Karısıyım translate Portuguese
715 parallel translation
Onun karısıyım.
Eu sou a mulher dele.
Ben karısıyım.
Fala a Sra. Charles.
Adım Lisette, Schumacher'in karısıyım.
- Senhora! Chamo-me Lisette, sou a senhora Schumacher.
Başka bir adamın karısıyım, beni seviyor ve ben de onu.
Sou a mulher de outro homem, que me ama. E eu amo-o.
Ben... ben Maxim'in karısıyım.
Sou a esposa de Maxim.
- Ben karısıyım, ne istiyorsunuz?
- Sou sua esposa, que deseja?
- Onun karısıyım.
- Sou mulher dele.
Bir ayyaşın karısıyım.
Sou mulher de um bêbado.
Karısıyım.
Sou mulher dele.
- Onun karısıyım.
- Eu sou a sua esposa.
Ben onun karısıyım, dulu değilim.
Sou mulher dele, não viúva.
Ben Profesörr Goetaborg'ün karısıyım.
Sou a esposa do professor Goetaborg.
Onun karısıyım.
Sou sua esposa.
Beş yıldır Dana Kaya'nın karısıyım.
Há cinco anos que sou mulher do Stone Calf.
Onun karısıyım.
Sou sua mulher.
Ona göre, ben hala Reuben'in karısıyım.
Para ele, continuo a mulher do Reuben.
Ben karısıyım.
Sou a esposa dele.
Teer'ın karısıyım.
Sou esposa de um Teer.
Adım Helen Cooper. Harry'nin karısıyım.
Chamo-me Helen Cooper, sou esposa do Harry.
Ben de bir fırıncı karısıyım.
Eu sou mulher de padeiro.
Bazıları "ben karısıyım" diyor.
Alguns só dizem que são esposas.
Ben karısıyım.
Sou a mulher dele.
- Senin adın, Socha mı? - Doğru, Socha... Ben onun karısıyım.
- Isso mesmo, Socha... e eu sou sua mulher.
Ben, sonuçta, Caesar'ın karısıyım.
Afinal de contas, sou a mulher de César.
O Cornelio ve ben de Rondine, Onun karısıyım.
Este é o Cornelio e eu sou Rondina, a sua mulher.
- Yzb. Sellinger, hangi odada? Ben karısıyım.
- Em que enfermaria está Sellinger?
Benimkini de yıkar mısın?
Lava-me as minhas?
Benim çoraplarımı yıkar mısınız?
Poderia lavar-me uns pares de meias?
Çantamı kaybetmiştim. Yanlışlıkla karınızınkini almış olmalıyım.
Eu perdi a minha mala, e peguei na da sua mulher por engano.
- Hepsini yıkar mısın, Frank?
- Pensas poder batê-los a todos, Frank?
Dün kafayı öyle bi'çekmişim ki benim karıyı ahıra kapayıp dişi domuzu alıp yollanmışım.
Ontem bebi tanto que fechei a minha mulher no quintal... e levei uma coça.
Sanırım yıldız tozlarıyla karışmış odun parçacıklarıda senin hamurunda var.
Acho que está a misturar alhos com bugalhos.
Bugün amcamla tartıştığımı gördün,... sonradan karışıklık çıkmaması için bu konuyu şimdi konuşmalıyız.
Você sabe, discuti isto com o tio hoje... e nós discutimos para evitar complicações depois.
Komutanın karısıyla buluşmak uğruna hapiste 20 yıl yatmayı göze alır mıydım?
A arriscar 20 anos na prisão por sair com a mulher do Capitäo?
Bon festivali ile yeni yılın bir karışımı gibi oldu.
Deixas-me tão contente!
İlk yıl sürümün yarısını kaybettim. İkinci yıl karımı kaybettim çünkü hiç su yoktu.
No primeiro ano perdi metade do meu gado... e no segundo ano, perdi a minha esposa porque não havia água.
Karım kapıyı açınca ışık odaya dolacak.
Quando ela a abrir, a luz entrará pela sala.
... yıkarım. Kasabanın en iyi ahçısıyım.
Sou uma das melhores cozinheiras em Three Points.
Sadece alnını yıkar mısın? Kolonya gibi bir şeyle.
Lave-lhe a cara com água-de-colónia, ou alguma coisa do género.
Eski günlerdeki gibi, sırtını yıkarım.
Como fazíamos dantes, eu esfrego-te as costas.
Ya uygulamakta olduğumuz ayrıcalık gözeten politikayı yıkarız... ya da Hıristiyan inancı şöyle dursun, modern hayatta bile yer almayan sınıfsal ve ırksal ayrımlarla çocuklarımızın... beyinlerini sakatlama riskine gireriz.
também quebramos a exclusividade que praticávamos e temos o risco de enchermos a cabeça de nossas crianças com preconceitos raciais e de classe que não têm lugar na vida moderna, muito menos nos dogmas do cristianismo.
Yıldız haritası çıkarışımızın üçüncü gününde, belirlenemeyen obje yolu kesti.
No terceiro dia de cartografia estelar, um objecto vedou-nos a passagem.
Bu bir karış acık eşekçe gülümsemeyi neye yormalıyım?
Que quer dizer esse teu sorriso idiota nessa cara de cavalo?
Yıkılınızdan karışırım
- Sim, vou-me daqui.
Sanırım 1938'li yıllardı. Karım saçlarını yaptırmış ve kuaförden dönüyormuş. Yolda bir polis yolunu çevirmiş.
Lembro-me que a minha ex-mulher, isto deve ter sido em 1938, voltou do cabeleireiro, onde foi fazer cachos no cabelo e um polícia mandou-a parar e disse-lhe que isso era sinal de decadência ocidental, não devia ter cachos no cabelo.
Çünkü hapishane dediğimiz işkence ortamları insanı harcayan bu mekanizma, bizi yani Fransa'yı hep inanıp varsaydığımız gibi aydınlık bir ülke olmaktan çıkarıp geri kalmış bir ülke durumuna düşürüyor!
Mas não é nada do que possamos orgulhar-nos. Os franceses não podemos estar orgulhosos deste instrumento de tortura, dessa guilhotina que nos assemelha mais a um país subdesenvolvido que à luz do mundo que pretendemos ser.
Yaptığımız bütün taş yapıtlar, resimler, yazılar birkaç yıl - belki de bin yıl - hayatta kalıyor, sonrasındaysa miladını doldurup... nihayetinde de toprağa karışıyorlar.
Os nossos trabalhos em pedra, pintura e impressão são sólidos por algumas décadas ou um milênio ou dois, mas tudo se parte, finalmente, e o minério desgasta-se na última cinza universal.
1 yıldan daha uzun bir süre önce, bayanı tanımamıştım henüz, karım sadece Hindistan'da yaşamaktan değil, benden de sıkıldığını açıkladı.
Há seis meses, quando não conhecia a Srta. Debenham minha esposa expressou seu tédio, de viver na Índia e comigo.
Karım da faturaları ödeyebilmek için çalışıp kıçını yırtıyor.
Enquanto minha mulher se rompe as costas para lhe pagar.
On yıllık evlilikten sona, Tiberius karısının sırtını görmekten memnun olur sanırdım.
Pensei que após 10 anos de casamento o Tibério ficaria feliz de vê-la pelas costas.
Duyguların, kafa karışıklığının ve yıkımın berbat bir karışımı.
Que mistura terrível de sentimentos, confusão e destruição.