Ne şanssızlık translate French
73 parallel translation
Ne şanssızlık, Marsha.
C'est un coup dur, Marsha.
Yüce Tanrım, ne şanssızlık!
- Quel malheur!
Ne şanssızlık. Gitti.
C'est bête, il est parti...
Ne şanssızlık.
Tant pis.
- Sakin ol! - Tanrım, ne şanssızlık!
- Calme-toi!
Zaten kavga etmek için hep bahane arar. Ben de geç kaldım. Ne şanssızlık...
Je vais encore lui donner de bonnes raisons pour me disputer.
Ne şanssızlık, çünkü savaş esiri oldunuz.
Dommage. Parce que je vous fais prisonniers!
Ne şanssızlık.
C'est bien dommage.
Ne şanssızlık!
Quelle déveine!
Ne şanssızlık değil mi?
C'est... terrible, hein?
Ne şanssızlık!
Décidément...
Dedi ki "Ne şanssızlık. Öldürüldüm karım aptalca şeyler yapıyor ve Tanrı da zenci olmuş!"
Il disait, "quelle sacré chance, j'ai été tué ma femme se fait baiser, et Dieu est un nègre!"
Demek bunları göndereceğiz. Ne şanssızlık.
Ce sont celles que nous enverrons.
- Evet. Ne şanssızlık.
Pas de chance.
Ne şanssızlık, değil mi?
C'est bien ma veine!
Ne şanssızlık... değil mi?
A mon grand regret. Eh, vous avez vu le gradé?
Babası kaçırılırken Audrey'nin orada olması ne şanssızlık.
Bien sûr. Pas de chance pour Audrey d'être là quand son père se fait kidnapper!
Aman ne şanssızlık. Botswana'da insanlar ölüyor.
C'est dommage, mais des gens meurent au Botswana.
Ne şanssızlık.
Quel dommage...
Ne şanssızlık ama.
Ça allait mal tourner.
- Ne şanssızlık.
- quel coup dur.
Ne şanssızlık.
C'est ballot.
Ne şanssızlık.
C'était pas beau.
İki mi? Ne şanssızlık!
Vraiment pas de bol.
Ne şanssızlık. O zaman mum ışığında gideyim.
Tant pis, je m'éclairerai à la bougie.
Senden sadece bir tek şey istiyorum : ... eğer şanssızlık vurursa, bizleri terk etme.
Je t'en prie, ne nous laisse pas dans le malheur.
Siyah bir kedi yolumu kesti, ne şanssızlık.
Le mauvais œil...
Şanssızlık çok ani bir şekilde gelip sizi bulabilir Majesteleri.
Je ne veux rien dire mais un malheur est si vite arrivé. Oui.
Bugün ofise gitmen ne büyük şanssızlık. Uzun sürmez.
Maman, n'est-elle pas magnifique?
Oh, tatlım, ne büyük şanssızlık.
Mon cœur, c'est vraiment terrible.
Bilmiyor musun, o beraberinde kargaşa, kan ve şanssızlık getir?
Ne sais-tu pas qu'il apportera le chaos, le sang et le malheur?
İşlerin böyle gerçekleşmesi ne büyük şanssızlık, değil mi? Neyse, boşver.
C'est vraiment une mauvaise coïncidence, hein?
Uğursuz şeylerden bahsetme ; bize şanssızlık getirir.
Ne faites pas de porte-guigne en nous disant des Choses malheureuses.
Ne büyük şanssızlık.
Quelle arnaque, mec.
Bana bak yarrak kafa, aşırı sürat yaparken yakalanman büyük şanssızlık... Ve, yanında, saf kokain bulunan büyük bir poşet çıkmasıda, yine büyük şanssızlık.
T'as pas de bol qu'on te chope pour excès de vitesse et d'avoir sur toi un sachet de coca ¨ i ¨ ne pure.
Ona aşık olma şanssızlığını yaşamış olması ihtimalini düşünmeden edemiyorum.
Je ne peux pas vous aider qu'il puisse avoir la malchance de tomber amoureux d'elle
Zaten iade edebilirim eğer müthiş bir şanssızlık eseri hayır dersen kimse zarar görmez.
Il est remboursable, donc au cas où tu dirais non, ça ne fera de mal à personne.
O kadar çok şanssızlık getirdi ki artık ancak şans getirebilir.
Il a apporté tant de malheur... qu'il ne peut plus que porter bonheur.
Ama heteroseksüel kadınlar için bu büyük şanssızlık çünkü bir kadının neresine dokunulacağını yine en iyi bir kadın bilir.
Malheureusement, les femmes hétérosexuelles... en vérité... Aucun homme ne sait comment, ni où, toucher une femme...
Ne şanssızlık.
Difficile à pronostiquer.
" O da dedi ki,'teşekkür etmeyeceğim, şanssızlık getirdiğine inanılır.'"
Et il a répondu : "Je ne vous remercie pas, cela porte malheur."
Ve o da bana, "teşekkür etmeyeceğim, şanssızlık getirdiğine inanılır" dedi.
Il a répondu : "Je ne vous remercie pas, ça porte malheur."
Ne gibi şanssızlık?
Quoi? Un malheur?
Bu ne inanılmaz bir şanssızlık.
Quelle malchance!
- Ne? - Hangisi şanssızlık sana bırakıyorum.
Ton grand frère en a eu un meilleur.
Çıkar beni! Yerinin dar olması ne büyük şanssızlık.
Comme tu es chanceux, il y avait une place libre.
Ama, şanssızlık ki, küçük oğlumuz Ricky prematüre doğdu.
Hélas, notre petit Ricky est né trois mois trop tôt.
Tüm çocukların sizin gibi muhteşem bir hamiye sahip olmamaları büyük şanssızlık Bay Alkoliğin Önde Gideni.
Eh bien c'est dommage que tout enfant ne puisse pas avoir le modèle parfait que vous êtes, Monsieur l'alcoolique nevrosé.
Ne büyük şanssızlık.
Dommage.
Sizinle gelmemem büyük şanssızlık Leydim.
C'est dommage que je ne puisse pas venir avec vous, Maîtresse.
Bu şanssızlık değil de ne?
Ce n'est pas de la poisse ça?