Önemsiz şeyler translate French
156 parallel translation
Bu kadar önemsiz şeyler için sinirlenmek saçmalık.
Quelle idiotie de m'énerver pour une telle broutille.
Önemsiz şeyler.
Elles ne sont pas importantes.
Benim ilgimi çeken de Matmazel Brandon'un iletisindeki işte bu önemsiz şeyler.
C'est la futilité du message de Mlle Brandon qui me rend curieux.
- Bana önemsiz şeyler anlatma.
- Bagatelles!
- Önemsiz şeyler.
- Rien d'important.
Çünkü hiç kimse bir barda önemsiz şeyler anlatmaz.
C'est énorme, tout ça... parce qu'on ne vient pas dans un bar avec un problème anodin.
Hayatınızı bundan daha önemsiz şeyler için riske atmıyor musunuz sanki.
Bien sûr, on peut sacrifier des vies pour plus que ça.
Her ne kadar kazanmalarına engel olabilecek bir çok detay varsa da bunlar önemsiz şeyler ve bu gece Spor Kulübünde yarışmacıların onuruna düzenlenecek ziyafette görmezden gelinebilirler.
Un détail du règlement les en a empêchés. C'est bien regrettable, n'est-ce pas.. mais tout cela va s'oublier je pense, ce soir, au cours de la soirée... offerte aux concurrents au Sporting-Club...
Önemsiz şeyler.
Une chose qui n'a pas d'importance.
Önemsiz şeyler atıldı.
Remplie avec je sais pas quelle saleté.
İtalyanlaşmış bu muazzam köşkte, elbette yalnızca önemsiz şeyler alıkoyuyor beni.
Dans cette immense villa italianisante un rien sans doute.
Bunlar önemsiz şeyler.
Peu importe.
Bunlar anı eşyaları ama hepsi önemsiz şeyler, bütün değil, anlıyor musun?
Ce sont tous des souvenirs mais c'est secondaire, pas essentiel, si tu vois ce que je veux dire.
Bunlar önemsiz şeyler.
Ne vous inquiétez pas.
Bu kıza bazı önemsiz şeyler sormak için zamanım vardı ama cevaplar "evet efendim", "hayır efendim" ya da "bilmiyorum efendim" şeklindeydi.
J'ai eu le temps de lui poser plusieurs questions en apparence anodines, mais je n'ai eu droit pour toute réponse qu'à : "Oui, monsieur", "Non, monsieur" ou "Je ne sais pas, monsieur," comme si elle était une enfant.
Önemsiz şeyler, evinde terminal olması gibi.
De choses sans importance, comme... un terminal chez vous. Je n'étais pas inquiet.
İki avukatı önemsiz şeyler yüzünden barodan attılar.
Ces dernières semaines deux avocats ont été démis sur des charges modestes.
Tabii ki, normalde böyle önemsiz şeyler yapmam.
Bien sûr, habituellement, je ne fais rien d'aussi si banal.
Önemsiz şeyler bile büyük sorunlara dönüşüyor.
"La moindre chose " devient une montagne.
Susan Glaspell'in "Önemsiz Şeyler" i mesela.
Prenez Trifles de Susan Glaspell.
Sona gelene dek önemsiz şeyler.
Rien jusqu'à la fin.
- Önemsiz şeyler, evlat.
- Des vétilles, mon cher garçon.
Pekiyi, bunlardan bir iki tanesi, burada söylemeye bile utanacağım önemsiz şeyler.
Il y a deux points tellement banals que j'ai du mal à en parler.
Önemsiz şeyler. Sigorta işinde olduğunu söyledi.
De rien. ll m'a dit qu'il était dans les assurances.
Önemsiz şeyler hakkında bu kadar çok şey bilen bir adam ilk defa görüyorum.
J'admire les hommes qui en savent tant sur si peu.
Ancak bunların hepsi de beynin yanında önemsiz şeyler olarak kalır.
En fait, ils sont dérisoires par rapport à l'utilisation de la matière grise.
Burada bazı sorunlarımız var. Önemsiz şeyler için hattı meşgul etmek istemiyoruz.
On a un ennui, la ligne ne doit pas être encombrée.
