Çıkış translate French
66,758 parallel translation
İran konusu çıkış takozunda sıkışıp kalmama neden olabilir.
Cette question avec l'Iran, Il pourrait me coincer dans les blocs de départ.
Resepsiyonun tek bildiği henüz çıkışını yaptırmadığı.
- Il n'a pas quitté l'hôtel.
Kürenin içerisinde çömel,... arkandaki çıkış kapağını kapat kolu sola doğru çevir. Sıkıca sola doğru. Kapanacaktır.
Entrez dans la cabine, fermez le hublot et tournez la poignée vers la gauche pour le bloquer.
Ayrıca hiç yoksa binlerce çıkış noktası var.
Et il y a littéralement des milliers de sorties.
Başka çıkış var mı?
Y a-t-il une autre sortie?
- Çatıda bir çıkış daha var.
Il y a une autre sortie sur le toit. Vas-y.
Çıkış merdivenine girdiler.
Ils viennent juste de prendre l'escalier de secours.
Ama daha kötüsü, bundan çıkış olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek.
Le pire... c'est de se dire qu'il n'y a peut-être aucune issue.
Bundan bir çıkış var mı?
Y a-t-il un moyen de s'en sortir?
Hattın çıkış yoluydum.
J'ai dépassé les bornes.
İtici başlıklarındaki çıkış borularından.
Les collecteurs dans les propulseurs.
Sen ve Sho çıkış noktalarını tarayıp her bir kompartmanı kilitleyin.
Toi et Sho allez aux extrémités et fermez les compartiments.
Karışık..
C'est compliqué.
Basın toplantısında bununla başa çıktık ama en iyi sen bilirsin.
On a géré à la conférence de presse.
Onlar benim kızım ve dadısı.
C'est ma fille et sa nounou.
Bunun can sıkıcı olduğunu biliyorum ama Müdür, Mossad'dan kurtulmak için iş birliği yapacağını umuyor.
Ecoutez, je sais que c'est un emmerdeur, but le Directeur espère que vous allez vous montrer coopétif. comme ça il n'aura plus le Mossad sur le dos.
Batı Şeria'ya yaptığın yolculuk hakkında seni sıkıştırdı, değil mi?
Ils t'ont cuisiné au sujet de ta visite En Cisjordanie, c'est ça?
Sayın yargıç, sonuç olarak Bayan Mathison kızının odasında dolu bir silahla uyuyakaldı.
L'essentiel, Votre Honneur, c'est que Mme Mathison s'est endormie dans la chambre de sa fille avec un revolver chargé.
İlk toplantımızda yanlış bir başlangıç yaptık. Bunun için tamamen kendimi suçluyorum.
On est partis du mauvais pied et c'est entièrement ma faute.
Hasta olan Franny değilmiş, evdeki başka bir kızmış.
Franny qui était malade en fin de compte. - C'était une autre fille.
Bundan biraz daha karışık.
C'est plus compliqué que cela.
Bu sıkıcı olmaya başladı Max.
Ça devient fatiguant, Max.
Sahte kıçın ters dönmüş.
Votre faux fessier s'est retourné.
Sonra Charlie vuruldu ve o zavallı kız ortaya çıktı.
Et quand Charlie s'est fait tirer dessus, et cette pauvre fille...
- Gümüşlerinizle birlikte kılıcınız da çalınmış Lordum.
Ton épée a été volée, seigneur, avec ton argent.
Dan'la vuruşup kılıç sanatınızı sınayın!
Frappez le danois! Testez votre art de l'épée!
Kıçıma sarılacak güzel güçlü bacaklar.
De bonnes jambes fortes... pour s'accrocher à mon cul.
Yanlış anlaşımla olduğundan eminim, ama kolunuzu arabanın kapısına vurarak ve bilerek kırdığınızı söyledi.
C'est sûrement un malentendu, mais... Il vous a vue claquer la portière sur votre bras, délibérément.
Yok, yok. Belgeseller sıkıcıdır.
Les documentaires sont ennuyeux.
Çünkü çok sıkıcısın!
- Parce que vous êtes barbant.
Kendini öldürmek için gayet şık bir yol bence.
C'est pourtant une élégante façon de se tuer.
Şık dediğin böyle olur.
Ça, c'est élégant.
Aslında, kahrolası kurtarıcımızın kayboluşu dışında bayağı bir havari kıtlığı da yaşıyoruz.
En fait, en plus de l'absence de notre Sauveur, on manque également d'apôtres.
DSD'yi arayıp, operasyonu engellediğin kısım bu mu?
C'est là que tu appelles le SD pour qu'on les arrête?
Bunun bir terör saldırısı olduğunu doğrulayamadık, ancak New York Şehri'ne doğru olan köprüler ve tüneller ulaşıma kapatıldı.
On ne peut pas confirmer que c'est un acte terroriste, mais les ponts et les tunnels vers New York ont été fermés.
Tek sıkıntı ise yaşadığın yeri bilmiyorum.
Le seul souci c'est... Je ne sais pas où tu habites.
Ulusal güvenliğin verilerinin kırılmasında özel drone kullanıcısı Neil Wiston müteahhit firmalarla ordu arasında CIA in test programının... üstesinden geldi.
À la suite du récent piratage informatique de la NSA, le pilote de drone contractuel Neil Wiston a procédé à une série de révélations sur les programmes secrets de la CIA qui brouillent les frontières entre opérateurs privés et force militaire.
Sıkışmış!
C'est enrayé.
İşte böyle tanıştık.
C'est là qu'on s'est rencontrées.
Burası benim cesarete ihtiyacım olan kısım.
C'est la partie où j'ai besoin de courage.
Peki, Bay Hoy, eğer siz kelle avcısı değilseniz, o zaman bu tabuttan çıkıp, şova gelmekle riske atıldınız.
M. Hoy, si vous n'êtes pas un chasseur de têtes du BPO, quitter votre cercueil pour venir à mon concert était très risqué.
Berlin'de işler biraz karışık.
C'est difficile pour moi à Berlin.
Kız kardeşim Teagan sayesinde.
Et c'est grâce à ma sœur Teagan.
İşte o anda kız kardeşim bana ailenin ne demek olduğunu öğretti.
C'est à ce moment-là... que ma sœur m'a appris le sens du mot "famille".
Ama hiçbir şey sonrasında olanla kıyaslanamaz.
Mais c'est rien comparé à ce qui s'est passé après.
Sadece şımarık olduğunu düşünüyorum. nankör, Bencil, kendinden merkezli anne çocuğu.
Pour moi, c'est un fils à maman ingrat, égoïste et égocentrique.
Sadece söylentiler, Muhtemelen bununla başlamış Aptal kız, siyah şafak.
Et c'est sans doute cette idiote qui les a lancées.
Gloria, sana saygım var falan da bu işten sıyrılmak için artık çok geç.
Gloria, respect et tout ça, mais... on a dépassé le stade où c'est "trop tard".
Çok tuhaf. Acıtmıyor ama çok sert sıkıyor.
C'est drôle, ça ne fait pas mal mais c'est assez fort.
Gidin. Çıkın buradan.
Allez, on s'en va.
Jane ve Martin gidip geldiğinde bazen işler karmaşık bir hal almış.
Regarde, parfois c'est compliqué quand Jane et Martin partent de Fillory.