Yagmur translate French
7,014 parallel translation
- Peki ya şu Yağmur Adam zekası gibi bir şey varsa?
Et si il avait ce truc génial de Rain Man?
Sen Yağmur Adam'sın!
Tu es un Rain Man!
Tom, sen Yağmur Adam'sın!
Tom, tu es un Rain Man!
- Kâğıt sayan, kumarhane batıran Yağmur Adam!
Un compteur de cartes, un défonceur de casinos!
- Yağmur yağacak.
Je crois qu'il va pleuvoir.
O gün çok yağmur yağıyordu, değil mi?
n'est-ce pas?
Kemosabe'ye bağlayıp bir büyü fırlatmamı ve yağmur dansı yapmamı mı istiyorsunuz?
Vous voulez que je fasse le kemosabe, lance un sort, la danse de la pluie?
Buyur bakalım yağmur ya da kar ya da gökten düşebilecek her hangi, bir şey olması durumunda.
Voilà... en cas de pluie ou neige ou... quoi qu'il puisse tomber du ciel.
Haskell'daki fabrika yangını sıcaklık çok yüksekti, asbestos yağmur gibi yağıyordu.
Incendie d'usine à Haskell, grosses chaleurs, de l'amiante qui tombe comme de la neige.
- Yağmur mu başladı?
Il va pleuvoir?
- Yağmur beklenmiyordu.
C'était pas prévu.
# Tanrı bizim için iyidir # # ve Tanrı'ya bize ihtiyacımız # # olanları verdiği için şükürler olsun # # güneş, yağmur ve elma tohumları... #
Oh, le Seigneur est bon pour moi ainsi je remercie le Seigneur de me donner les choses dont j'ai besoin le soleil et la pluie et les graines de pommes...
İşte, kalemi al ve katlanabilir yağmur pançosunu etiketle.
Tiens, prends ton marqueur et marque son kway
Evet. Gerçek Yağmur Adam burada işte. Sizinle ilgilenecek.
Rain Man se chargera de vous.
Barbekü süresince yağmur yağsa da Empire Strikes Back'in diyaloglarını ezbere söylememize engel olmadı.
Même s'il a plu pendant le grand barbecue, ça n'a pas empêché Chad et moi de réciter "l'Empire contre attaque" par cœur.
Sağanak yağmur var.
Il pleut des cordes.
Büyük ihtimalle, geniş çaplı bir yağmur dansı hazırlıyor ve Los Angeles'ı feci şekilde su bastırıp denize dökmek istiyor.
Il prévoit sûrement une dance de la pluie élaborée pour asperger L.A. si fort qu'elle finira au fond de l'océan
Yağmur dansı yapacak ve şemsiye satarak paraya para demeyecek.
Il va faire une danse de la pluie et après se faire de l'argent en vendant ses parapluies mec.
Şiddetli yağmur neredeyse tüm protestocuları kaçırdı. Ama S.T.A.R. Labs CEO'su Harrison Wells, bu geceki fırtınanın parçacık hızlandırıcıyı hiçbir şekilde etkilemeyeceğini, onun sorunsuz bir şekilde çalıştığını temin etti.
Les pluies torrentielles ont conduit presque tous les manifestants à l'intérieur les laboratoires S.T.A.R. Le PDG Harrison Wells nous a assuré que la tempête de ce soir n'affectera en rien l'accélérateur, qui est en marche et fonctionne normalement.
Geçit törenine yağmur yağdırmak istememiştim.
Ca ne veut pas dire qu'il pleuvra sur ta parade.
O geceden sonra yağmur yağmadı.
Il a plu pour la dernière fois cette nuit-là.
Kötülük yağmur gibidir.
Le diable est arrivé.
Kötülük yağmur gibidir kaçıp gizlenmek olanaksız.
Il doit être initié. Cela peut encore être considéré comme de la clémence.
Su buharı yoğunlaşarak yüzeye yağmur olarak geri döndü.
L'eau évaporée s'est condensée et est retournée à la surface sous forme de pluie.
Bir hidrolojik dolaşım başladı ve takip eden milyonlarca yıl boyunca, buharlaşan su ve yağmur Dünya'nın kayalık yüzeyini erozyona uğrattı.
