English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ Z ] / Zorladın

Zorladın translate French

1,403 parallel translation
Beni sen zorladın!
Tu m'y pousses!
Beni görevimi sona erdirmek ile ölmenize izin vermek arasında bir seçim yapmaya zorladınız.
Vous me forcez à choisir entre abandonner ma mission ou vous permettre de vivre.
Oh, sen zorladın beni.
Tu m'as piégé!
İlk doğan çocuğumu pazarlık olarak sunmaya zorladın. Kızımı.
Tu m'as obligée à céder ma première-née, ma fille.
Sana buraya gelmemen gerektiğini söyledim, fakat beni zorladın.
Je t'ai dit non. Tu m'as obligé.
Ray, ön tarafı çok zorladın.
Tu as mis trop de pression sur l'avant.
Onu yemeye zorladınız mı?
L'avez-vous encouragée à manger?
Onu zorladın.
Vous poussée.
Aynı zamanda onu terlik çalmak için de zorladın.
Tu l'as aussi forcé à échanger des sneakers.
Zorladın. "Jules, başvurularında harika görünecek, üye olmalısın."
"Ce sera un plus pour tes candidatures, tu devrais le faire."
- Onu zorladınız mı?
L'avez-vous poussé? Oui.
Yargıcı Griffith Park'a gitmeye zorladın. Onu vurdun. 2 kez. Oğlu çileden çıktı.
Vous avez obligé le juge à aller à Griffith Park, vous lui avez tiré dessus, deux fois.
Hatırlamıyorsun, çünkü dün akşam tüm o yaşananlardan sonra... bizi Nuttall'ın karşısındaki yeni bara gitmeye zorladın.
Non, parce qu'après toutes ces conneries hier soir, vous nous a fait arrêter au nouveau saloon en face de chez Nuttall.
Onu konuşmaya sen zorladın.
- Tu l'as forcé à choisir.
Beni o duruma zorladın.
Tu m'as coincé, Punky.
- Biraz fazla zorladınız doktor.
Un peu trop anglais, docteur.
Bunu yapmaya beni sen zorladın.
Vous m'avez obligé à en arriver là.
Seninle evlenmeye zorladın. - Öyle olmadı. - Her neyse.
C'est faux.
Uyarıma kulak vermemeyi seçtiniz. Beni zorladınız.
Elle détonera à exactement 13h30, heure locale.
Yani onu öpüşmeye sen mi zorladın?
Et tu penses l'avoir poussée à t'embrasser?
Karımın iğrenç emellerini ve deliliğinin seni yapmaya zorladığı şeyleri tetikleyecek hiç bir şey yapmadın sen.
Tu n'as pas motivé les indécences que ma femme a tenté de t'infliger.
Sorabjee'yi adını değiştirmeye zorladı. Çünkü afyon alıyordu.
Au lieu de cela, il a exigé de Sorabjee les noms des villages qui lui ont fourni l'opium.
Bunun benimle hiç ilgisi yok. Beni zorladı.
Je n'y suis pour rien, crétin!
Aptal değil, sadece salaksın, beni zorladı diyorum!
Pas conne, un peu idiote. J'étais forcé.
Yönetmen sınırları zorladığını söyledi.
Notre metteur en scène dit qu'il repousse les limites.
O ve diğer ikisi, arkadaşım Troy'un ilaçlarını çalmam için beni zorladı.
Lui et les deux autres m'ont forcé à voler la drogue de Troy.
Ve ayna, üç kadını öldürmesi için onu zorladı.
Et il en est arrivé à tuer ces trois femmes.
Ödeyeceğin bedel, müşterilerini girmeye zorladığın... o deliğe girmek olacak, anladın mı?
Le prix à payer est de connaître la même horreur que tu imposes à tes clients.
Babam boş yere haritasını çıkarmaya zorladı.
Papa m'a forcé à apprendre à lire les cartes topographiques.
Paul Raines'i feda etmeye zorladığın zaman bunu belirttin.
Vous me l'avez bien fait comprendre en me demandant de sacrifier Paul Raines.
Biliyorum, Jack. Paul Raines'in hayatını feda etmeye zorladığında bunun farkına vardım zaten.
Vous me l'avez déjà dit quand vous m'avez forcé à sacrifier la vie de Paul Raines.
Beni buna sen zorladın.
Vous m'avez fait faire ça.
