Beraber translate French
35,969 parallel translation
Bu, ikimizin beraber aşağıda adam öldürmesi anlamına geliyor lüks koltuklarda oturarak devasa üzümler yememiz değil.
Ça devait être toi et moi en bas en train de tuer les gens, et non à rester assis et manger des raisins immondes.
Evet, hafta sonunu beraber geçirdik.
On a passé un week-end ensemble.
Daha fazla Utopium bulmuş olmamız düşük olmakla beraber bir umut.
Le point positif est que, nous avons trouver plus d'Utopium contaminé.
The Snake Eye'da birkaç gece önce beraber bir şeyler içmiştik.
On a pris un verre il y a quelques nuits à l'œil de Serpent.
Nick'le beraber arabaya bindiğimi görmedi.
Elle ne m'a pas vu entrer dans la voiture avec Nick.
Colin Andrews'un her akşam köpeğiyle beraber, Seward Park'ta koşuya çıktığını biliyordun.
Colin Andrews allait courir avec son chien au Seward Park tous les soirs.
Luca Brasi balıklarla beraber uyuyor demek.
Cela signifie Luca Brasi dort avec les poissons.
Cinayet büroda buluşacağımızı ve beraber geleceğimizi sanıyordum.
Je pensais que nous étions réunis à Homicide et à venir sur ensemble.
Ama Latin Amerika Politikası dersini Bailey'le beraber alıyordum.
Mais je devais la politique latino-américaine avec Bailey.
Bu sefer olayı benimle beraber incelemek zorunda olabilirsin.
Oui, vous pourriez avoir à me promener à travers celui-ci.
Bir muhbir öldürüldüğü gece Bailey'i Steve ile beraber görmüş.
Un informateur m'a dit que ils ont vu Bailey avec Steve la nuit elle est morte.
Hep beraber gidebiliriz.
On pourrait peut-être tous y aller.
Biz artık ev arkadaşıyız, ve bizim evde bir şey yapılacaksa hep beraber yapılır, bir aile gibi.
On est coloc'maintenant, et dans notre loft, on fait des trucs ensemble, comme une famille.
- Beraber kazandık.
- Vous avez gagné. - On a gagné? Oui.
Elinde beliren mühür, seni Alice'e götürdü- - topun dönmesini için çabalayan Jane'di hepinizin beraber daha hızlı ilerlemeniz için uğraşıyordu ve hepimiz bu çok özel fikrin ne kadar da işe yaradığını gördük, değil mi?
Le symbole sur ta main, t'a mené à Alice. C'était Jane qui essayait de faire avancer les choses, qui essayait de vous rassembler, pour être efficaces, et on sait tous comme cette superbe idée a fonctionné, n'est-ce pas?
Fazla zamanım yok, ve benimle beraber diğerlerini de götürmeyi öğrenmem lazım.
Je n'ai pas beaucoup de temps, et j'ai besoin de savoir comment emmener des gens avec moi.
Ben... tam olarak beraber gezme işini çözemedim.
Je... n'ai pas encore vraiment essayé des trajets difficiles.
Ben 16 yaşındayken annemler şehir dışına çıkmışlardı. İki kız arkadaşımla beraber geceyi geçirecektim.
Quand j'avais 16 ans, mes parents sont partis en voyage, et deux de mes amies étaient censées venir passer la nuit chez moi.
Beraber ot içiyorduk, ki daha önce hiç içmemiştim.
On fumait tous de l'herbe, c'était une première pour moi.
Amcam Felix'in antika kitap dükkanı vardı o bazı eski kitaplarla beraber bana geldi.
Mon Oncle Felix l'avait dans sa boutique de livres anciens et avec quelques autres textes anciens et autres.
Burada bu gece bir çok güzellik görüyorum ama burada kötülüğün de bizimle beraber olduğunu biliyorum.
Je vois beaucoup de bien ici ce soir. Mais je sais qu'il y a également du mauvais avec nous ce soir.
- Bu doğru. Ve o şimdi burada bizimle beraber.
Et il est ici avec nous en ce moment.
Kötülük yenildi. Ve bizim günahlarımız da onunla beraber gitti.
Le diable a été vaincu, et nos péchés sont partis avec lui.
Gaston, beraber bir geçmişimiz var ama bu meseleyi çözmenin başka bir yolu olmalı.
