Almanlar translate Portuguese
2,645 parallel translation
İlk kez Almanlar tarafından 1941'de yakalanmıştı sonunda 1953 yılında Stalin öldükten sonra salıverildi.
Capturado pelos alemães em 1941, ele foi finalmente libertado apenas após a morte de Estaline em 1953.
Eski Auschwitz mahkumları hayatlarını yeniden kurmaya çalışırken kampta çalışan bazı Almanlar diğer Alman askerleriyle birlikte Britanya'ya vardı.
Enquanto os antigos presos de Auschwitz lutavam para reconstruir as suas vidas, alguns dos alemães que tinham trabalhado no campo chegavam à Inglaterra, em conjunto com outros membros das forças armadas alemãs.
"Almanlar için durum gittikçe zorlaşıyor."
As coisas estão ficando feias para os alemães.
"Buraya bir parlamenter olarak geldim." "Ben düşmanın temsilcisi değilim. Almanlar, müttefikler kadar benim de düşmanım."
Vim como emissário, mas não como emissário do inimigo.
Almanlar savaşı kaybediyordu.
Os alemães estavam perdendo a guerra.
"Almanlar, Yahudilerin her şeye gücünün yeteceğini..." "... ve dünyayı Yahudilerin yönettiğini söyleyip duruyorlardı. "
Os alemães insistiam que os judeus eram todo-poderosos, que os judeus governavam o mundo.
Bu sayede, Brand'in eşi Hansi, etkin bir Yahudi olan Rudolf Kasztner ile birlikte Almanların müttefiklerle müzakereye hazır olduğunu gösterecek bir jest yapması için Adolf Eichmann'a defalarca yalvardılar.
Assim, a esposa de Brand, Hansi, juntamente com Rudolf Kasztner, outro ativista judeu, conseguiu pedir repetidamente a Adolf Eichmann um gesto que mostrasse que os Nazis estavam dispostos a negociar com os Aliados.
"Almanlar çingene kampına kamyonlarla girdiler."
Os alemães tinham chegado em caminhões.
"Ve Polonyalılar beni tuttu." "Onlar da Almanların gelip içeriye bir el bombası atmasından korkuyorlardı."
Fui agarrado por prisioneiros polacos, que tinham medo que os alemães nos atirassem uma granada ou assim.
"Biz hayatta kaldık çünkü Ruslar Krakow tarafından ve aşağıdan geliyordu." "Almanlar paniğe kapılmıştı."
Sobrevivemos porque os russos se aproximavam, vindos de Cracóvia, e os alemães tinham entrado em pânico.
"Ve gittiğimiz her yerde..." "... Almanlar tek tek Sonderkommando olup olmadığımızı soruyor... "
Onde quer que fôssemos, os alemães nos perguntavam um a um se éramos do Sonderkommando.
Auschwitz'teki cinayetlerde suç ortağı olan Almanlar savaşın bitiminde bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerinin farkındaydı.
Os alemães envolvidos nos homicídios em Auschwitz sabiam que corriam riscos ainda maiores de serem alvos de vingança com o fim da guerra.
Auschwitz'e yeni atanan şantiye şefi Karl Bischoff ve SS mimarlarından Fritz Ertl, mevcut kampın 2 km. kadar kuzey batısındaki Almanların Birkenau diye adlandırdığı köyün yakınlarında konuşlandırılacak yepyeni bir kampın planları üzerinde çalışıyorlardı.
O recém-nomeado Chefe de Construções de Auschwitz, Karl Bischoff, e o arquitecto das SS, Fritz Ertl, estavam a trabalhar nos planos de um campo totalmente novo, que seria situado pouco mais de 2,4 quilómetros a Noroeste do já existente, no local de uma aldeia â qual os alemães chamavam Birkenau -
"Almanların, SS ve nezaretçilerin bize çektirdiği eziyet..." "... savaş esirlerine yaptıklarının yanında hafif kalırdı. "
A maneira como os alemães, os SS e os Capatazes, de entre os prisioneiros, atormentavam os prisioneiros de guerra... -
Yahudi karşıtı kuruntularla motive olan Almanlar, Yahudileri sistematik bir şekilde gaz ile öldürmek üzere ilk olarak Chelmno'daki bu tesisi yarattılar.
Motivados por ilusões anti-semitas do género, os alemães criaram aqui, em Chelmno, o primeiro processo sistemático de gaseamento de judeus em massa -
Ancak 1942 yılı başlarında, Almanlar ve Slovaklar arasında ihtilaf baş gösterdi.
Porém, no início de 1942, surgiram conflitos entre os alemães e os eslovacos -
Alman ırkından olanlar, zamanında evlerinden atılarak sürgün edilip, şimdi Auschwitz'de yaşıyor olan Almanlar'la beraber bu yeni şehirde yaşayabilirdi.
Os alemães étnicos passariam a viver aqui, com os habitantes da cidade expulsos dos seus lares e deportados -
Sovyet işgalinin başlamasından sonraki haftalarda Almanlar, 3 milyon Sovyet vatandaşını esir aldı.
Nas semanas que precederam a invasão da União Soviética, os alemães fizeram três milhões de prisioneiros soviéticos -
Almanlar doğuya doğru ilerledikçe, eziyeti çekenler Sovyet savaş esirleriyle sınırlı kalmadı. Sovyet Yahudileri de bundan nasibini aldı.