Valance'ı adam akıllı zorladık ama adamı yine de Zarek'e bağlayamadık.
On a mis toute la pression sur Valance mais on n'a rien sur Zarek.
Aslında, Kocamın beni daha genç biri için terk etiğine ve boşanmaya zorladığına bakılırsa az bile yaptım.
En fait, c'est le moins que je pouvais faire, après que mon mari m'ait troquée contre une femme plus jeune et poussée au divorce.
Bu değişiklik, bu trajedi, gerçekten gözlerimi açmam için beni zorladı. ve hayatımın ne kadar yoldan çıkmış olduğunu görmemi.
Ce changement, cette tragédie, tout ça m'a forcé à ouvrir les yeux et à voir à quel point j'avais déraillé.
Sanırım ona senin beni zorladığını söyleyebilirdim.
Je suppose que je pourrais dire que vous vous êtes jeté sur moi.
Ama kendimi zorladım aynen senin barda oturan kötü kadına yaptığın gibi.
Mais je me suis forcé, comme tu l'as fait avec la méchante dame du bar.
Ben Peter Griffin, PTV'yi izliyorsunuz, favori şovlarınız doğal halleriyle karşınızda, kesilmemiş bütün seks, şiddet, küfür ve osturuklarıyla, aynen her aile içinde olduğu gibi, Archie'nin Jeffersonları taşınmaya zorladığı yer gibi.
Salut, je suis Peter Griffin. Et vous regardez PTV, où vous pourrez regarder vos émissions favorites comme la nature les a faites, avec du sexe, de la violence, des insultes et des pets réels.
Birinin onu zorladığını sanmıştım.
Je pensai que quelqu'un la forçait!
Fazla zorladığını söyleyebilirim.
Si j'peux me permettre, Vous êtes un peu arriviste.
... bütün Yıldız Savaşları filmlerinin önemsiz ayrıntılarını tartışıyor. Bu filmleri izlemeye beni sen zorladın.
Des milliers, non, des millions de gamins dans ton genre y ont des débats passionnés, non seulement sur cet épisode, mais sur toute la Guerre des étoiles.
Otel odasında O'na oral seks yaptırtmaya zorladığını söylüyor. Kesinlikle böyle bir şey olmadı.
Elle dit que tu l'as forcée à te tailler une pipe dans sa chambre.
Onu zorluyorum, onların beni zorladıgı gibi.
Je la pousse un peu, comme vous deux vous m'avez poussé.
- Zorladığımı fark etmemiştim.
Je n'ai pas réalisé que c'était le cas.
Kendini ne kadar zorladığını farkettiğini sanmıyorum.
Je ne crois pas que tu te rendes compte à quel point tu es dur avec toi-même.
Bakın. Zorladığım için bağışlayın, ama Matthew zaman aşımı sınırına yaklaşıyor.
Désolé de vous harceler, mais la date de poursuites expire bientôt pour Matthew.
Sen ifade verdiğinde, suçlamaları düşürecekler. Ayrıca beni itiraf etmeye zorladığını söyleyeceksin.
Ils vont abandonner les charges quand vous allez venir à la barre et admettre que vous avez forcé ma confession.
Birinin seni kendi adımlarından takip etmen için zorladığını sanmıyorum.
Je ne pense pas que quelqu'un t'ait poussé à suivre ses propres traces.
Gitmene izin vermeye niyetliydim ama köydeki meslektaşların beni zorladı.
Je suis désolée, John. Je m'apprêtais à vous laisser partir. Mais vos collègues au village m'ont forcé la main.
Eğer, hükümetin bizi inanmaya zorladığı gibi, 78. kat cehenneme dönmüş bir yer olsaydı, Palmer'ın oraya bu kadar yaklaşması mümkün olamazdı ve kesinlikle yangını söndürme olanağı da bulunamazdı.
Si au 78ème étage le feu faisait rage comme le gouvernement voudrait nous le faire croire, alors Palmer n'aurait pas été aussi loin que ça et n'aurait certainement pas pu l'éteindre.
Vücudumdaki neredeyse bütün kemikleri kırdım. Kendi kendimi göğsümden bıçakladım. 60 cm. kalınlığındaki demir çubukla boynumu zorladım.
Je me suis brisé tous les os du corps, je me suis poignardée, j'ai perforé mon cou avec une barre d'acier et je n'ai pas une égratignure.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]