Un cycle hydrologique a été mis en marche et pendant des millions d'années, l'évaporation et la pluie ont érodé la surface rocheuse de la Terre.
Nisan ayında yağmur yağar diye korkuyorum.
J'ai peur qu'il pleuve en avril.
- Parapluie çünkü pluie yağmur demek.
Parapluie. Parce que "rain" veut dire pluie en français.
- Evet, yağmur tuhaflaştırdı.
La pluie rend ça bizarre.
Yağmur suyu mu?
C'est la pluie?
Yağmur, oyun kulubesini alıp götürmüş!
La pluie a détruit l'abri de jardin!
Bu çılgınlık. Bir mağazada et paketleme bölümüne gidip... "yağmur yağdırın" diyebileceğim.
Je vais juste, genre, aller dans un magasin de Meatpacking district ( quartier luxueux ) et etre juste genre "faite pleuvoir".
Nehir... nehir yağmur yüzünden taştı.
La rivière est sortie de son lit à cause des pluies.
İzlerini kaybettirmek için çöplerini her yağmur yağdığında, nehre döküyorlarmış.
Ils déjettent dans la rivière chaque fois qu'il pleut pour couvrir leur traces.
- Daha önce yağmur gördünüz, değil mi?
- Vous avez déjà vu de la pluie, non?
Fazla mesai peşinde değilim, efendim, palet kırılmış, paletleri kaldırıyorum, bu gece yağmur yağacak.
C'est pas ça le but, m'sieur. Y a un bris de palette. Il faut que je mette mes sacs à l'abri.
Geleneklerimize göre çocukları, havuzların olduğu yere, sadece çocuklara özel en ünlü açık büfemize ve dize kadar çikolatayla kaplı yağmur ormanlarına davet ediyoruz.
La tradition est d'inviter les enfants à la piscine, pour notre fameux buffet safari, accompagné d'une fontaine de chocolat de la forêt tropicale de 3 mètres de long!
Yağmur berekettir değil mi? Gerçek :
Un jour à casser son pépin, pas vrai?
Londralılar yağmur yağdığını 107 farklı şekilde belirtir.
Les Londoniens ont 107 façons de dire qu'il pleut.
Doğruyu söyleyebilirim ki Bayan Bird evin içine yağmur yağmaz.
C'est sûr, il ne pleuvra pas à l'intérieur.
Deli gibi yağmur yağıyor değil mi?
Quel temps de canard.
Şu ana kadar yağmur çiseledi, bardaktan boşalır gibi yağdı, gök yere indi.
Depuis, il a plu à verse, des cordes, à torrents et comme vache qui pisse.
Evde duş almaya ne gerek var, bu şehirde yeterince yağmur yağmıyor mu?
- Si! Il pleut pas assez? Faut en plus se mouiller dedans?
Nehre kadar peşinden gittik ama yağmur işimizi zorlaştırıyor.
Ses traces mènent à la rivière, c'est dur avec la pluie.
11 yaşındayım, annem dışarıda bir yerde babam da yukarıda çatıda yağmur borularını tamir ediyor.
J'ai 11 ans et maman est sortie. Papa est sur le toit, en train de réparer la gouttière.
Bu gece yağmur nedeniyle iptal ediyorum.
J'annule pour ce soir à cause de la pluie.
Yüzünde çizme boyasıyla, çamur ve yağmur içinde karnının üzerinde sürünürsün.
Du cirage sur ton visage, rampant sur ton ventre à travers la boue et la pluie.
Yağmur altında olmaz.
Je ne peux pas te parler sous la pluie.
Yağmur ormanı bu uçsuz bucaksız kıtanın merkezi.
La forêt tropicale humide, cœur même de ce vaste continent.
Yoğun güneş ışığı ve yağmur ile acımasızca büyüyor ve bu karman çorman ormanın dört bir yanını sayısız yaratığın gürültüsü dolduruyor.
Avec tant de soleil et de pluie, elle pousse inexorablement. Partout, dans la forêt enchevêtrée, le bruit d'innombrables créatures.
Bu ormanın bereketi yağmur ve güneşten geliyor.
Le soleil et la pluie ont créé cette forêt luxuriante.
Ama bir yerde az da olsa yağmur varsa su, o yerin bütün karakterini değiştirebilir.
Mais à la moindre pluie, même minime, la nature de l'endroit change radicalement.