Flaş translate Portuguese
884 parallel translation
O flaş.
Aquele claräo.
Flaş Haber!
Extra!
BROADWAY PAPARAZZİ FLAŞ HABER!
BISBILHOTICES DA BROADWAY FLASH!
Fotoğrafçının flaşı patlayınca ödüm koptu.
Apanhei um susto de morte, quando o flash do fotógrafo disparou.
Onun döndüğünü görürsem flaş ampulü ile sinyal veririm.
Se o vir a voltar, faço sinal com uma lanterna.
Bak, işte şu gelen Flaş Smith.
Lá vem o "Flash" Smith.
Flaş haber :
Última notícia :
Batı basınının karasinekleri hemen onun başına üşüşüp sargılarını teker teker çıkarırken peş peşe flaş çakmaya başladılar.
Os "melgas" da imprensa ocidental reuniram-se todos à volta dele e bombardearam-no com os flashes enquanto ele tirava as ligaduras.
Flaş, tozun içindeki izleri ortaya çıkarmış.
O flash fez com que se sobressaíssem na poeira.
Kullandıkları flaş tozu yüzünden gözlerim kapalı çıkmış.
O magnésio que usam para tirar a foto fez-me ficar vesgo.
Ve ardından göz kamaştırıcı bir flaş!
E então houve aquele relâmpago que me cegou!
Onları Yankees hepsi aynıdır. Onlar bir flaş benzeri dönüyor.
Todos os nortistas são iguais, quando estão à rasca, fogem.
Ama fotoğrafçıları uyarmam gerekiyor, flaş kullanmayın.
Tenho que avisar os fotógrafos para não usarem o flash.
Korkarım sana flaş haberlerden de... bahsetmem gerekiyor, Taffy.
Lamento em ser a primeira... a informá-la, Taffy.
Flaş haber. Bir kaza oldu.
- Boletim oficial.
Flaş haber! Tilt servet dağıtıyor!
Extra, extra, estouro no pinball!
Flaş haber! Flaş haber!
Extra, extra, extra!
Flaş haber! Flaş haber!
Extra, extra!
Flaş! Okuyun! Tilt sihirbazının mucizevi iyileşmesi!
Leiam tudo acerca do Mago do Pinball numa cura milagrosa!
Okuyun! Flaş!
Leiam tudo EXTRA!
Şov dünyasından ibret dersleri, flaş, flaş!
... para mostrar o tempo, as lições e os personagens.
Bir x-ışınlı kameranın flaşını görebilirim.
Eu consigo ver o flash de uma câmara de raios-X.
- Röntgende flaş yok, Bay Newton.
- Não há flash num Raio-X.
Şimdi, flaş ışığı üzerinde yoğunlaşmanı istiyorum.
Agora, que te concentres no estroboscópio.
Flaş bir haberi ileteceğiz.
Estamos a transmitir... uma notícia special.
Ponpon kızını indirip Miller'la flaş bir haberi sunuver.
Larga o teu pó rapariga... e anuncia Miller e... a notícia special.
Flaş bir haber için "Dolu Dolu Müzik" yayınımıza ara veriyoruz.
Estamos interromper... a nossa transmissão de... "Toda a música" por uma... uma notícia special.
Önce Bob şu flaş haberi duymuş ve...
Nem imaginas o tem acontecido.
Bağlantı zayıflaşıyor.
O som está a ficar mais fraco,
Flaşın hazır mı?
Tem a sua lanterna pronta?
Şu flaşı ver.
Dê-me essa lanterna,
Galiba KABC onu vuranın yakalandığını flaş haber olarak geçti.
Soube que a KABC teve o exclusivo, quando apanharam o assassino.
Bu gecenin flaş haberi, Bufallo şehir merkezinde yangın.
A nossa notícia principal, incêndio assola a baixa de Buffalo.
- Flaş haber!
- Notícia de última hora!
- Harv, flaş haber yok.
- Harv, já não há notícia.
Şu flaş.
Esse flash.
Sana sıcak bir flaş haber vermiyorum.
Não disse isto para lhe dar um furo.
Flaş bombaları hazır olsun.
Conservem estas bombas à mão.
Şu ayak altında dolanıp suratına flaş patlatan asalak solucanları mı diyorsun?
Aqueles parasitas aos saltos com câmaras em riste?
Flaş yüzündendir.
Isso é por causa do flash.
O evin geçmişini düşünürsen... günün flaş haberi bu. Acaba bundan haberi var mı?
É a notícia do dia, tendo em conta o passado do local.
Size flaş bir haberim var.
Tenho uma noticia de última hora para ti.
Flaş beni kendime getirdi.
O flash despertou-me.
Evet, gülün, paylaçolar, gülün, ama flaş bir haberim var.
Vais aprender o valor de um dólar. Vais trabalhar comigo amanhã.
- Sakın flaşı kullanma!
- Não use o flash!
Flaş haber!
Noticia!
FLAŞ HABER
BOLETIM INFORMATIVO
Flaş haber!
Aleluia!
Flaş!
Extra!
Radyoda bir flaş haber duydum.
Qual é o problema?
Flas haberler hepsini veriyor.
Aquele placard diz tudo.