Günes translate Portuguese
11,489 parallel translation
Yemin ederim, ağzının orta yerine çakacağım meyhanede güneş gibi doğuvereceksin ha.
Juro por Deus que liberto a minha raiva de tal maneira que vão pelos ares.
Ona küçük bir güneş gözlüğü almalıyız.
Vamos ter que lhe arranjar uns óculos de sol.
Pizza Hut derdim ama gondoldan inmeme yardım ederken gördüğüm karın kaslarına dayanırsam sanırım Hut Güneş Gözlükleri'ndesin.
Diria pizza, mas com essa tua barriga definida que eu vi quando me ajudaste a sair da gôndola vou chutar... óculos de sol.
Sadece ben ve bol bol güneş ışığı.
Só eu e muito sol.
Ufak bir güneş esprisi.
Um pouco de humor de pala.
Güneş yüzüne vurup, nehrin sesini dinlerken sanki sıcak, güzel bir günde uykuya dalmışsın gibi.
Como se ela estivesse a dormir num maravilhoso dia, com o sol na sua cara, a ouvir o som do rio.
Güneş kremimi alayım.
Vou buscar o protetor solar.
Bak, güneş doğuyor.
Olha, o sol está a nascer.
Görecek bir şey yok, güneş ışığı.
Não há nada para ver aqui, raio de sol.
Tasarımım başarılı olunca gece gündüz fark etmeksizin güneş ışığının faydalarının tadını çıkarabileceğiz.
Se o o meu design fosse bem sucedido, todo o benefício à saúde mental da luz solar estaria disponível a qualquer hora do dia e da noite.
Milyonlarca güneş gezegenler ve hayatlar Sonsuzluk Eldiveni'nin gücüyle yok olacak.
Milhões de sóis, mundos e vidas apagados pelo poder da Manápula do Infinito.
İnsanların yürüdüğü yerde ellerini güneş ışığıyla birlikte kaldırmalısın.
Tens de levantar a cabeça e olhar para o sol.
Biz ona "Güneş" diyorduk çünkü çok parlak ve sarıydı.
Chamávamos-lhe "Sunny". Porque ela era amarela e brilhante.
Pekala, tahminimce sen Güneş'le flörtleşirken Mach çıkageldi bir anda.
Está bem, eu imaginava-te a namoriscar a Sunny, e o Mach apareceu.
Güneş'in beni farklı bir pencereden görmesini mi istemiştim?
Queria que a Sunny me visse numa luz diferente?
Güneş, Mona Simpson mı?
A Sunny é a Mona Simpson?
Yazın güneş şapkası, kışın yün şapka.
Chapéus de sol no Verão, chapéus de lã no Inverno.
Teotihuacan'daki Güneş Piramidi'nin merdivenlerinden çıkarken.
Aqui somos nós a subir as escadas da pirâmide do sol, em Teotihuacán.
♪ Güneş doğmuyor ♪
De não haver sol
Güneş seni öldürmez ama yine de uzak durulması gerek.
A luz do sol não te vai matar, mas deve ser evitada.
Güneş gözlüğüm orada kaldı.
Deixei lá os meus óculos de sol.
Güneş panellerini yerleştirdiğimde, vericiyi çalıştırabilirim.
Quando ligar os painéis solares, posso dar energia ao transmissor.
Diyelim ki güneş panelleri kısa devre yapmadan makinanın ısınmasını önledik, sonra ne olacak?
Assumindo que consigamos dar energia às ventoinhas, sem que os painéis solares se danifiquem, e depois?
Anlaşıldı. Şimdi kabloları sağlamlaştıracağız güneş panelini kontrol edeceğiz ve yanınıza döneceğiz.
Vamos verificar se estes cabos estão bem, verificar os painéis solares e voltarmos para ti.
O benim için güneş, ay ve diğer şeyler.
Ela é o sol, a lua e a outra coisa para mim.
Güneş gökyüzünde rahatken işe gitmen için hiçbir sebep yok.
Não há razão nenhuma para ires trabalhar antes do sol estar bem alto no céu.
Güneş diye yalvaracaksın.
Vais implorar por um pouco de sol.
Gri iş pantolonu, beyaz bir tişört, mavi bir kapüşonlu bir şapka ve güneş gözlüğü vardı.
Calças de treino cinzentas, t-shirt branca... camisola azul com capuz, boné e óculos de sol.
Los Angeles Polisi ve Hayvan Kontrol Hizmeti bu iki aslanı ancak güneş doğarken yakalayabildi.
A Polícia e o Serviço de Controlo de Animais perseguiram-nos quase até ao amanhecer, para os abater.
- Güneş panellerini kapatıyorlar.
Estão a cobrir os painéis solares.
En azından güneş paneli çalışıyor.
Pelo menos, os painéis solares está outra vez a funcionar.
Güneş! Cehennem gibi!
O sol!
Sokağa çıkınca normal gözlük güneş gözlüğü oluyor.
Vão de óculos normais a óculos de sol, quando sais para a rua.
- Çok iyi rüzgar ve güneş alan yerdesiniz.
Estamos numa zona perfeita para energia eólica e solar.
Ama Jarden'da güneş parlar...
Mas na cidade de Jarden O Sol brilhava mais
Ne? Hayır, öyle olmadı. Güneş gözümü almıştı.
- O sol atrapalhou-me.
Güneş gözlüğü takıyorsun.
- Estás a usar óculos escuros.
Afet durum planını tanker ve salların güneş enerjisi ve biyodizel ile tam teçhizat donatılması ve en az 6 ay yetecek miktarda erzak depolanması üzerine kurmuştum.
Concebi o plano resposta a desastres para incluir petroleiros e rebocadores totalmente equipados com energia solar e biocombustível, e com comida suficiente para 6 meses.
Peki ya Antarktika'daki güneş panelleri?
E os painéis solares na Antártida?
Tanrım, insanların güneş sistemimizdeki tek yaşanacak gezegene daha iyi bakacaklarını düşünürsün.
Nossa, a gente pensava que as pessoas tratavam melhor do único planeta habitável do sistema solar.
Güneş doğudan yükseliyor.
O sol nasce no leste.
Güneş panelleri.
Painéis solares.
Evet, evet. Benim evin yanındaki güneş panellerine yardım etmesini istemiştim.
Pedi-lhe para me dar uma mãozinha com painéis solares perto de minha casa.
İnsanlara taşınmalarını söyleyeceğim ve güneş enerjisi üzerinde çalışmaya başlayacağız.
Vou dizer às pessoas para avançarmos, e vamos... Começar a trabalhar no painel solar.
Güneş panelleri yerinde.
Os painéis solares estão no lugar.
Sonra toz bulutun ardında güneş gözlerden kaybolur. - En son ateş fırtınası gelir.
E depois uma nuvem de pó obscurecerá o sol e depois chegará a tempestade de fogo.
En azından güneş doğdu.
O sol está a nascer. Ao menos isso.
- Şu güneş mi?
Aquilo é o sol?
- Güneş bile görülmüyor.
Nem conseguimos ver o sol.
Jake, adam tas tamam bir dedektif. Tutup da senin güneş gözlüğü koreografinden etkilenecek değil.
Ele é um detetive condecorado, a tua coreografia não o impressionará.
Çift kapaklı güneş gözlüğümün üzerinde çift kapaklı güneş gözlüğüm var.
Tenho lentes que levantam nas minhas lentes que levantam.