Onun boyutlarında bir bebek için durumu çok iyi.
Un peu d'hypotension, mais il s'oxygène bien, c'est déjà bien pour sa taille.
- Sorun değil. - Şampanya alır mısın?
- Champagne?
- Öbür yarısını kim alıyor?
- Qui touche l'autre moitié?
Yeni bir sağ savunma imzalamış, beni emekliye alıyorlar.
Ils ont signé un nouvel arrière droit et m'ont dégagé.
Uzman doktorların odasına gidip telefonumu al. William Thorpe'un numarasını bul. Mesaj atıp bu geceki planların iptal olduğunu söyle.
Va dans la salle des titulaires, prend mon téléphone, va dans mes contacts, trouve William Thorpe, envoie-lui un message s'il te plaît pour lui faire savoir que les plans de ce soir ont été annulés.
Ağrısı hala kontrol altına alınmadı.
OK, sa douleur n'est toujours pas contrôlée.
Eline alınca dağılan Millennium Falconlar için Nobel Ödülü olsa garanti almıştık.
S'il y avait un Prix Nobel pour les Faucons Milleniums qui tombent en morceaux dès qu'on les prend, on serait les meilleurs.
Fort Knox'un inşaat tarihini ve tarihçilerin burada ne kadar altın olduğuyla ilgili söylediklerini esas alıp bunu her hücrene sığan külçe sayısına bölersek kral asasının kasaya getiriliş tarihini de hesaba katarsak...
Donc, on pense à l'année où Fort Know a été construit et à combien d'or les historiens disent qu'on stocke ici, et on divise ça par combien de lingots peuvent remplir chaque cellule, et puis on prend l'année où on a amené le sceptre donc la chambre forte est...
Sırtımla ilgili bir uzmana muayene olmaya Seattle'a uçuyorum, umarım göreve uygum raporu alırım.
Je prends l'avion pour Seattle, uh, je vais voir un spécialiste pour mon dos, en espérant être neuf pour le travail.
Ben çocukken her zaman giderdik ve her seferinde çok keyif alırdık.
On y allait quand j'étais enfant, et on s'est toujours éclaté.
Bu ekran görüntüsü Bayan Hamm'ın İHA'sından alınma mı?
C'est la vidéo prise du drone de Mme Hamm?
Al Baxter, gece yarısı korucusu kitaplarının düzenlemesini ben yapıyorum.
Al Baxter. L'éditeur de Midnight Ranger.
Gider gitmez, Bende alıp sakladım, bilirsin, ödül gibi işte.
Quand il s'est barré, j'ai gardé ça, comme... trophée.
Sayın Başkan,... teknesine iniş yaptığımız adamın verdiği istihbarata göre füzeler Paraiso denilen adadan ya alınmış ya da orada üretilmiş.
Monsieur le Président, le renseignement fourni par l'homme du bateau intercepté suggère que les missiles ont été chargés ou fabriqués sur une île du nom de Paraiso.
Herkes bizden alıyor.
Tout le monde s'y fournit.
Biraz daha ıstakoz çorbası alır mısın?
Tu veux plus de bisque de homard?
alison 97
alissa 18
alistair 20
alışveriş 36
alışkanlık 24
alıştım artık 16
alışırsın 47
alışılmadık 16
alışkanlık işte 20
alissa 18
alistair 20
alışveriş 36
alışkanlık 24
alıştım artık 16
alışırsın 47
alışılmadık 16
alışkanlık işte 20