English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ P ] / Pın

Pın translate French

71,319 parallel translation
Kapının ardına saklanıp onları bekledim.
Je me suis cachée et je l'ai attendu.
San Francisco'nun üst düzey vergi veren güzel insanları, bu adam, Ajan Jeffery Bendix, erkek egosunu tatmin etmekten başka bir sebebi olmaksızın bu kutsal törenin ortasına dalıp, bu önemli anı ihlal etti.
Chers citoyens de la tranche d'impôts supérieure de San Francisco, cet homme, l'agent Jeffery Bendix, a débarqué au milieu d'une cérémonie sacrée, violant ainsi ce moment solennel, dans le but unique de satisfaire son ego masculin.
Ne benim ne de eşimin dostu olan Heather Dunbar o suçlamaları araştırıp Başkan'ı akladı.
Heather Dunbar, qui n'est pas une amie, a étudié ces accusations et a innocenté mon mari.
Bir yerde ellerimden kayıp gitti. Ama o...
Je l'ai perdu à un moment donné, mais ce n'est pas...
Kredi kartını alıp oradan geçir ve...
Prends la carte de crédit, glisse-la dans la fente et...
Bayram ışıklarını yakıp ambiyansı kurarız.
On allumera les guirlandes électriques.
Buranın yönetimi hakkında atıp tutabilir miyim?
Je peux avoir une info sur le micromanagement?
Ulan biri kapıyı açıp çıkarsın adamı!
Quelqu'un ouvre la porte! Faites le sortir! Ouvre cette porte!
Sen ve Sho çıkış noktalarını tarayıp her bir kompartmanı kilitleyin.
Toi et Sho allez aux extrémités et fermez les compartiments.
Kapsülün kapağını kapattığımda butona basıp bana elle kontrol yetkisi vereceksin.
Je fermerai le porche et tu appuieras sur le bouton pour que j'aie le contrôle manuel.
Epir bir fantazi dizisinin birinci sezon finalinde bir yere sıkışıp kalan kahramanlarının kellesinin uçmasının izlendiği bir dizide değiliz.
Pour tricher à un examen final, pas quand on est bloqués dans une fantasy épique qui aime décapiter ses héros au milieu de la saison 1.
- Diane Lane'in kocası onu aldatıyor. O da Toskana'ya taşınıp bir tesisatçıya âşık oluyor.
- Le mari de Diane Lane la trompe, elle part en Toscane, tombe amoureuse d'un homme à tout faire.
Uzun süredir öyle bağlantı kurabildiğim biriyle tanışmamıştım ve saçma bir nedenden ellerimden kayıp gidecek.
Je n'avais pas rencontré quelqu'un comme elle depuis longtemps, et ça n'ira pas plus loin pour une bêtise.
Eve sıkışıp kaldım diye aklımın da bomboş durmasına gerek yok.
J'ai beau vivre enfermée chez moi, mon esprit peut s'évader, lui.
Geleceğin tıp için neler sakladığını düşün.
Pense à ce que le futur veut dire pour la médecine.
Fakat ben adını bağırdığımda hemen yere yatıp koltukların arasına doğru sürün.
Si je t'appelle alors tu te cache entre deux siège, au plus vite. - Tu me fais peur.
- Kimse kıpırdamasın ve olduğu yerde kalsın tamam mı? - Kelepçelediniz mi?
- Vous avez des menottes?
Riski göze alıp olayın Ortadoğu bağlantılı olmadığını söyleyeceğim.
Pourquoi vous me parlez de lui?
İlahi Kitap'ın 352 sayfasını açıp Baki babamız için ayağa kalkalım.
Page 332 : "Le Père éternelle"
Siz katillerin kadınların iç çamaşırlarıyla ne alıp veremediğiniz var?
Pourquoi les filles sont si excitées par les tueurs, hein?
Tamam beni dinle. O kapıdan kim girerse girsin kıpırdama. Anladın mı?
Écoute-moi, si quelqu'un approche de cette porte, tu bouges pas.
Derhâl dolabını boşaltıp okuldan ayrılmanı istemek zorundayım.
Je vais te demander de vider ton casier et de quitter l'école.
Anlayacağın, o hafta sonunu sürekli kafamda oynatıp duruyorum ve şimdi onu tekrar yaşayabiliriz.
J'ai repassé ce week-end dans ma tête des dizaines de fois et on va pouvoir le vivre à nouveau.
Bronzlaşıp saçlarını boyamalısın.
Tu devrai faire un dégradé.
Gerçekten bronzlaşıp saçlarını boyamalısın.
Tu devrais vraiment bronzé.
Sodyum çözeltisindeki elektronlar pozitif katoda yüklendiğinde stres hormonlarını serbest bırakıp amigdalayı uyarıyor ve bellek depolaması için gerekli olan nöronlara giden sinyali güçlendiriyor.
Les électrons dans cette solution de sodium Chargées par une cathode positive, libèrent les hormones du stress qui stimulent l'amygdale et renforcent le signal envoyé aux neurones pour stocker la mémoire.
Şüphesiz ki, hala size kızgın olan cadılar meclisine dostça davranıp çatışma çıkarıp, gücünüzü sarsmak ve hatta belki de ganimetinizi çalmak istiyorlar.
Ils veulent être amis avec le groupe qui t'ennuie toujours, ils veulent causer des problèmes, diminuer ton pouvoir, et peut-être voler ton trophée.
Ve, onun geri dönüp ortalığı kasıp kavurmasını engelleyen tek şey de senin sözün.
Maintenant la seule chose qui le retient de retourner faire des ravages, c'est ta parole.
