Bozuk translate Portuguese
4,981 parallel translation
Biz 5 yaşımızdayken Lafayette sokaklarında bozuk paralarla oyun oynardık.
Pois, bem... estávamos a brincar com tostões na Rua Lafayette, no Lower East Side, quando tínhamos cinco anos.
Ev sahii adına kiraları topluyorum ve bozuk tuvaletleri onarıyorum.
Eu recolho os alugueres e conserto as sanitas.
- Bozuk para gibi bir şey.
- Algum tipo de moeda.
- Bir Afgan bozuk parası.
É uma moeda do Afeganistão. Sim.
Şimdi kağıt paraya da alıştık tekrar bozuk para üzerinde sevişmek zor gelir.
Agora que fizemos amor sobre dinheiro de papel, vai ser bem difícil voltar às moedas.
Bunların hepsiyle bozuk para için mi uğraşacağız?
Vamos fazer isto por uns trocos?
2 milyon dolar değerindeki madeni para pek de bozuk para sayılmaz.
Dois milhões de dólares em moedas não são exactamente trocos.
Bana avuç avuç bozuk para atman da pek işe yaramayacaktır.
Então, atirar punhados de moedas não vai servir de muito.
Rangers maçı Boston Bruins'a kaptırdığı için kafam bozuk.
Estou furiosa porque os Rangers acabaram de perder com os Boston Bruins.
Saatin mi bozuk?
O teu relógio está estragado?
Sen ve ben, bir bozuk paranın iki yüzüyüz Caffrey. - Sen ve ben mi?
Tu e eu somos dois lados da mesma moeda, Caffrey.
Bir şekilde eski, paslı ve bozuk traktör canlanıp dün gece onu ezdi.
De algum modo aquele velho tractor avariado... ganhou vida e passou-lhe por cima na outra noite.
Geride kalıp bozuk olan şeyi düzelten bir adamsın demek olur.
O tipo de pessoa que fica e resolve o que não está bem.
Çünkü seni bozuk pilav gibi kapının önüne koydular.
Porque te descartaram como uma sandes fora de prazo.
Siz akıl sağlığı bozuk değilsiniz, Bayan Mills.
Você não é louca, Srta.
- -Bozuk tabir için üzgünüm--üstveriye bakarsak, burada ailesiyle hiç görüşmemiş.
Então, basta olhar para aos - perdoem o palavrão - metadados, ele não teve qualquer contacto com a sua família aqui.
Bu şey bozuk. Ne?
Esta coisa está avariada.
Onların sırtına bozuk bir sistemi yüklemek işlerinin yapı taşlarını sarsar ve güç bele yapmaya başlarlar. Belki de o bozuk sistem adamlarımın evlerine, ailelerine dönebilmesini sağlıyordur. Buna izin vermeyeceğim.
Sobrecarregá-los com um sistema que não funciona que retira o essencial, eles mal têm conseguido trabalhar, que pode impedir alguém do meu pessoal de voltar para a sua família, eu não vou permitir isso.
- Peki. - Ya makina bozuk ya da sen mükemmel durumdasın.
Ou a máquina está estragada, ou está numa forma física incrível.
- Sensörde bozuk bir bağlantı mı var?
- É mal contacto no sensor?
Değilse beyninde bozuk bağlantı vardır.
Se não, é mau contacto no cérebro.
Türünüzün bozuk bir biçimi.
Um modelo corrompido da tua espécie.
O ağzı bozuk ahmağı özleyeceğime eminim.
Sei que vou sentir a falta daquele palhaço desbocado.
Bize bozuk para numarasını yapsana.
Faça um truque para nós. Daqueles da moeda.
Artı yönü ise,... üçüncü sınıftayken yuttuğum bozuk para nihayet su yüzüne çıkacak.
Pelo lado positivo, tenho a certeza que a moeda que engoli no terceiro ano vai reaparecer.
Aaa bozuk param.
A minha moeda.
Cüzdanlar... ayrıca bozuk para çantaları.
Bolsas e carteiras para moedas...
Bilgisayarımız şu an bozuk durumda. 11 : 49 demek?
Uh, os nossos computadores estão desligados, neste momento, por isso...
Yabancı bir ineğin bozuk sütü ile.
Com o leite maculado de uma estranha.
20 gün sonra görevden alındı bir bozuk dışarı çağırmak için mahkemede yargıç.
Fui suspenso por 20 dias por desafiar um juiz corrupto no tribunal.
Sana, kayıplardaki bir anneden ağzı aşırı bozuk kıza bir şey sorabilir miyim?
Posso perguntar-te uma coisa de uma mãe ausente para uma filha um tanto abusiva?
Kim'in görüştüğü çocuklardan arasının bozuk olduğu var mıydı?
A Kim tinha algum problema com os rapazes que ela saía?
Eğer sana ekonomi hakkında soru sorarsa ona bizonların sarhoş olup bozuk elma yedikleri hikayeyi anlat. Gülümsemeyi unutma.
Lembre-se de sorrir.
Odamın termostatı bozuk.
O térmostato no meu quarto está avariado.
Hafıza kartı bozuk olmalı.
O cartão de memória está corrompido.
Onun da genleri bozuk, tıpkı senin gibi.
Ele tem genes defeituosos, assim como você.
Moralin bozuk olduğu için kenarda oturduğunu unuttun mu?
- Não jogas por estares triste.
Biraz moralin bozuk gibi.
Pareces estranha.
Söyle onlara ben onu hurda yığınına yollamadan önce şu bozuk buzdolabını yakamdan çekiversinler.
Mandem o frigorífico largar-me, ou eu mando-o para a sucata.
"Merdivenler islak. Hayir, bozuk. Evet, merdivenler bozuk."
AS ESCADAS ESTÃO MOLHADAS.
Alalım diye bozuk atıp duruyordun.
Porque intimidaste-nos mais ou menos por isso.
Bozuk bir yakıt tüpüne benziyor. Harika.
Parece que a bomba injectora avariou.
İşte burada! 1858 yılından bozuk bir kuruş!
Cá está... um penny de 1858!
Bu bozuk zaten abi.
Mas isto é troco!
Kime diyorum! Mikrofon bozuk.
Não está a funcionar!
Küçük kalbim bozuk para büyüklüğünde... ama içi merkez bankası gibi.
O meu coraçãozinho não é maior do que 25 cêntimos... mas está cheio como o Forte Knox.
Önemli değil, muhtemelen bozuk buzdolabı hikayemle seni sıktım.
Não, tudo bem, estava a maçá-lo com a história do frigorífico avariado.
Telsizleri bozuk.
O rádio deles está avariado.
Şimdi beni dinle, Levitz, bozuk ve kötü küçük adam.
Ouça-me, Levitz, seu homenzinho corrupto e mau.
Denge çarkı arızalı, itiş mekanizması bozuk.
O giroscópio não trabalha, o mecanismo de impulsão está partido.
Bozuk para arıyorum. Ufak paralar değil.
Não tenho moedas pequenas.