Bıg translate French
21,575 parallel translation
Bayım sadece bıyığım ve rozetim var diye ırkçı olduğumu zannetmeyin.
Croyez pas que si j'ai une moustache et un badge je suis forcément raciste.
Yolun kenarında bıraktığın genç kız için.
Cette fille laissée au bord de la route.
Bize bir şeyler bırakmak için babamızın çok çalıştığını unutma.
Notre père a travaillé dur pour nous.
Babam, Brooklyn'de bana bir ev bıraktığı için çok şanslıyım.
J'ai la chance que mon père m'ait laissé une maison à Brooklyn.
Partiyi hiç biriyle bıraktığını hatırlıyor musun?
Tu te souviens s'il a quitté la soirée avec quelqu'un?
Yahu, oğlumun zıpçıktılar gibi bıyığı olmasından nasıl da yoruldum.
J'en ai marre de cette moustache digne d'un maître nageur.
Duştayken, bıyığınızı da yıkıyor musunuz?
Vous shampouinez votre moustache?
Bunu öldürdüğün adamların öksüz çocuklarına ve dul bıraktığın kadınlara söyler misin?
Tu expliqueras ça aux familles de ceux que tu as tués.
Bazen kötü bir izlenim bıraktığımı biliyorum.
Je sais que je peux paraître... agressif.
İnsanlar bahçeme cesetler gömmeyi bıraktığında kendi işime bakacağım.
Je m'en occuperai quand les gens arrêteront d'enterrer des corps dans mon jardin.
Bu bıyığı görünce mutlu olacağım kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
J'aurais jamais cru être contente de voir cette moustache.
Ardında bıraktığın karmaşayı toparlıyoruz.
On nettoie la merde que vous laissez derrière vous.
Çoktan sildim ama yüzünü, ardında bıraktığı aileyi görmeni istedim.
C'est fait. Je voulais vous montrer son visage. La famille qu'il laisse derrière lui.
Doktor Palmer zırhının bir parçasını 1975'te bıraktığında ne olduğunu unuttun mu?
Dois-je vous rappeler ce qui s'est passé quand Dr. Palmer a laissé un bout de son costume en 1975 et presque détruit Central City?
Savage beni dul bıraktığında henüz genç bir kadındım.
J'étais encore une jeune femme quand Savage m'a rendue veuve.
Stillwater'ı serbest bırakırsak başladığımız yere geliriz ve kasaba hâlâ tehlikede olur.
Si on relâche Stillwater, on retourne à la case départ et la ville est toujours en danger.
İnsanın yaşadığı en güzel anlar, onu nefessiz bırakıyor.
Les meilleures choses de la vie mettent hors d'haleine.
Bunu arkamda bıraktığımı düşünmüştüm fakat dün akşamdan sonra...
Je pensais que c'était terminé, mais hier soir...
Yapmak istediğimi gerçekleştirmeye yardım edebilecek tek görgü tanığı Reyes tarafından saf dışı bırakıldı!
Le seul témoin qui pouvait nous aider à faire plonger Reyes!
Bu koğuştan gidin, bu adamı rahat bırakın yerin iki metre altında, saygınlığınız ve gelecek vaat eden kariyerinizin külleri altında uyanmadan önce bu davanın peşini bırakın.
Quittez cet hôpital, laissez cet homme, laissez complètement tomber cette affaire avant de vous réveiller sous les décombres de ce qui aurait pu être une carrière prometteuse.
Suçlandığı suçların doğası ve şiddeti nedeniyle kefaletle bırakılması reddedildi.
Vu la nature et la gravité des faits qui lui sont reprochés, la liberté sous caution est refusée.
Aziz Matthew felaket tellallığı yapmayı bırak artık.
Saint Matthew, arrête un peu.
Yarın değil, haftaya değil, sonraki gün değil Wilson Fisk'in bıraktığı yozlaşma uyanıp sağlamca silkinip polis kuvvetleri ayaklandığında değil.
Ni demain, ni la semaine prochaine, ni le jour où la corruption laissée par Wilson Fisk sera éliminée pour de bon et que la police sera enfin à nouveau debout.
Miranda ve Jonas'ı tam olarak bıraktığım yerde buldum ve beraber Dalgagüdücü'ye doğru yola çıktık ama daha gelemeden Savage'ın askerleriyle çarpıştık.
J'ai trouvé Miranda et Jonas exactement là où je les avais laissés, et on... on a foncé vers le Waverider, mais on est tombé sur les troupes de choc de Savage.