Ben de Vincent'a bir büyü yapıp bunun nasıl mümkün olacağını sordum.
Donc j'ai demandé à Vincent de faire un sort pour en comprendre la cause.
İşin ilginci bodur, işe yaramaz bitkilere Meksika Eriği, Meksika Elması gibi isimler takıp düşmanımız olan Meksikalıların adını veriyoruz. Muhtemelen onlarla önümüzdeki asırlarda savaşa gireceğiz.
Il est intéressant de noter que de petites plantes rachitiques, parfois sans utilité, comme la prune mexicaine ou la pomme mexicaine, portent le nom de nos ennemis, les Mexicains, avec qui nous risquons d'être en guerre pour les siècles à venir.
Burayla ilgili atıp tutanlara asla kulak asmam.
Je n'écouterais pas ce que les gens disent à propos de cet endroit.
- Judy pek çok çöküntü yaşayıp hastaneye yattı. - Bu yüzden değil...
- Ce n'est pas pour ça...
2008'de süt ürünleri endüstrisi bir toplantıda bir araya geldi ve amaçlarının süt yağının yasa yapıcılar ve tıp çalışanları nezdindeki olumsuz imajını nötrleştirmek olduğunu açıkça söylediler.
En 2008, l'industrie laitière mondiale s'est réunie et son intention était explicitement de neutraliser l'impact négatif de la graisse du lait par des "régulateurs et professionnels de santé", et qu'ont-ils fait?
Hastalığın ortaya çıkıp çıkmamasını belirleyen epigenetik değişkenler, kontrol edebileceğimiz şeyler olabilir.
Ce qui détermine si elle se manifeste ou pas, c'est aussi ces variables épigénétiques, les choses que vous contrôlez.
Burada yaşayıp ne yaptıklarını görünce domuz yemiyoruz.
Maintenant, en vivant ici et en voyant ce qu'ils font, on ne mange pas de porc.
Sektörün lobicilik gücü o kadar yüksek ki kanun çıkartıp mevzuatlara geçirebiliyorlar. Bunu Amerika'nın faydasına olmayan bir yolla yapabiliyorlar. Örneğin bilgi uçurmayı yasaklama veya fotoğrafla taciz gibi tarımdaki susturma kanunları bu sektörce çıkarılabiliyor.
Le pouvoir des lobbys sur l'industrie est si grand qu'ils peuvent même créer des lois qui ne profitent d'aucune façon aux Américains, par exemple les lois de secret professionnel qui criminalisent la divulgation ou le fait de photographier les abus de l'industrie.
Apse derindeyse, denetmenler işlerini yaparlarken veya şirket çalışanları bıçaklarını apseye sapladıklarında apse patlayıp iltihabı her yere yayıyor.
dans un abcès et il explosera partout. J'en avais entendu assez.
Bitkilerden almayıp da hayvan eti ve ürünlerinden aldığınız nedir?
Qu'est-ce qu'il y a dans la chair ou le lait qu'il n'y a pas dans les plantes? Le cholestérol.
Özgeci olduğunuzda, seçimlerinizi başkalarının iyiliğini düşünerek yaptığınızda bu seçimler dönüp dolaşıp size ve herkese faydalı olur.
Ça nous profite à tous.
Karısı onu bırakıp banka hesabını boşalttı.
Sa femme l'a quitté et a vidé son compte en banque.
Rip sınırı aşıp kontrolünü kaybetti.
Rip a dépassé les limites.
Oldu da bir şekilde jürinin huzuruna çıkardın diyelim Jimmy onlarca uzman çağırıp sesin ona ait olmadığını kasetin montaj olduğunu söyleyecek.
Présente-le à un jury, Jimmy fera intervenir des experts pour prouver qu'il y a eu trucage. En effet.
Kaçmaktansa, düşmanımın yüzüne bakıp ölmeyi yeğlerim.
Je préfère mourir face à l'ennemi que fuir.
İnsanlarla tanışıp, onları hayatına alırsın ve ilişkiyi, kendi yararına olacak şekilde manipüle edene dek onları süzersin.
Tu rencontres des gens, tu les fais entrer dans ta vie et tu laisses l'affection grandir jusqu'au moment où tu as besoin de manipuler la relation à ton avantage.
İnsanlarla tanışıp onları hayatına alırsın ve ilişkiyi, kendi yararına olacak şekilde manipüle edene dek onları süzersin.
Tu croises des gens. Tu les fais entrer dans ta vie jusqu'au moment où tu dois manipuler la relation à ton avantage.
Bu, öyle bir anda ayağa kalkıp gidebileceğin türden bir şey değil.
Ce n'est pas quelque chose que tu te lèves habituellement et tu pars.
Büro olarak henüz onun hakkında dava açılıp açılmamasına karar vermedik.
Ce bureau n'a pas encore décidé si il veut retenir les charges contre lui.
Oliver. Jane Doe'yu ormanlık alanda bulmuşlar, DNA'sını tespit edebilmek için Adli Tıp birden fazla test yapmış.
Ils ont trouvé une Jane Doe dans les bois, et le labo fait des tests d'ADN pour essayer de l'identifier.
Hayatları mahvolmuş kişileri yanınıza alıp,
Vous prenez des personnes vulnérables et détruites dans vos filets,
Şimdilik kendine biraz zaman tanıyıp mutlu olmak için neye ihtiyacın olduğunu bulman gerekiyor.
Vous devez prendre le temps de réfléchir à comment vous pouvez trouver le bonheur.
Mike'ı alıp kaçma fırsatını bulduğun anda o fırsatı kullan, ortadan kaybol.
Dès que tu as une chance de partir avec Mike, tu la prends, disparais.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]