Gaston, nous avons tous une histoire ensemble. mais il doit y avoir un autre moyen pour résoudre ça.
Bu canavarla hep beraber yüzleşelim.
Faisons face à ce monstre ensemble.
Geçen hafta beraber Paris'e uçtuk.
On a volé la semaine dernière à Paris ensemble.
Ona Rajesh Khanna'nın herhangi bir repliğini söylettirip beraber kahkaha atabilirdiniz.
Voilà pourquoi j'ai aussi bien élevé Neerja. Voilà pourquoi j'ai aussi bien élevé Neerja. Vous auriez pu rigolé avec elle...
Endişelenme canım, bunu bir şekilde çözeceğim ve geri dönüp seninle beraber koridordan yürüyeceğim.
Maintenant, ne t'inquiète pas, amour. Je vais régler ça de quelque façon et je reviens pour te conduire à l'autel.
- Benimle beraber evdeydi.
Il était chez nous avec moi.
Arada bir geceyi beraber geçirip, sabahları beraber uyanıp, birkaç kahve içip, sarılmak istediğimi söylesem işleri berbat eder miyim?
Est-ce que ça gâcherait tout si une fois de temps en temps on pourrait passer la nuit ensemble, se réveiller au petit matin, prendre un café, niquer? Très bien, dégage. Vraiment?
Bir keresinde beraber İtomori'ye gitmiştik değil mi?
n'est-ce pas?
AY siz gerçekten de beraber misiniz?
Vous êtes vraiment ensemble?
Memur Bardot ile beraber eğitim yaptın mı?
Vous entraîniez-vous aux côtés de l'Officier Bardot?
Dördünüz de gece boyu beraber miydiniz?
Vous êtes restés ensemble toute la soirée?
Dövüşü izlerken dördünüz de bütün gece beraber miydiniz?
Avez-vous regardé les matchs tous les quatre, toute la soirée?
Bardot öldürüldüğü sabah beni zulamla beraber yakaladı.
Bardot a découvert ma came le matin de sa mort.
Beraber çalışacağız.
On va travailler ensemble.
O ve ben bunu tapınaktan beraber aldık.
Moi et lui nous avons pris ça dans le temple ensemble!
O ve ben bunu tapınaktan beraber aldık.
Lui et moi, nous avons pris ça dans le temple
Her neyle yüzleşiyorsan, bununla beraber yüzleşmemizi istiyorum.
Que quoi tu affrontes, je voulais qu'on l'affronte ensemble.
Ve onlarla beraber... tehlike de.
Et avec elles... le danger.
Bununla beraber, eser hem kitlelere hem bireye seslenir.
Toutefois, son oeuvre fait appel aux masses, et à l'individu.
( Hedge : sınavı geçemeyen büyücü adayları ) Beraber çalıştık.
On a dépassé ça.
Bir şeyi merak ediyorum, kendinle beraber diğerlerini de nasıl seyahat ettirebiliyorsun?
Est-ce qu'il y a une astuce? Comment tu transportes les autres?
Ne kadar da önemsiz, bizim beraber olup ayrı düşmemiz,.
Et j'ai commencé à comprendre la vérité C'est si secondaire... notre attachement et sa dislocation, ce n'est pas grave.
Sözde hep beraber yemek yiyecektik ama siz devamlı kavga etmiştiniz.
On devait aller manger mais vous arrêtiez pas de vous disputer.
LokSat'ın peşine beraber düşeceğimiz konusunda anlaştığımıza göre kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Maintenant qu'on est d'accord pour chasser Locksat ensemble, on peut simplement revenir où on en était.
Sonia altınların yerinin babasıyla beraber ölmesini istemedi.
Sonia ne voulait pas que le secret de l'endroit où est l'or meurt avec son père.
Ama, balıkla beraber gelip gitmelerin, birbirimize kızmamız...
- Jamais. - Mais toutes vos allées et venues comme avec le poisson, et quand on se prenait la tête.
Her gün Neil otobüsle Mark'ın evine giderdi. İşten beraber dönerlerdi.
Tous les jours, Neil prenait le bus jusqu'à chez Mark et ils allaient au travail ensemble.
Sorunu beraber çözeceğiz.
La violence ne sert à rien! Nous allons résoudre le problème ensemble.