Çünkü aklını serbest bıraktığım an onu sonsuza dek kaybedeceksin.
Parce qu'à partir du moment où je le libère, Tu la perdras pour toujours.
Rip B plânını uyguladığında böyle oluyor işte.
C'est ce qui arrive quand Rip applique le Plan B.
- İz bıraktığını bile sanmam. - Bırakmadı mı?
N'est-ce pas?
Onu bulmak için uğradığı onlarca seferden birinde bıraktı bunu.
Excusez-moi.
Oyununda rol yapmaktan bıkıp usandığım için cehennemi terk ettiğimi babamıza hatırlat.
Rappelle à Père que j'ai quitté l'enfer car j'en avais marre de jouer un rôle dans son jeu.
Sahilde arkanda bıraktığın pisliği temizledim.
J'ai nettoyé ton merdier sur la plage.
Onu bulmak için uğradığı onlarca seferden birinde bıraktı bunu.
Elle a laissé ça lors d'une de ses nombreuses venues pour le trouver.
Oyununda rol yapmaktan bıkıp usandığım için cehennemi terk ettiğimi babamıza hatırlat.
Rappelle à Père que j'ai démissionné parce que j'en avais marre de jouer un rôle dans son jeu.
Aşçılığı bıraktım, yollara düştüm...
J'ai abandonné la cuisine, j'ai pris la route...
Ona uyuşturucuyu bıraktığımı söylemek için eve döndüm.
Et je suis fier de ce que je suis devenu. Je suis rentré à la maison pour lui dire que j'étais clean.
Pornocu bıyığıyla göz kırpman yanlış bir intiba uyandırıyor sanırım.
Le clin d'œil avec la moustache porno envoie le mauvais message.
Geride bıraktığı etkiydi.
L'empreinte qu'elle a laissée derrière elle.
Az önce serbest bıraktığın adam... Bir de diriltmiştin ya.
L'homme que tu as libéré... celui que tu as sauvé d'entre les morts.
Neden Tim Dunlear'ın şampiyonluk yüzüğünü rehin bırakırken yakalandığını açıklar mısın?
Vous voudriez nous expliquer pourquoi on vous a attrapé à revendre la bague de Tim Dunlear?
Profesyonel basketbolu bıraktığında ona destek oldum.
Je l'ai soutenu quand il a quitté les pros.
Arkasında bıraktığı cesetlerden çoktan belli olmuyorsa söyleyeyim babam insanlardan nefret ederdi.
Si ce n'était pas déjà clair grâce aux corps qu'il a laissé derrière lui. Il déteste les gens.
Bulduğumda bu insan kılığını bırakacağım.
Je laisserai tomber mon apparence humaine.
Bıraktığın için teşekkürler.
Merci de m'avoir déposé.
Birlikte yaptığımız bir şey değilmiş gibi davranmayı bırak.
Fais pas celui qui l'a pas voulu.
Kapısı sürmeli ve tamamen sıçmış durumda bir de grubu bıraktığını söyledi.
Il est cloîtré chez lui, il lâche le groupe.
UZI'yi nereye bıraktığım saçmalığını beni Solano'dan alan dedektife tekrar anlattım zaten, tamam mı?
J'ai déjà raconté toutes ces conneries, sur là où j'avais laissé l'UZI à l'inspecteur qui est passé me prendre à la prison.
- Yüzüstü bıraktığın tüm insanlardan özür dile! - Ne? !
- Excuse-toi pour ceux que tu as laissé tomber!
Yüzüstü bıraktığımı düşündü.
Elle pensait que je la décevrais.
Karıma nöbet ilaçlarını bırakmasında sorun olmadığını söyleyenden.
Vous savez, celui qui a dit à ma femme qu'elle pouvait ne pas prendre ses cachets pour l'épilepsie.
Herkes bir şeyi bilmek üzere, Gary. Ve şimdi de ben seni, tıpkı senin beni bıraktığın gibi bırakıyorum. Kafeslerle dolu bir yerde, gidecek hiçbir yerin olmadan.
Tout le monde saura quelque chose, Gary, et maintenant je te quitte comme tu m'as quitté... dans un endroit rempli de cages, avec nulle part où aller.
Halihazır-Peder Daniel Price'ın telefonu arkasında bıraktığını düşünmüştük.
Nous pensions que le révérend Daniel Price l'avait laissé derrière lui.
Eğer istersen, tüm bu tatsızlığı hemen şimdi bırakabilir ve bundan uzaklaşabilirsin.
Si vous voulez, vous pouvez évacuer... toute cette amertume et vous en éloigner.