Yaşama translate French
2,523 parallel translation
Söylesene, Bunny,... ölümden sonra yaşama inanıyor musun?
Dis-moi, Bunny. Tu crois à la vie après la mort?
"Yaşama duyulan isteksizlik ızdıraptan daha tehlikelidir."
"Il est une langueur de la vie " Plus imminente que la douleur
Her insan eziyetten uzak bir şekilde özgürce yaşama hakkına sahiptir.
Que tout être humain a le droit inaliénable de vivre sans être persécuté.
-... yaşama hakkı vardır. - Bizim banyoya gitmemiz gerek. Ve birazcık, çiş-çiş yapmalıyız.
On doit aller faire un petit pipi.
Umarım kendine hayallerini yaşama şansını tanırsın.
J'espère que tu accepteras cette chance de vivre ton rêve.
Sen dönene kadar her şeyi ben hallederim. Bize hayallerimizi yaşama şansını tanıdın.
Je m'occupe de tout jusqu'à ton retour.
Ve şimdi gidip hayallerini yaşama sırası sende.
Tu nous as donné la chance de vivre nos rêves, maintenant c'est ton tour d'aller vivre les tiens.
Rolling Stone'da, Afrikalı Çocuk'un, kıtlık ve savaştan sonra Afrika'daki yaşama en büyük zararı veren üçüncü şey olduğunu okudum.
J'ai lu dans Rolling Stone qu'Enfant africain arrivait au troisième rang, après la famine et la guerre, des pires choses qui soient arrivées à l'Afrique.
O üçü, İsrail'in en korkunç kabusunu, en büyük acısını yeniden yaşama cesaretini gösterdiler.
Ces trois personnes ont osé pénétrer dans le plus grand cauchemar d'Israël, dans sa plus grande souffrance.
Kendini daha sağlıklı bir yaşama adaması, onu kalp hastalıklarından, kanserden, ruhsal bozukluklardan, şeker hastalığından, ve hatta sakatlanmalardan bile koruyacaktır.
Il ne boit plus de thà © ni de cafà ©, et n'achà ¨ te plus de produits tout prà © parà © s ou cuisinà © s. Ce qu'il fait l'aidera sur le long terme à à © viter les maladies cardiaques, les cancers, les maladies mentales, le diabà ¨ te, et tout un tas d'autres affections, parce qu'il s'est rangà © à une vie plus saine,
Gözyaşlarımız kızgınlığı yansıtırsa... Tanrı katında, hemen anlayamadığımız şeyler... bu gözyaşları yaşama zarar verecek, Bizimle birlikte olmayanlara da zarar verecek.
Mais lors que les larmes reflètent la révolte... devant le dessein de Dieu, des choses qui ne sont pas comprises sur le moment, ces larmes blessent les désincarnés autant que les incarnés.
Çok sevdiğim balıkçılıkla aramda hiç bir engel olmayan yeni bir yaşama doğru.
et vers une nouvelle vie sans obstacles entre moi et l'art de la pêche.
O an anladım ki olaylara, yaşama ve dünyaya çok farklı bir açıdan bakıyordun ki bu benim de her zaman sahip olmak istediğim bir bakış açısıydı.
Je savais que tu voyais les choses et la vie et le monde exactement comme j'essaye de voir les choses.
Bildiğiniz gibi, Pompe çocuklar için verilen yaşama süresini geçti bile.
Vous le savez, elle avait dépassé l'espérance de vie des enfants atteints.
Yok, yaşama dürtüsü.
C'est de la survie.
Yaşama hakkı olan hayatı yarıda kesildi... Ve birileri adalete teslim edilmeli... Ve birileri bu suçtan cezalandırılmalı.
Da vie a été interrompue avant qu'elle ait la chance de la vivre... et quelqu'un doit être traîné en justice... et quelqu'un devrait être puni pour ce crime.
Bu jürinin bir üyesi olarak... En olağanüstü durumlar dışında alınmaması... gereken tanrının vermiş olduğu yaşama hakkımız... olan hayat hakkında karar vermek için... adalet sisteminin bir parçası durumundasınız.
Mais comme membres de ce jury... vous faites partie d'un système de justice... qui affirme que la vie est précieuse... un don de Dieu qui ne devrait pas être retiré... sauf dans les circonstances les plus extraordinaires.
Ya da benim yaşama nedenimi.
Sinon ma raison de vivre.
Tanrım ; vaftiz olarak sonsuz yaşama kavuşan Agnes'in
Elle a gardé la promesse de vie éternelle de son baptême.
Her iki alemde de yaşıyor olmamız meraktan ya da belki de eşsiz olmamızdan kaynaklanmaktadır. Spiritüel ve fiziksel deneyim yaşama kabiliyetine sahibiz.
Une curiosité, peut-être le caractère unique des êtres humains c'est que nous vivons dans deux mondes nous avons la capacité d'avoir des expériences spirituelles, et nous avons la capacité d'avoir une expérience physique.
İyi bir yaşama. - Evet.
Aux bons moments.
