Kutu translate Portuguese
5,007 parallel translation
Ve iki tane karton kutu buldum.
E encontrei duas caixas de cartão.
Üç tane quarnyx bataryası, yedi kutu Cotati tohumu.
3 baterias quarnix, 7 caixas de sementes.
Sana para versek, bu sorunumuzu halledebilir misin ya da kutu bira alabilir misin?
Se te dermos dinheiro ou assim, ajudas-nos a resolver este problema e compras-nos umas cervejas ou assim?
Buzdolabındaki kutu şarabı almaya gittim. Tadının musluk suyuna benzemesi garip geldi.
Fui à caixa do vinho que está no frigorífico, e é engraçado como aquele vinho sabe a água da torneira.
Kutu içecekler hiç iyi olmaz.
As coisas numa caixa nunca são muito boas.
Kargoyla gönderilemeyecek kadar değerli bu kutu.
Muito valioso para enviar.
- Milyonlar eder o zaman bu kutu ha?
- Algo assim deve valer milhões!
Bu sayede Harry de kızıyla tanışmış olur ve kutu da güvenli bir şekilde Penny'ye ulaşmış olur.
Assim, Harry conhece sua filha pessoalmente e terá certeza que a caixa chegue em segurança.
- Kutu nerede?
- Rapazes, onde está a caixa?
Milyar dolarlık buluşun olduğu kutu.
A caixa com a invenção de um bilhão dólares?
- Ben mi, kutu sendeydi.
- Eu? Estava contigo!
Sonra sen dedin ki... Evet, kutu bendeydi
Tens razão, estava comigo.
Bide, sana bi kutu getirdik.
E trouxemos a tua caixa.
Ve o kutu benim kocama ait.
E essa caixa pertence ao meu marido.
Büyük bir cam kutu!
Uma grande caixa de vidro!
Şöyle ki ; kırmızı bir kutu, kapımızın önünde duruyordu ve bir de kart vardı üstünde "Tebrikler" yazıyordu.
Estava numa caixa vermelha na entrada e tinha um cartão. Dizia : "Parabéns".
Haha, her metro durağında bir kutu enerji içeceği içerim.
DEIXAREI GATORADES EM CADA ESTAÇÃO DE METRO
Stannum Latince teneke kutu demek, teneke kutu gümüş kalaydan yapılır ve Stannum Vadisi'nde de bir gümüş madeni var.
Stannum é latim para estanho, que é um metal prateado... e há uma mina de estanho no Vale Stannum.
Bir kutu yaptığını sanıyordum.
Tu pensaste que estavas a construir uma caixa.
Kutu ve kapalı yerde kalma korkusu olanlardan ne yapacaklarını bilmeyen, bütün insanlara yardım ettin, bitmedi ve bunu biliyorsun.
O que tu e esta caixa fizeram por mim e a minha claustrofobia, por todas as pessoas que tu ajudaste, ainda não acabou, e tu sabes isso.
Bu maskeli kutu hastalarımız için çok özel bir deneyim.
A câmara é uma experiência muito particular para os nossos pacientes.
Kutu da sana yardımcı olacağım, Caylee.
Vou pedir para o Gage te ajudar a ir para o teu quarto, Caylee.
Bu kutu bu şekilde çalışmaya tasarlanmamıştı.
A câmara não foi projectada para trabalhar desta forma.
Bu kutu kurşun yaralarını iyileştirmiyor.
A câmara não cura feridas de bala.
Bu kutu ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Eu acho que isto é sobre a câmara.
Şimdi, Blake, Tüm seans böyunca kutu da kaldın, Kuvvetli birşey gördün mü?
Blake, durante a sessão na câmara, viste alguma coisa estranha?
Karıştırdığın her şeyi aynen yerine koymakta çok iyi bir iş çıkartmışsın ama o kutu aslında her zaman koyduğum yerin biraz solundaydı.
- Fizeste um óptimo trabalho ao pores tudo de volta no sítio. Excepto a caixa, que estava um pouco mais à esquerda de onde costumo pôr.
- Odanda çok fazla kutu var.
Há muitas caixas no teu quarto.
Kibriti de çaktığında kutu patlamış bir anda.
E quando acendeu o fósforo, o recipiente explodiu.
Hayır, senin sadece iddiaların ve bir kutu kasedin var.
Não, só tens boatos e uma caixa com gravações.
Kutu bira içip Adam Sandler filmleri seyrettim.
Bebi cerveja de lata enquanto via filmes do Adam Sandler.
Bulduğum her likörü içine atarım. - Sonra da üzerine birkaç kutu meyve suyu dökerim.
Atiro todas as bebidas que encontro para um balde e deito duas latas de sumo por cima.
Çok fazla kutu var, valizi göremiyorum bile.
- Tantas caixas! Nem vejo as malas.
Bir kutu da ondan ver.
Dá-me uma caixa.
Arkadaşıma da bir kutu 9 mm'lik ver.
E uma caixa de 9 milímetros para o meu amigo aqui.
Bu kutu yaygın olabilir ama o değil.
Esta lata poderá ser comum mas ele não.
Kutu içinde tohum yok ne demek? Tohum olmalı.
Que não há nenhuma semente na caixa?
BİR KUTU KOLADA ON KAŞIK ŞEKER VAR
1 REFRIGERANTE = 10 COLHERES DE CHÁ DE AÇÚCAR
Biliyorsun o kutu çok uzun zamandır kapalıydı.
Sabes que essa caixa está fechada à muito, muito tempo.
36 kalibrelik Colt Navy için üç kutu kağıt fişeğe ve bir sürahi viskiye ihtiyacım var.
Preciso de caixas de balas para uma Navy Colt 36 e de whisky.
Bir çift kutu kaldı.
Ainda me restam alguns frascos.
Bir kutu kibritle bir tarlanın ortasında durursan... saniyeler içinde yanına yüzlerce tavşan... toplayabilirsin.
Sabe, se estiver num campo com uma caixa de fósforos... pode chamar centenas de coelhos em segundos... assim.
Ya teklifime bir kutu da çilek ilave etsem?
E se juntarmos um fantástico frasco de compota de morango...
13 yaşında iken annemin bir kutu uyku ilacını çalıp 26 yaşındaki eski bir cankurtaranın penceresine tırmanmıştım. Gerçek anlamda aşık olmuştum.
Quando tinha 13 roubei umas coisas da minha mãe e subi uma janela de um salva-vidas de 26 anos com quem tive uma enorme paixão secreta.
Okumam gereken bir kutu dolusu senaryo var ve Profesör McGonagall ile Jane Austen hakkında kavga ettim.
e envolvi-me numa luta com a Professora McGonagall sobre a Jane Austen.
Orada ki şu küçük kutu direkt olarak bizim Netflix... iTunes, YouTube hesabımıza bağlanıyor.
Esta caixinha liga diretamente à nossa conta Netflix, ao nosso iTunes e ao nosso YouTube.
Bu kutu göründüğünden çok daha büyükmüş.
É um caixote que parece grande de mais.
"Xiang ze", "kutu" anlamına gelir, evet fakat "bao shen xiang ze" nin anlamı "kasa" demektir.
"Xiang ze" significa "caixa", mas "bao shen xiang ze" significa "cofre".
Bir kutu çikolataya altına yatabilir.
Aquela fodia-te por uma barra de chocolate.
Boyd, Hitler bir kutu çikolataya bizden biriyle sikişir mi?
Boyd, achas que o Hitler fodia connosco por uma barra de chocolate?
Bu büyük bir kutu.
Esta embalagem é das grandes.