Günah translate French
5,345 parallel translation
O tepetaklak da aynı günahın sorumlusu.
Cet inversé est coupable du même péché.
- Günah Çıkartma Rahipleri.
- Des prêtres confessionnels.
İlkokuldayken komünyon olmadı mı, hiç günah çıkarmadı mı?
Pas de communion ni de confession quand elle était en primaire?
Ve açıkça söylüyorum ki... Sekiz yaşında bir çocuğun günah çıkarması düpedüz saçmalık.
Et franchement, entre vous et moi, l'idée d'avoir un enfant de huit ans qui se confesse n'est pas géniale.
Komünyon ya da günah çıkarma tarihlerini verdiler mi?
Ils t'ont déjà donné rendez-vous pour la communion ou la confession?
Mahkemede ifade vermeyi reddettiği için onu günah keçisi yaptılar.
Ils en ont fait un bouc émissaire quand il a refusé de témoigner au tribunal.
Onu günah keçisi yaptılar!
Ils utilisent le colonel comme bouc émissaire!
- Hayır. - Günah diye mi?
- Culpabilité religieuse?
Günah çıkarma kabininin duvarını delerek vurmuşlar.
Il en est passé à travers la cloison du confessionnal.
Günahımın bedelini ödedim.
C'est une longue pénitence.
"Hell On Wheels olarak bilinen günahın kol gezdiği demiryolu kampındaki pislik ve ahlaksızlığın ortasında..."
"Parmis la saleté et la débauche " du pervers camp du chemin de fer plus connu sous le nom de Hell on Wheels,
Kötülük ve günahın pençesine düşmüştüm.
Je suis tombé dans les ténèbres et les péchés.
Bir günahkârdım ve günah işlemiştim.
J'étais une pécheresse... et j'ai péché.
"Ve günah işlemişlerse kendi hata ve iğrençliklerinin manzarasına mahkûm olacaklar."
"Et si ils sont le diable, " ils sont destinés à une vue horrible de leur propre culpabilité et abominations... "
Kilisede Ruth'a günah çıkartacağım ve bütün yaptıklarım için polise teslim olacağım.
Je vais me confesser auprès de Ruth à l'église et me rendre à la police pour tout ce que j'ai fait.
Günah çıkartmaya geldim.
Je suis venu me confesser.
Tanrı'ya günah çıkartmasını ve polise teslim olmasını söyledim.
Je lui ai dit qu'il devrait se confessé à Dieu et se rendre à la police.
Günah işlemişsiniz.
C'est un péché.
-... Tanrı'nın gününde çalışmak günah sayılmaz.
Tant que ça ne devient pas une habitude.
Günah çıkartmak için Sean bana geldi.
Sean est venu vers moi pour s'en décharger lui-même.
Anlayış anlayış görmek için dua etmek günah değil ki.
Ce n'est pas... un péché, de prier pour un peu de compréhension, si?
Günah çıkarmaya gitti.
Elle a été voir le prêtre.
O da günah keçisi olarak ilan edilen, canavar olarak görülen çocuktu.
Lui aussi était le bâtard d'un homme qui voyait juste la bête en lui.
Günah çıkarmak mı?
Rédemption?
Günah keçisi ilan edildiğini iddia ediyor.
Il dit qu'il est le bouc émissaire.
Jerry'ye yaptığımız gibi seni de günah keçimiz yapıyor gibi gözükürüz.
Ce serait te faire passer pour bouc-émissaire, comme Jerry.
Günah keçisi gibi görünmez aslında.
Ça ne passera pas forcément pour de la stigmatisation.
Günah sayılmıyor mu?
Ce n'est pas un péché?
Sana söylüyorum, eğer kafadan kontak arkadaşın Cat'i incitmişse, günahı senin boynuna.
Je te le dis tout de suite, si ton ami dérangé a fait du mal à Cat, ça sera de ta faute.
Gerçek günahın yalnızca vaftiz sularıyla arındığına inanılır.
On croit que le péché originel peut seulement être nettoyé par l'eau du baptême.
Ve günahın affı yalnızca gerçek tövbekâra bahşedildiğinden saf kötülük hiçbir zaman yok olamaz.
Et comme le pardon pour une transgression n'est accordé qu'aux vrais repentis, le véritable mal ne peut jamais être effacé.
"Bugün de rızkımızı ver... "... ve günahlarımızı bağışla... "... bize günah edenleri bağışladığımız gibi.
Donne-nous aujourd'hui notre pain de ce jour, pardonne-nous nos offenses comme nous pardonnons aussi à ceux qui nous ont offensés.
Gerçek kurt sürülerinde Omegalar günah keçisidir. Arta kalanları yerler sürünün geri kalanları tarafından istismar edilirler.
Dans les vraies meutes de loups, les omégas sont les bouc émissaires, les derniers à manger, ceux qui doivent encaisser les coups du reste de la meute.
Bu tam bir günah.
C'est une abomination.
Tıpkı sen, Katherine, Elena gibi. Bütün bunlara Silas ve Amara'nın günahının dalga etkisi neden oldu.
Comme toi et Katherine et Elena, causé par la propagation du pêché de Silas et d'Amara.
Günah işlediğim için beni affet, Peder.
Pardonnez-moi, mon père, parce que j'ai péché.
Ama yapmazsan, ilk önce ödemen gereken günahı sana göstereceğim.
Mais si vous ne le faites pas, je ferai en sorte de vous faire payer le péché que vous avez commis en premier lieu.
Eğer günah işlediysen, cezasını ödersin.
Vous commettez un péché, vous payez...
Günahın da ne olduğunu bilirim.
Et je connais le péché.
Ben günah keçisi olayım diye mi beni burada istiyorsun?
Tu as besoin de moi pour pouvoir me jeter sous un bus?
Bunun günah olduğunu hepimiz biliyoruz.
Comme nous le savons, c'est un signe.
Rahibeye günah çıkarıyormuşsun gibi.
Ça doit être comme parler à une nonne.
İnsanoğlunun gerçeği içimizde çünkü insanoğlunun günahıyla doğduk.
Nous avons la vérité de l'Homme car nous sommes nés avec les péchés de l'Hommes!
Şifa veren am, günah affettiren am...
Chatte la guérisseuse, chatte de la rédemption.
Bence şüphelileri döverek günah çıkarttıracağın bir yere benziyor.
Ça ressemble à un endroit où vous venez soutirer des confessions par la force.
Tanrına karşı günah işledin.
Tu as péché contre ton Dieu.
İşin aslı, inancıma göre günah işledim. Bu benim için çok önemli.
Ce qui a ébranlé ma foi... m'importait.
Günah Bekçisi.
- Le mangeur de péchés.
İşlenen bu günah, ben dahil bütün insanlığın boynundadır!
Tous les humains sont coupables, moi y compris! Comme les habitants du mur Maria étaient minoritaires, on n'a pas remarqué de conflit.
Bir çok günahından biri.
L'un de ses nombreux péchés.
Bir çeşit günah çıkarma için beni aradı sonra atladı.
Elle me parle pour obtenir une sorte d'absolution, puis saute.