Gıdın translate French
67,940 parallel translation
Ama faydası olmadığı da kesin açlıktan ölüyor oluşunun bilinmesi...
Mais ça n'a pas dû aider, d'être célèbre pour s'être affamée.
19 yaşında olup zirveye çoktan ulaştığını hissetmek nasıl bir şey biliyor musun?
Tu sais ce que ça fait d'avoir 19 ans et d'avoir exploité tout son potentiel?
Olive'in işiyle oldukça ilgili. Ve... Hastalığın sırasında benim için büyük bir teselli oldu.
Elle s'intéresse au travail d'Olive et elle m'a beaucoup soutenue au sujet de ta maladie.
Amerikan Kanser Derneği'ni aradığınız için teşekkürler, benim adım Sam, kanser hakkında bilgi uzmanıyım, bugün size nasıl yardımcı olabilirim?
Merci d'appeler la Société Américaine du Cancer, je m'appelle Sam, spécialiste de l'information sur le cancer, que puis-je pour vous?
Böylece, biz de Amerikan Kanser Derneği temsilcisi ile röportaj yapmaya gittik, ve güvenlik görevlisi bir röportaj tarihinin planlanmadığını söyledi.
Donc, on est allés à l'entretien avec la déléguée et l'agent de sécurité a dit qu'il n'y avait pas d'interview de prévue.
DR. MICHAEL GREGER, TIP DOKTORU HEKİM, NYT EN ÇOK SATAN YAZAR arterlerinde şimdiden yağlı damarlar var ve bunlar kalp krizlerine ve felçlere neden olan damar tıkanıklığının ilk safhasıdır.
PHYSICIEN, AUTEUR ont déjà des traces de graisse dans les artères, la première étape d'athérosclérose qui mène aux infarctus, aux AVC.
Diyabet hastalığının sebebi kandaki yağ miktarını arttıran bir beslenme alışkanlığıdır.
Le diabète est causé par une alimentation qui augmente le taux de graisse dans le sang.
Harvard araştırmacıları dokuz çalışmayı incelediler ve her gün bir porsiyon işlenmiş et yemenin diyabet riskini yüzde 51 artırdığını gördüler.
Les chercheurs d'Harvard ont trouvé par cinq études qu'une part par jour de viande industrielle augmentait le risque de développement du diabète de 51 pour cent.
Bu tür ölü et bakterisi toksinlerini aldığımızda dakikalar içinde vücudunuzda enflamasyon oluşuyor, öyle ki damarlarınızın felce uğradığı söylenebilir.
Quand on mange ce genre de toxines venant des bactéries de la viande morte, en quelques minutes, vous avez ce pic d'inflammation à l'intérieur de votre système qui, en fait, paralyse vos artères.
Neden Amerikan Kanser Derneği Harvard Üniversitesi'nin çalışmaları fazla miktarlarda tavuk yiyen prostat kanseri erkeklerin hastalıklarının daha da gelişmesi riskini dört kat arttırdığını ortaya koyarken, insanlara bir kanserojenden öbür kanserojene geçmelerini söylüyor?
Pourquoi cette société dirait aux gens de passer d'une nourriture cancérigène à une autre, alors que l'université d'Harvard a montré que les hommes ayant un cancer de la prostate qui mangeaient beaucoup de poulet multipliaient par quatre le risque de développement de la maladie.
Amerikan Kardiyoloji Koleji 47 bin üyesi olan ve büyüyen bir örgüt. Amacı kalp hastalığını azaltmak ve hastaların yaşam kalitesini artırmak.
Donc, l'Université de Cardiologie est une organisation grandissante de 47000 membres qui se consacrent à la mission de réduire les maladies cardiaques et d'améliorer la vie des patients.
Bu ilişki yüksek miktarda mukus üretimi ve yatkınlığı olan çocuklarda hatta yetişkinlerde astımın şiddetlenmesiyle ortaya çıkıyor.
Elles peuvent se montrer sous forme de surproduction de mucus et d'exacerbation de l'asthme chez les enfants qui y sont enclins et même chez l'adulte.
Dünyada inek sütüne ihtiyacı olan bir çocuk veya insan yoktur. Tıpkı zürafa ya da fare sütüne ihtiyaçları olmadığı gibi.
Il n'y a absolument aucun enfant ou humain sur Terre qui ait besoin du lait de vache, pas plus qu'il n'aurait besoin du lait d'une girafe ou d'une souris.
Susan G. Komen'i aradığınız için teşekkürler. Ben Jocelyn, buyurun.
Merci d'appeler Susan G. Komen, ici Jocelyn, en quoi puis-je vous aider?