Önemsiz şeyler.
Des choses insignifiantes.
Evet, ama önemsiz şeyler hakkında senli benli konuşabiliriz.
Si. On peut se tutoyer pour des choses futiles.
Dünyayı nefret yok edecek. Önemsiz şeyler.
Le monde est détruit par la haine, par la mesquinerie.
Bazı kişiler çok daha önemsiz şeyler yüzünden gözden kayboldu.
Certaines personnes ont disparu pour moins que cela.
- Önemsiz şeyler.
- De rien.
Şimdilik önemsiz şeyler yeterli. Hayır, hayır. bunu alacağım
Non, je vais trouver.
Bayanlar ve baylar, içinizde kalbi zayıf olanlar varsa... burayı terketmelerini öneririm, çünkü bu çok tehlikeli bir gösteri... önemsiz şeyler bile sorun çıkarabilir...
Permettez-moi de suggérer aux personnes émotives de quitter l'arène. Exercice si dangereux, que la moindre erreur...
- Aldırma sen. Önemsiz şeyler.
- Rien d'important.
Söylemek istediğim şu önemsiz şeyler, bence daha anlamlıydı önemli şeylerden.
Mais je voudrais vous dire... que ces petits riens ont plus compté pour moi que bien des... "quelque chose".
Bunlar önemsiz şeyler.
Ça n'a aucun intérêt.
İnsanlar hayatlarının farklı olmasını istediklerinde, her zaman en önemsiz şeyler yaparlar.
Quand les gens pensent à une vie differente, ils font toujours des changements radicaux.
Önemsiz şeyler yapmakta öyleyim.
Pour les petites choses.
- Önemsiz şeyler bunlar.
Je ne compte plus?
Önemsiz, küçük şeyler için beni hep azarlıyordu.
Elle me disputait toujours pour rien, des petites affaires insignifiantes.
Küçük bir şeyler olabilir. Önemsiz olduğunu düşündüğü bir şeyler.
Il pourrait y avoir quelques détails insignifiants, qu'il considérait comme sans importance.
Görüyorsunuz, onlar, ah... onlar şunun gibi önemsiz küçük şeyler.
Vous voyez... Ce sont ces petits détails qui me dérangent.
Konu edilmeyecek kadar önemsiz aslında : öncelikle hoşa gitmeyen şeyler yenmeli. Ayrıca çoğunlukla, bozulmuş yiyecekler birinci sınıf isale neden olur.
Inutile de faire ingérer au sujet des choses qu'il n'aime pas encore qu'il soit fréquent que les mets avariés produisent d'excellentes diarrhées.
Eminim, mezun olduğun o önemsiz kolejde böyle şeyler yapmamışsındır.
Tu t'en envoyais pas autant dans ta fac de ploucs.
Ama seni gitmekten alıkoyan milyonlarca önemsiz şey, gerçeklere odaklanmanı engelleyecek ve vakit geçirecek şeyler bulacaksın.
Mais tu trouveras un tas de choses qui te donneront envie de vivre, et qui te divertiront pour t'empêcher de penser à...
Bense önemsiz şeyler olduklarını düşünürdüm.
Je croyais que c'était trivial.
Önemsiz bir tren kazası bu. Carmen'de Williamsburg olayı hakkında ilginç şeyler var.
C'est un petit déraillement, et Carmen a de l'info sur Williamsburg.
Daha kaç tane mükemmel kadını önemsiz ve anlamsız şeyler için terkedeceksin? Bir saniye.
Combien de femmes vas-tu rejeter... pour des détails superficiels?
Orada, burada birkaç kişinin kulağına bir şeyler fısıldamış olabilirim. Önemsiz sınır savaşlarına girerek savunmamızı zayıflatmamız konusunda.
J'ai peut-être glissé un mot ou deux... pour ne pas affaiblir notre défense en engageant des guerres de frontières.
Herşey yolundayken, korkunç şeyler hayal ediyorum.... şimdiyse korkunç birşey oluyor ama bana önemsiz geliyor.
Quand tout va bien, j'imagine des choses terribles et maintenant que l'une d'entre elles arrive réellement, il me faut agir vite.