Bakıyor translate Portuguese
9,131 parallel translation
Jüri o konuya hala bakıyor.
O juri ainda analisa essa parte.
Eğer ben Şerif Hudson olsaydım maskenin kaybolduğu sırada baş şüphelinin nerede olduğuna bakıyor olurdum.
Se eu fosse o xerife Hudson, procuraria saber o paradeiro do suspeito principal por ocasião do desaparecimento da máscara.
Buna Kayıp Kişiler Birimi bakıyor.
O departamento das Pessoas Desaparecidas está a investigar esse caso.
- Sparrow'lara Dedektif Flynn bakıyor.
Os Sparrows pertencem ao detective Flynn.
- Dylan'la konuşalım. - Buna Suzuki bakıyor.
- O Suzuki lidera o interrogatório.
- Benim boşanmama o bakıyor, yani evet güveniyorum.
Ele está a tratar do meu divórcio. Sim, confio nele.
Olmaz, sana doğru bakıyor.
Não, ele está a olhar para ti.
İşte Führer. Denize bakıyor.
Ali está ele, o Führer, de olhos postos no mar.
Şu hâkim olacak karı da oturmuş bön bön suratlarına bakıyor!
E a matrona do tribunal só acena com a cabeça! E com a mais séria das expressões!
Almak istediğin bir şey var mı yoksa sadece bakıyor muyuz?
Existe alguma coisa que queira comprar ou só estamos a ver?
Şuradaki mala bakıyor musun sen hiç?
Andas a snifar o produto?
Gözlerin öyle bakıyor zaten.
Fizeste aquele olhar.
Nasıl bakıyor?
Qual olhar?
"Florida'da kötü şeyler yaptım" diye bakıyor.
O olhar de quem "fez asneira da grossa na Florida".
Nathan önce sağa, sonra sola bakıyor.
Nathan olha para a direita, para a esquerda.
Ortaya bakıyor, topu attı...
Olha para o meio e...
Ortaya bakıyor. Ve pas...
E é...
Bana bakıyor.
Está a olhar para mim.
Eminim koruyorsunuz, ama ayrıca eminim ki Haham Lev'de taşları topluyor, nerelere bakıyor olabilir?
Sei que está certo, mas também tenho a certeza que Rabbi Lev está a colecionar as pedras. Então... onde é que as poderia procurar?
Baksana, mal gibi bakıyor.
Está a olhar como um idiota.
Sen bir aynada kendine bakıyor musun Allah aşkına?
Já te viste ao espelho?
Natalie onun oğluna bakıyor.
A Natalie toma conta do filho dela.
Garcia kurbanların gittiği ortak dükkan olup olmadığına bakıyor.
A Garcia está a verificar se todas as nossas vítimas se cruzaram
Keith Doheny'nin ölümünden faydalanacak kişilere bakıyor.
Alguém vai beneficiar-se com a morte do Keith Doheny.
Maria başkalarının şeytanına bakıyor.
A Maria lida com os demónios de outras pessoas.
- Size kim bakıyor?
- Quem está a cuidar de vocês?
Marilyn bana dik dik bakıyor. İmdat! Konuşturacak beni.
A Marilyn também está a olhar para mim, por isso, socorro, vai fazer-me falar.
Tam içine bakıyor.
Está vidrada.
Jason bunun çaresine bakıyor, güven bana.
- O Jason está a tratar disso. Prometo-te.
Sapıklık davalarına o bakıyor.
Ela investiga casos de perseguição.
- Bebeğe senin bakıyor olman gerekmez mi?
Não devias estar a cuidar dela?
- Güneye bakıyor ve Pine Dağı'nın güneyindeki en iyi mavi çime sahip.
Exposição a Sul e a melhor erva a sul da Montanha Pine.
İnsanlar bana bakıyor.
- As pessoas estão a olhar para mim.
Cara çok Jennifer gibi, bakıyor görür Kieran, alışveriş merkezi gider. ve onu kapmak için karar / Cara Pete Corday oldu dışında, yüzden Clark ilk ondan kurtulmak almak zorunda kaldı.
O Kieran vai ao shopping, vê a Cara muito parecida como a Jennifer, e decide levá-la. Excepto que a Cara estava com o Pete Corday, então, o Clark teve que livrar-se dele primeiro.
Sloan ile konuşuyorum, takip edebiliriz diye CCTV kayıtlarına bakıyor.
Estou aqui com a Sloan para localizarmos pelas câmaras.
Konsey üyesi hatun her şeyin icabına bakıyor.
A Vereadora Faraldo está a tratar dos negócios.
Ben de aynada kendine çıplak bakıyor zannetmiştim.
Achei que era só se olhar nu no espelho.
- Elimden kayıyor bak.
Estou a escorregar.
Bak, hâlâ yaşıyor işte.
Vês? Ele está vivo.
Şerefsize bak, kendini Carl Icahn sanıyor.
O idiota acha que é o Carl Icahn.
Bak, açılıyor!
Olha, abriu!
Bak, bu cam tam olarak kapanmıyor.
Veja, esta janela está mal selada. Parte do gás teria escapado por aqui.
Sağına bakıp fırlatıyor.
Olha à direita e lança.
Bak, bu havlamıyor.
Este não ladra.
Bak, bu kadar mühim bir olayı yapıyor olmak yaşamak bu işte.
Ouve, fazer algo assim tão grande, isso é que é viver.
Geriye dönüp bakıldığında tam manasıyla kaçınılmaz olsa da kitabın sonundaki cinayetin gerçekleşmesi şaşırtıyor.
O homicídio no final desse livro parecia surpreendente durante o acontecimento e totalmente inevitável em retrospetiva.
- İcabına bakılıyor.
- Estamos a lidar com ela.
Bizim zombi zengini arıyor bak.
Chegou o nosso zombie corretor.
- Bence değer. Pekâlâ. Bak kız kardeşim evde aşçılık yapıyor.
Olha, a minha irmã é cozinheira da casa.
Bana bakın... benimle kalın, buna inanıyor musunuz?
Olhe para mim. Fique comigo. Você acredita?
1971'den sonrasına ait okul kaydı yok, Gertie Teyze'nin ölüm sertifikasına bakılırsa da 17 yaşından beri tek kalıyor.
Não tenho registos escolares sobre ele desde 1971, e se fizer as contas pelo atestado de óbito da tia Gertie, ele tem estado sozinho desde os 17 anos.