Varsayalım translate French
745 parallel translation
O halde, çaldığınızı varsayalım.
On te mettra à l'aise, disons... une donne!
Bu konuyu hiç konuşmadık varsayalım.
Allez, n'en parlons plus!
Ama varsayalım ki nerde olduğunu biliyoruz ve iyi koşullar altında olduğunu.
Mais on sait peut-être où il est. Il est en assez bonne condition, en plus de ça.
Çok içtiğimi varsayalım, bütün heyecanı ile birlikte, bayıImak üzereydim, değil mi?
J'ai trop bu, je suppose. Avec toute l'excitation, j'ai perdu connaissance, n'est-ce pas?
Görünmez adamın saklandığını varsayalım.
Et si ce type invisible rôdait?
Ama varsayalım sadece bir dakikalığına.
Pour un instant encore, faisons semblant...
Varsayalım ki motorundan indin ve bana ceza yazacaksın.
- Le double. Descendez de moto pour me verbaliser.
- Varsayalım ki bu sefer uyarıyla geçiştireceğim.
- Ce ne sera qu'un avertissement.
Bu patenleri, söz verdiği gibi, Johnny'nin verdiğini ve senin olduklarını varsayalım. - Kimseye zararı dokunmaz. - Sissy teyze!
Faisons comme si Johnny t'avait donné ces patins.
Varsayalım ki onu aldık, ne olacak?
Et si on utilise la force?
Bu durumu hallettiğimizi varsayalım, ancak benim şahsi toleransımla emanet, edilen kurumlarda olmaz. Yoksul ya da zengin çocuklar, aynı sırada oturuyor, konuşuyor ve birlikte oynuyor.
Supposons que vous arriviez à Iui obtenir une bourse, je ne peux admettre au sein de l'établissement qui m'a été confié que les enfants des pauvres et des millionnaires soient assis au même pupitre, jouent et discutent.
Varsayalım ki, dönemi bir hafta uzattın. Ona sürü toplamak için zaman kazandırmış olursun.
Si vous aviez 8 jours de plus, vous pourriez réunir vos bêtes.
Varsayalım ki, yani diyelim ki...
Supposons que, et je dis bien supposons que...
Biraz altınımız olduğunu itiraf ettiğimi varsayalım... ama onun yerini size söylemem?
Admettons que nous ayons de l'or, mais qu'on ne vous dise pas ou.
Bunu şampanya varsayalım. Şampanya mı?
Faisons comme si c'était du champagne.
Varsayalım ki, onunla hiç ilgisi yok, adı her neyse.
Supposez que cet homme soit innocent.
Örneğin varsayalım buradan alınan sinyalin 210 derecelik bir açısı var.
Par exemple... Supposez que ça donne 210 degrés.
Varsayalım ki uykucu arkadaşının evine gitmesini ve görülmesini istedi. Bu kanlı elbise iyi bir sebep olurdu.
Si elle voulait qu'il aille chez elle et qu'on le voie, cette tache sanglante était un bon prétexte.
Bu grubun önerilerinizi reddettiğini varsayalım.
S'ils repoussaient votre proposition?
Varsayalım ki yaptık.
Supposons qu'on les construise.
Bunu unuttunuz varsayalım ve endişenlemeyi bize bırakın.
Ce qu'il nous faut, c'est des preuves.
Varsayalım oraya sorun yaratmaya... ve McAndrews üzerinde zor kullanmaya gittiniz.
Et si je ne vous croyais pas? Si je disais que vous cherchiez la bagarre pour obliger McAndrews à se battre?
Varsayalım aslan postunu getirdi. Bana ne olacak?
Si c'est l'inverse, qu'est-ce que je deviens?
Sahte suçlamalarla liderleri hapsettiklerini varsayalım grevi sona erdirmek mümkün mü?
Ils veulent impliquer les meneurs dans une émeute pour les arrêter.
Hadi şaka yaptığını varsayalım.
Fais comme si c'était une blague.
Varsayalım bir ülke kuralları bir yana bıraktı.
