Kalabalık translate Portuguese
3,986 parallel translation
Kalabalıktaki bütün kızlar altına yapıyordu.
Todas as raparigas se urinavam.
Sahnede şarkı söyleyen biriyseniz kalabalık içinde neler olduğunu anlamanız ve onları yönetmeniz gerekir.
Enquanto cantor que está a atuar, temos de estar em sintonia com o que passa no público.
Sanırım ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar arkamızda böyle bir kalabalık varken bizi hapse atamazlar.
Acho que na altura encarei isto como : " Podem tentar o que quiserem, não conseguirão nada porque tenho esta gente toda lá fora.
Kalabalık çılgına dönüyor.
A claque enlouquece!
- Üç kişi kalabalık olur dostum.
- Três é gente a mais.
Tehlikeli bir kalabalık.
É um público duro.
Kalabalık bugün bayağı ateşli.
Isto hoje está cheio.
Daha da kötüsü, eğer adamlarını iyi seçtiyse kalabalık içinde, onunkileri fark edemeyebiliriz.
O que é pior, se ele escolheu bem as pessoas, nunca vamos encontrar os seus homens no meio de tanta gente.
Sör Philip odanın çok kalabalık olacağından endişeleniyor.
Sir Philip pensa que o quarto ficaria muito cheio.
Bir de baktım ki Fiona'nın eski silah taciri dostlarından oluşan bir kalabalık geliyor.
Olho para cima, e vejo um bando de camaradas de armas da Fi.
Kalabalık her geçen gün azalıyor ve kocamın yönetimi karışmayı reddediyor.
A multidão diminui a cada dia, e a administração recusa-se a envolver-se.
Kızgın kalabalık!
Uma multidão em fúria!
Park alanı daha kalabalık.
O estacionamento ficou mais cheio.
Kalabalık bir ekipten kaçmanın yolu takipçilerinizin seçeneklerini sınırlamaktan geçer.
Para escapar de forças maiores, precisas de limitar as opções dos teus perseguidores.
Bu özel günde ne kadar kalabalık olursak o kadar eğlenceli olur.
Quanto mais, melhor, neste dia especial.
Kalabalık, halka açık bir yer istiyorum.
Vai ser num local público.
Bu kalabalık ikimizden biri parçalara ayrılıncaya kadar tatmin olmayacak.
A muiltidão não ficará satisfeito até um de nós ficar em peças.
Bayağı yüksek mevkili bir kalabalık.Keşke beni uyarsaydın.
É um grupo da alta classe. Podias-me ter avisado.
Kalabalık olduklarını gördüğünde.. .. büyük erkeklerin yavrulara saldırdığı da görülmüştür.
Mas, quando se sentem pressionados, os machos grandes podem atacar as crias.
Maske giymeye izin verildiği zaman burası gerçekten kalabalık oluyor.
Este sítio fica à pinha quando é permitido usar máscara.
Kalabalık buradan altı blok ötede.
A multidão está a seis quarteirões daqui.
Kalabalık buraya yaklaşırsa hemen bizi ara.
Se a multidão vier por aqui, ligue-nos. Venha.
Kalabalık bir kurt istiyor. Ben de onlara istediklerini vereceğim.
A multidão quer um lobo e vou dar-lhes um.
Kalabalıktı, sıcaklık boğuyordu ve bebeğim için duyduğum endişe ile bana işkence ediliyordu.
"Estava lotado, o calor era sufocante, " e eu sofria de preocupação com meu filho. "
Ancak kalabalık arasından seçemedim.
Mas não ia ser capaz de encontrar-te na multidão.
Ve öldürüp kalabalık bir yere atmış. Yaşı büyük biri için fazla fevri davranıyor.
Ele a matou e jogou o corpo em área de grande movimento.
Önce kalabalık olması lazım değil mi?
Isso precisava primeiro de uma multidão.
Ya da kıyafetini değiştirmiş ve kalabalıkta arazi olmuş da olabilir.
Ou atirou o seu disfarce e misturou-se na multidão.
Kalabalık olacağız demek...
Mais pessoas. Boa.
Çoğu zenci olan büyük bir kalabalık vardı.
Havia uma imensa multidão, totalmente negra.
Daha sonra kalabalık, Richmond'ın merkezine doğru 3,2 km'lik mesafeyi yürümeye başladı ve içerisindeki beyazların sayısı gittikçe artmaya başladı.
Quando o séquito começou a percorrer os 3,2 km até o centro de Richmond, gradativamente surgiam mais rostos brancos na multidão.
Burası fazlasıyla kalabalık.
Como é que tu sabias isso?
Çok kalabalık bir bölge.
É uma área pública.
Kalabalık bir sokakta bir kutunun içine bırakılmıştı.
Em uma caixa deixada numa rua movimentada.
Burası çok kalabalık.
Isto está cheio.
Size kalabalık önünde ; eğer kıçından sesler duymak istersen osurmamalısın gibi şeyler söylediği doğru mu?
É verdade que lhe disse, na frente da plateia, que se quisesse ouvir um rabo, teria peidado?
Burası epey kalabalık olmuş. Ama kızlarınız gayet iyi görünüyor. - Kızlarımız mı?
Está muito cheio aí dentro, mas as suas meninas...
Zaten ev yeterince kalabalık.
Já há gente a mais nesta casa.
Bizim ev bugünlerde çok kalabalık. Hiç yalnız kalamıyordum.
O nosso apartamento tem tanta gente que não consigo ter um minuto a sós.
O kalabalık, tehlikeli sahilde herkes aşırı meşguldü.
Toda a gente estava ocupada naquela costa apinhada e perigosa.
Kalabalık ona engel oluyor.
Mas não dá com essa multidão!
Duyan olursa ortalık kalabalık olur. İnsanlar imza ister, ne demek istediğimi anlıyor musun?
Se alguém ouvir, vão começar a fazer perguntas...
- Biraz kalabalık değil mi?
Isto É um pouco louco, não É? Isto é perfeito.
Ne kadar kalabalık o kadar eğlence.
Quantos mais, melhor.
- Yine de kalabalık olmak eğlencelidir.
- Quanto mais, melhor!
Kent meydanında bir kalabalık gördüm. Askerler Sırpları evlerinden çıkarıyordu.
E vejo uma multidão de pessoas na praça da cidade os soldados estavam a arrastar os sérvios das suas casas.
Bill Joe dibe vurduğunda, kalabalık etrafında toplandı ve son sözlerini merak etti...
Billy Joe caiu no chão, a multidão toda reunida... e afirmou nas suas palavras finais,
Evet, orası kalabalık.
Está cheio aqui.
Günümüzde bazı kızlar sırf güzel görünmek için kalabalığa karışmak istiyor.
Não acredito nos progressos que fez, tio.
Kalabalık.
A multidão...
- Kalabalığa tek bir mermi bile sıkılmasını istemiyorum.
- O rádio voltou. - Não atires na multidão.