Bunların verilmesinin çeşitli nedenleri var ve bu nedenlerin çok azı tüketici sağlığına yarar sağlıyor.
Ces médicaments sont donnés aux animaux pour diverses raisons, très peu d'entre elles sont pour la santé du consommateur.
Biliyorsunuz, Dünya Sağlık Örgütü tıpta antibiyotik sonrası bir dönemin yaklaştığını söyledi.
Vous savez, l'OMS a dit qu'on approchait d'une ère post-antibiotique, en médecine.
Bir domuz çiftliğine yakın yaşıyorsanız büyük bir kompleks olması bile şart değil, bir atık sahası örneğin, MRSA enfeksiyonu kapma olasılığınız üç kat daha fazla.
Si vous vivez près d'un champ où l'on déverse du purin, pas forcément un champ à haut rendement, juste là où les déchets sont entassés, vous avez trois fois plus de chances d'avoir une infection SARM.
Susan G. Komen'in Yoplait'den neden 35 milyon dolar aldığını bulmak istiyordum ki bu gıda ile kadınların göğüs kanserine yakalanma ihtimali % 49 artabiliyor. Amerikan Kanser Derneği'nin KFC ve Tyson'dan para alma nedeni et yemeyi teşvik etmek miydi?
Je voulais découvrir pourquoi Susan G. Komen avait accepté 35 millions de Yoplait alors que leurs produits augmentent les chances de mourir d'un cancer de 49 pour cent, demander à la Société Américaine du Cancer si l'argent de KFC et de Tyson était une raison pour promouvoir la viande.
Hayvanlardan aldığınız her protein geri dönüştürülmüş bitki proteinidir.
Toute protéine obtenue d'un animal est juste une protéine végétale recyclée.
Arter duvarlarınıza gidiyor. Yani, bu Paleo hayranlarının tıkanmış arter, kolon kanseri, gibi otoimmün hastalıkların salgını için onları hazırladığına inanıyorum.
Je crois que ces paléos s'endiguent eux-mêmes dans une épidémie d'artères bouchées, de cancer du côlon, de maladies auto-immunes.
Her şey diyet değildir ama önemli kısmı da odur. Yapabileceğiniz en iyi şey haznedeki tüm mermileri boşaltmak, sağlığınızla risk almamak, hayvan ürünlerini diyetinizden çıkarmak ve sağlıklı yemektir.
Le mieux pour vous assurer que vous avez enlevé toutes vos cartouches du réservoir, que vous ne jouez pas avec votre santé, c'est d'éliminer les produits animaux et de suivre un régime sain.
Et ve yumurtaları dozunda yiyerek, kalp rahatsızlığını iyileştirdiğinizi ve daha iyi olduğunuzu gösteren bir çalışma yok.
Il n'y a pas vraiment d'étude montrant qu'en mangeant œufs et viande modérément, vous pouvez renverser une maladie cardiaque et retrouver la santé.
- Hem sır olarak tutmak zorunda olmadığım bir yerde bulunmak da güzel.
Et c'est un soulagement d'être là où ce n'est pas un secret. Un secret?
Bir savaş olduğunu ve Quinn savaş sırasında kayıplara karıştığını duydum.
J'ai entendu parler d'une bataille. Quinn aurait disparu.
Hâlâ rafineriden gelecek olan zayiat sayılarını bekliyorum. Ancak kurtardığımız petrol çalışanları ve sınırlarımıza gelen mülteci işçilerle birlikte sayımız yükseliyor.
J'attends d'avoir le nombre de victimes de la raffinerie, mais entre le personnel pétrolier que nous avons sauvé et le nombre de Cogs réfugiés arrivant à nos frontières, nous sommes de plus en plus nombreux.
Bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederim.
Merci pour cette occasion de travailler avec vous.
Asıl ben teşekkür ederim. McGill'in arkasını topladığın için.
Non, merci d'avoir nettoyé le merdier de McGill.
Dışişleri Bakanlığı'nın yardımını istemişsin.
Vous avez demandé l'aide du Département d'Etat.
Dışişleri Bakanlığı'nı istedim, seni değil.
Je les voulais eux, pas vous.
Ogygia'da kimi tanıdığını ve seni neden bu kadar çok istediklerini söylersen.
Le temps que vous me disiez qui vous connaissez à Ogygia, et pourquoi ils vous veulent tant.
Eğer bir elektrik kesintisi ayarlayabilirsem onu çıkartabilecek birini tanıdığını söyledi.
Il a dit que si je pouvais organiser une panne d'électricité, il connaissait quelqu'un qui pouvait le faire sortir.
