Yasamak translate French
11,571 parallel translation
Miami Sahilinde yaşamak için, beş yatak odalı bi'ev ve arabamla.
EMBRASSE-MOI AVANT DE DORMIR... à une vie à Miami Beach dans une grande maison avec une voiture.
Faturaları ödemek, hayatı yaşamak, ve buna benzer şeyler...
Ça sert à payer nos factures et des trucs...
Yani, babama söyledim Arlington'da Kendall ile yaşamak istedim, ve normal bi'işe girmek.
J'ai donc dit à mon père que je voulais vivre avec Kendall à Arlington et avoir un boulot normal.
Yaşamak zorundasın, kızım.
Tu dois vivre, ma fille.
Bu şekilde yaşamak zorunda değiliz.
Nous n'avons pas à vivre ainsi.
Ayrı yaşamak çözüm değil, tam tersi bir sorun.
Vivre séparément n'est pas une solution : c'est une menace.
O zamanlar bu bölgede kimse yaşamak istemiyordu.
Quand personne ne voulait vivre dans les environs.
- Ama ayrı yaşamak bize göre değil.
- Mais vivre séparément ça ne marchera pas pour nous.
Bulutlarda yaşamak nasıl bir duygu Katie?
C'est cool d'être une princesse?
Hayalim ise İsveç'te yaşamak.
M'installer en Suède.
Merak etme, sana da çok kızgınım ama şimdi ona olan kızgınlığımı yaşamak istiyorum.
- T'inquiètes, je suis énervé après toi. Mais pour l'instant, j'aimerais concentrer ma colère sur elle.
Bununla yaşamak nasıl bir çiledir hayal bile edemiyorum.
Je n'imagine pas l'épreuve de vivre avec ça.
Böylece 20 yıl sonra oğullarını bu savaşı tekrar yaşamak için kuzeye getirmeyeceksin. Çünkü Santa Anna, Arredondo'nun geçmişte yaptığı gibi nihai olarak bitirecek kadar erkek olacak.
Comme ça dans 20 ans, tu n'auras pas à mener tes fils dans le nord pour mener cette guerre à nouveau, car Santa Anna, comme Arredondo avant lui, n'a pas eu le courage de la gagner une fois pour toute.
- Benimle yaşamak istemiyor musun?
Tu ne veux pas vivre avec moi?
Hobinin içinde yaşamak gibiydi.
C'était comme vivre sa passion.
Dürüstçe yaşamak o kadar da zor değimiş değil mi?
Il n'est pas si difficile de vivre une vie plus honnête?
Yoksa Radish Underground gibi mi yaşamak istiyorsunuz?
Ou tu préfères vivre comme un radis, à l'ombre?
Hiç duş almadan dondurma kamyonunda yaşamak?
Vivre dans un camion de glace? Ne jamais se doucher?
Amerikan rüyasını yaşamak için ülkenize geldim.
Je, je suis venu dans ce pays, pour vivre le rêve américain.
Tek isteğimiz, atalarımızın topraklarında huzur içinde yaşamak.
Tout ce que nous voulons c'est vivre sur les terres de nos pères en paix.
Yaşamak gibi.
Comme vivre.
Sanırım bu yüzden seninle yaşamak hiç sıkıcı değil.
Je suppose que c'est pourquoi vivre avec toi n'est jamais ennuyeux.
Vijay, ben bu tamir işini alarak sorun yaşamak istemiyorum.
Vijay, ne vous mettez pas dans les ennuis pour moi.
Burada yaşamak berbat bir şey.
Vivre ici, ça craint.
Sensiz yaşamak istemiyorum.
Je ne veux pas vivre sans toi.
Ben sensiz yaşayabilirim ama yaşamak istemiyorum.
Je peux vivre sans toi. Mais je ne veux pas.
Onsuz yaşayabilecek olmamız yaşamak zorunda olduğumuz anlamına gelmez.
Juste parce qu'on ne peut pas vivre sans quelque chose, ça ne signifie pas qu'on doive le faire.
Rüyayı yaşamak!
Je vis un rêve.
Bu hayatı istemememe rağmen böyle hissedeceğini bilerek yaşamak bana çok zor geldi.
Et même si je ne veux pas de cette vie, je ne pouvais pas supporter que tu penses ça.
Yaşamak istiyorsanız benimle gelin.
Suivez-moi si vous voulez vivre. Pitié, ne me dis pas que c'est un robot du futur.
Sırf bir çukurun içinde yaşıyorsun diye, hayvan gibi yaşamak zorunda değilsin.
C'est pas parce qu'il vit dans un puits, qu'il doit vivre comme un animal.
Ben de böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum.
Je ne veux pas vivre dans un monde comme ça.
- Dünya'da yaşamak için doğdum ben.
Je suis né pour vivre sur Terra.
Yaşamak istiyorsanız, koduğumun halkalarını takın.
Mettez les maudits colliers si vous voulez vivre. - On les porte en ce moment.
Abby, yaşamak için yaptığım şey bu.
Abby, c'est mon métier.
Gözde bir ablanın gölgesinde yaşamak kolay bir şey olmasa gerek.
Ce n'est pas facile de grandir dans l'ombre d'une grande soeur super-star.
Düşünsene. Alex dolu bir kampüste yaşamak üzereyim.
Penses-y, je vais vivre sur un campus plein d'Alex.
Claire halayla yaşamak istemiyorum!
Je ne veux pas vivre avec tante Claire!
Gerçekten böyle bir hayat mı yaşamak istiyorsun?
Vous voulez vraiment vivre ainsi?
Déjà vu yaşamak son derece doğal bir yan etki.
L'impression de déjà-vu en est le corollaire.
48 Eyalette Yaşamak gibi filmlere ihtiyacımız yok artık çünkü okulumuz teknolojiyle buluşuyor!
On n'a plus besoin de ces diapositives sur La vie dans ces 48 états, car l'école se tourne vers le digital!
Fantezimi yaşamak için...
♪ Vivre mon fantasme... ♪
Bu yaşamak istediğim dünyaydı ve sonsuza dek yaşayacağıma dair söz verdi.
C'était le monde dans lequel je voulais vivre. Et elle m'a promis que je pourrais, pour toujours.
Tristan olmadan bu hayatta yaşamak kolaymış gibi davranıyorum ama gayet zordu.
Je fais comme si je peux vivre dans un monde sans Tristan, mais c'est... Ça a été difficile.
Kim sonsuza kadar yaşamak ister ki zaten?
Qui veut vivre pour toujours, de toute façon?
Bob Durst'ün sırf öldürme heyacanını yaşamak için cinayet işleyecek biri olduğunu düşünmüyorum.
Je ne pense pas que Bob Durst soit le genre d'homme à tuer pour le plaisir de tuer.
Yaşamak için her şeye sahipti... ama ortadan kayboldu.
Elle avait tout ce qu'elle pouvait avoir, et pourtant, elle a disparu.
Yaşamak istiyorsanız benimle gelin.
Venez avec moi si vous voulez vivre.
Bir dâhiyle birlikte yaşamak harika bir şey.
C'est génial de vivre avec un génie.
Yoksa tekrar gelmem gerekir. Ve hamilelikte böyle stres yaşamak istemezsiniz.
Sinon, je devrais venir à nouveau et vous voulez éviter ce genre de stress... étant enceinte.
Yaşamak mı yoksa ölmek mi istediğine karar vermelisin.
Tu dois décider qui vis, qui meurt.