Sizin ona olan yakınlığınızı düşünürsek diğer yaşama geçtiğine göre hala size ihtiyacı olmalı.
Puisque vous étiez si proche de lui, comment peut-il partir dans l'au-delà sans vous?
Beni en çok yaşama bağlayan şeylerdi.
je ne me suis jamais senti aussi vivant.
Ben ölüme değil, yaşama atlamışım.
Je n'ai pas vu ma vie passée défiler. J'ai vu ma vie future.
Yalnız yaşama tarafından?
Pourquoi vous vivez seul?
Rüzgarlar, bulutun Dünya'ya bakan yüzünde kase şeklinde büyük çukurlar oluşturur böylece Hubble'a ve bize yıldızların içindeki gizemli yaşama bir pencere açıyor.
Ces vents ont creusé une gigantesque cavité en forme de cuvette tournée vers la Terre et offrant à Hubble ainsi qu'à nous, une fenêtre ouverte sur la vie secrète de ses étoiles.
Bende tekrar yaşama isteği uyandırdı.
À vouloir vivre.
İzleyicilerini, seni ekranda dipdiri gördükleri zaman yaşama arzusu dolmalarını istiyorsun demek.
Vous voulez qu'on voie la vie en vous regardant, pas la mort.
Orada yaşama ihtimalimize karşı mümkün olduğunca fazla araziyi kontrol etmemiz gerekiyor.
On devrait explorer le maximum si on doit y habiter.
Kendinizi Özgür Kılın. Yeni bir yaşama başlayın.
DEVENEZ LIBRE COMMENCEZ UNE NOUVELLE VIE
Kendinizi Özgür Kılın. Yeni bir yaşama başlayın.
COMMENCEZ UNE NOUVELLE VIE
Bu sizin yeni bir yaşama başlamak istediğinizi gösteriyor.
Cela signifie que vous êtes prêts pour un nouveau départ.
Üzüntümüzü gidermede bizlere yardım et, yaşama duyduğumuz saygının geri kazanılmasında bize güç ver, ve bu büyük kaybın bizlere sevginin gücünü anlatmasında yardımcı ol.
Aidez-nous à travers notre douleur qu'on pourrait être renforcée par un autre et que nous pourrions renouveler notre révérence pour la vie et que nous pourrions chérir le mystère de l'amour qui vient à nous dans notre courage de risquer sa perte même.
Yaşama şansına.
De vivre.
Yaşama hayat katan kan ve ettir.
Mais par le sang et la chair, symboles de la vie.
Sen ölürsen, benim de yaşama sebebim kalmaz.
Si tu perds, je n'aurai plus de raison de vivre.
Birçok yaşama malolsa da karşılığında yeni bir gelecek ve yeni bir umut kazanıldı.
Un avenir, et une chance apportes par de nombreux gens.
Başka hangi yaratık kendi yaşama ortamını yok eder ki?
Quelle autre créature détruit son propre habitat?
Yani, söylediğin şey bir şekilde burada yaşama devam edebilir miyiz?
Faire en sorte que nous puissions vivre ici?
Bu bebeğin normal bir hayat yaşama ihtimali ne sence?
Quelles chances aura ce bébé de connaître une vie normale?
Yaşama, özgürlük ve mutsuzluk hakkı var. Tıpkı hepimiz gibi.
Il a le droit de vivre libre et malheureux comme nous tous.
İnsanın burayı ardında bırakıp yeni bir yaşama başlamak isteyebileceğini anlamak çok mu zor?
C'est si dur de comprendre que quelqu'un puisse vouloir quitter cet endroit et recommencer?
- Eğer'yaşama amacı'dersen kendimi öldürürüm. - Kapat çeneni Miles, bu...
- Si tu dis raison d'êtreLa ferme Miles, c'est...
Sanırım yalnız yaşama konusunda ve kendi isteklerimi algılamakta iyi değilim.
J'imagine... que je ne sais pas être seul. Je dois découvrir mes propres besoins.
Vali Engler'ın eyalet yasama meclisinden bir yasak geçirmesi gerek.
Le gouverneur Engler doit faire évoluer la législation de l'état.
Michigan halkı ya da yasama meclisi Jack Kevorkian'a ya da hiçbir bireye asla eyaletimizde kimin yaşayıp öleceğine tek başına karar verme hakkını vermemiştir,
Jamais la population du Michigan ni la législature de l'état n'ont accordé à Jack Kevorkian, ni à quiconque, le droit de décider de qui doit vivre ou mourir dans notre état.
Yasama meclisini ve Yüksek Mahkemeyi görmezden gelip meydan okudunuz.
Vous avez ignoré et défié la législature et la Cour Suprême.
Benimle gelirsen yaşama umudun var.
Ils veulent t'attraper pour te tuer, moi je t'ai attrapé pour que tu vives!
Yaşama şansı Nil'e bağIıydı.
Chances de survie, nulle.
Yasama, ordu, yargı...
Tous, quels qu'ils soient.
- Kurşunu çıkarıp kanamayı durdurdum yani yaşama şansı var. - Yaşayacak mı?
Il vivra?