Et si d'autres pays ne s'y pliaient pas?
Vaziyeti olduğu gibi bıraktığımızı varsayalım.
Imaginez la situation si on le laisse agir.
Bütün zamanını kapı yaparak geçirdiğini varsayalım.
Disons que tu installes des portes tous les jours.
Ama biz onu kızarmış kuzu varsayalım, hala yün örmeye devam edecek misin?
Imagine que nous ayons un agneau rôti, continuerais-tu à voir la laine?
Bizde olduklarını varsayalım.
Partons du principe qu'il y en a.
Ama biz kasabanın Alman askerleriyle dolu olduğunu varsayalım.
Maintenant, partons du principe que le coin est bourré de Boches.
Varsayalım bunlar doğru.
Supposons que tout ça soit vrai.
Ama varsayalım bir parçasını almaktan vazgeçtim ve senin işe ortak olmaya karar verdim.
Mais suppose que je sois prêt à en renoncer à une partie... pour à la place, avoir une part dans ton affaire.
Varsayalım kazara yakalandın.
Suppose que tu sois pris.
Bernard'ın bana, sizin iddia ettiğiniz gibi güvendiğini varsayalım bu durumda bana söylediği hiç bir şeyi açıklamazdım.
Admettons que Bernard m'ait dit quelque chose. Croyez-vous que j'irais le raconter?
Varsayalım, güzelliğinize hayran kaldım.
Sans doute suis-je tombé sous votre charme
Ona mı? Marion'un okuyabildiğini varsayalım.
Vous supposez qu'elle sait lire.
Varsayalım... adamın biri bu eyeri satın aldı.
Supposons... qu'un homme achète cette selle.
Kalemin masadan yere düştüğünü varsayalım kalemi almak için eğiliyorum, ve işte yine yükseklik korkusu.
J'essaie de le ramasser L'acrophobie me reprend
Aella'nın senin sözünü affettiğini varsayalım.
Supposons qu'Aella vous libère de votre promesse.
Doktor, yabancı bir yerde yaralandığınızı varsayalım. Ve size kırmızı biber, pirinç ve maymun organları yediriyorlar.
Aimeriez-vous passer votre séjour dans un hôpital à manger des piments et du singe, comme ils le font?
Buraya döndüğünü ve André gibi olmadığını varsayalım.
Imaginez qu'il revienne ici. Et imaginez qu'il ne soit pas comme André.
Varsayalım ki, her çeşit hile, ahlaksızlık, ihanet ve baştan çıkarma için bir kadın yaratılmış olsun o tam bir insandır.
Si une femme semble née pour les égarements, les turpitudes, les trahisons, les bassesses et la débauche... c'est elle!
Tanrı benim gücümdür. Sıradan bir insanın, diyelim ki bir Cates veya bir Darwin'in, Tanrının kendilerine fısıldayabileceğini, Brady'nin aksini düşünmenin de kutsal olabileceğini düşünecek cesaretleri olduğunu varsayalım.
Supposez qu'un être humain plus modeste, un Cates ou un Darwin, ait l'audace de penser que Dieu Lui murmure sa parole et qu'une pensée "non bradyienne" puisse être sainte.
On dakika uyuduğumuzu varsayalım, sonra görev başına döneriz.
Dix minutes pour faire semblant de dormir, puis on revient au travail.
Bunun en iyi yol olduğunu varsayalım.
On parlait justement de toi.
Varsayalım, isteyen herkese solungaç nakli yaptınız.
Les branchies, vous voulez greffer à tout un chacun - admettons.
Varsayalım ki, geminiz sert denizlerde görev yapıyor.
Supposons que votre bâtiment affronte une mer houleuse. Les haubans sont couverts de glace.
- Varsayalım ki işe yaramadı?
- Et si ça ne suffit pas?
Varsayalım ki parmaklarını kırdım.
Je devrais vous passer les menottes.
Varsayalım ki feryad edip başımı omzuna koydum?
Et si je fonds en larmes sur votre épaule?