Nasıl? Eğer bir elektrik kesintisi ayarlayabilirsem onu çıkartabilecek birini tanıdığını söyledi.
Si je pouvais arranger une panne d'électricité, il connaissait quelqu'un qui pouvait le faire évader.
Fox River'den çıktığım gün, Outis adında biri ruhlarındaki iyiliği Tanrı tüketmesin ben istemeden, modern protezin parasını ödüyor.
Le jour où j'ai quitté Fox River, quelqu'un nommé Outis, par bonté d'âme, non sollicitée, à payé pour cette prothèse moderne.
Takmamaya çalıştım, ama... ama ondan hamile kaldığını duyunca dayanamadım.
J'ai essayé d'accepter, mais... J'ai perdu les pédales quand j'ai découvert qu'elle était enceinte
Babasını öldürmeye teşebbüsten yargılandığı sırada...
Quand il était accusé d'avoir essayé d'assassiner son père...
Ya Savcılığın elinde bir koz kalmadı artık, ya da ellerindeki en büyük silahı gönderdiler.
Soit le bureau du procureur manque d'options soit ils ont décidé d'envoyer le paquet.
Mesela kardeşimin bana, Bay Giggles'in, arabanın altında kaldığını söyleyip, beni bir kaç saat ağlattıktan sonra kediyi yatağıma kedirip ölmediğini göstermesi gibi. Yaptığı şey sadece Nisan 1 şakasıymış.
Comme quand mon frère m'a dit que M. Giggles s'est fait renverser, et j'ai pleuré des heures, jusqu'à ce qu'il m'apporte le chat dans ma chambre et que je comprenne que c'était un poisson d'avril.
Dışişleri Bakanlığı'nı istedim, seni değil.
- Je voulais le département d'État.
O kadar dokunulmaz, o kadar derinde bir ajan ki, nükleer denizaltı ile bile bulamazsın onu. Lakabından da anlaşıldığı gibi.
C'est un agent, si intouchable, si infiltré qu'on ne le trouverait pas avec un sous-marin nucléaire, d'où le surnom.
Sana kibar bir şekilde, empati ve endişe duyarak artık belki de emekliliği düşünmeni önerdiğimde ise yaptığın ilk şey dava açmak oldu!
Et quand je suggère, avec empathie et sollicitude, qu'il est peut-être temps pour toi d'arrêter... ton premier réflexe est la poursuite?
Toplandığınız için teşekkürler.
Merci d'être ici.
Çok bağımsız ve özgür ruhlu birine benziyor, senin anlattığın kadarıyla.
Elle semble si indépendante, si libre d'esprit... Telle que vous me l'avez décrite.
Geçen gün Sidney'den başka hiçbir şeyinin olmadığını söylemiştin.
Vous avez dit que vous n'aviez rien d'autre que Sidney.
Michael, sen tanıdığım en zeki adamsın ama bu yükü tek başına taşıyamazsın.
Tu es la personne la plus intelligente que j'aie connue, mais tu peux pas porter le poids du monde sur tes épaules.
O kadar çok paramız olmadığını biliyorsun.
Tu sais bien qu'on n'a pas d'argent.
Eskiden tanıdığım adam değil o.
Il n'est pas l'homme que j'ai connu.
Sağlık müfettişi olmadığınız sürece bunun üzerinizde kullanmam.
Tant que vous n'êtes pas l'inspecteur d'hygiène, je n'aurai pas a me servir de ça.
Annecik nasıl duşa ihtiyaç duyuyorsa babacığın da daha yemeye ihtiyacı var.
Maman avait besoin d'une douche. Papa veut toujours son diner.
Arkadaşlarına da anlat, vasiyetleri olsa bile aynı senin yaptığın gibi güncellemek oldukça önemli.
- Parlez-en à vos amis, c'est important d'être à jour.
Ona kolay ulaşabileceği daha iyi bir gıda verirsek dışarı atmak için zorlamamıza gerek kalmaz.
Si on lui fournit une nourriture plus accessible, on n'aura pas à le forcer à sortir.
Sığır burinyon yüzünden havalara girdin ama şu ters giden Bananas Foster vakasını unutmadım.
Tu te la pètes avec ton bœuf "bourignon", mais je me souviens d'un incident avec une banane flambée.
gidin 1159
gidin burdan 16
gidin hadi 44
gidin şimdi 29
gidin buradan 303
gidin lütfen 20
gidin artık 42
gidin başımdan 60
gidin burdan 16
gidin hadi 44
gidin şimdi 29
gidin buradan 303
gidin lütfen 20
gidin artık 42
gidin başımdan 60