Não seriam só os prisioneiros de guerra soviéticos a sofrer com o avanco dos alemães para Leste, seriam também os judeus soviéticos -
Almanların Sovyetler Birliğini işgal ettiği ilk andan itibaren köy ve kasabalarda operasyonlar düzenleyen özel Nazi birlikleri birçok Yahudi erkeğini vurmuştu. Aralarında komünistler, yerel liderler ve askerlik çağına henüz gelmiş gençler de vardı.
Desde que os alemães invadiram a União Soviética, as unidades especiais nazis, que operavam no campo e cidade, alvejaram muitos judeus, incluindo comunistas, líderes comunitários e até os que estavam em idade de cumprir o serviço militar -
Auschwitz'in 2,5 km dışında Polonyalıların Brzezinka, Almanların ise Birkenau dedikleri bataklık alandaki bu bölgeye bir kamp yaptırarak daha da büyük bir kan gölüne nezaret etmek üzereydi.
Estava prestes a presidir a um banho de sangue ainda maior... - ... - construindo um campo aqui, nesta parcela de terreno pantanoso a 2,4 quilómetros da cidade de Auschwitz, num local a que os polacos chamavam Brzezinka e os alemães, Birkenau -
Beni uzak dağlara, Almanların terk ettiği kulübelere yol işçisi olmaya gönderdiler.
Mandaram-me ser um guia lá longe nas montanhas onde Alemães libertados abandonaram as suas casas de campo.
Bir gün gelecek, Führer, Bohemya'dan Karpatlar'a her yeri Almanların ayakları altına serecek.
O dia há-de chegar em que o Fuhrer libere qualquer Alemão das boémias da Forest.
Almanlar ve Çekler uzun yıllar boyunca burada yan yana yaşamış.
Alemães e Checos viveram lado a lado durante séculos.
Sonra da Almanlar savaşı kaybetmiş ve onlar da gitmek zorunda kalmış.
Os Alemães perderam a guerra e tiveram de abalar.
Münih antlaşmasına göre, nüfus çoğunluğunu Almanların oluşturduğu topraklar Almanya'ya katılacak ve Alman ordusu Çek sınır bölgelerine yerleştirilecektir.
O Pacto de Munique, decretou que qualquer território inabitado por maioria Alemã vai para o Reich, conduzindo à aceleração da ocupação Alemã das regiões fronteiriças Checas.
Bölgeye şimdi Almanlar yerleştirildi, Alman lider Adolf Hitler coşkulu bir şekilde karşılanıyor.
No território agora ocupado por Alemães, foi recebido com entusiasmo o Chanceler Adolf Hitler.
Prag çok güzel bir şehir. Bir gün gelecek, Führer, Bohemya'dan Karpatlar'a her yeri Almanların ayakları altına serecek.
Praga é uma linda cidade - O dia chegará em que o Fuhrer deliberará que todos os Alemães tenham de ir para Carpathians.
Bana söylediği, Almanların Slavlarla evlenmesinde sakınca olmadığı hatta uzun yıllardır halk arasında böyle bir şeye özlem duyulduğuydu.
Ela disse-me que os Reich Alemães queriam sangue Eslovenio. Que eles tentaram por dezenas de anos casar com ele.
Zaferden zafere koşan Almanlar geri çekilmeye başlamıştı.
O vitorioso avanço dos Alemães tornou-se numa vitoriosa retirada.
Almanların savaşı kaybettiğine şahit oldum.
Vi que os Alemães perderam a guerra.
Bu firarın gayesi, başka bir cephe açıp... hattın gerisindeki Almanları karıştırmak.
Odeio estas mudanças de última hora, mas acabaram-me de dizer. É demasiado arriscado para ti.
Almanlar...
Os Alemães...
Almanlar, muhteşem bir millet.
Grande povo, o alemão.
Baksana, Almanlar.
Olha. Alemães.
Almanlar, yanan çiftlikte sizin kimliğinizi buldu.
Os Alemães descobriram o seu passaporte na fazenda queimada.
Dümenci Maalderink, Almanlar orada olduğunu biliyor.
Timoneiro Maalderink, os alemães sabem que você esteve na vizinhança.
İki iki dört eder, Almanlar için de.
Um mais um são dois, mesmo para os Alemães.
Almanların yetki belgeleri Lahey polisine ulaşmış.
O relatório policial dos Alemães veio parar às mãos da polícia de Haia.
Almanlar her şeyi görür.
Os Alemães conseguem ver tudo.
Almanlar o zaman pek dikkat etmez.
Assim os Alemães não vão prestar atenção.
Almanların bize hep ihtiyacı var.
Os Alemães estão sempre a precisar de nós.
Tanrım, bu Almanlar bile kendilerine düşerse, bu işin sonuna ne demeli?
Se até o Alemães começam a lutar entre si, onde é que isto vai parar?
Biz Almanlar için çalıştık.
Nós trabalhámos para os Alemães.
- İşte, Almanların çok baskısı olmuş olmalı.
- Não sabemos a pressão em que ela estava. - Mesmo assim..
Bu Almanlar için şarkı bile söylemiş.
- Ela cantou para os Alemães.
Kendini bilmez bir Kanadalı... Almanlar Müntze'nin infazini yine de yerine getirebildiler.
Um idiota Canadiano permitiu que os Alemães cumprissem a sentença de morte.
Almanların ona dokunmasını istemiyorum.
Não quero que os Alemães lhe toquem.
- Hayır. Tanrıya şükür, Almanlar her şeyi 15 defa kopyalıyorlar.
Felizmente, os Alemães faziam sempre 15 cópias de tudo.
"Almanların bizi kandırıyor olma ihtimali vardı."
Era possível que os alemães estivessem apenas fazendo "bluff".
Ya da Almanların deyimiyle "gevsche bitte".
Caramba.