Kısmet translate Portuguese
253 parallel translation
Hayır. Ne yapalım, kısmet.
É uma daquelas coisas.
Kısmet.
Se Deus assim quiser.
Olur da bir kısmet çıkarsa, evlenirim.
Se tiver oportunidade...
Dilerim kısmet ve zafer tolganızdan yana olur.
Que a Fortuna e a Vitória pousem sobre teu elmo!
İyi kısmet dediklerinizden.
Ele é o que vocês chamam "um bom partido".
Bu kısmet!
Isto é fortuna!
Sana bir kısmet var! O kısmet, benim!
Você tem uma hipótese, e essa hipótese sou eu!
Bu daha çok bir şans ve kısmet meselesi Majesteleri.
É uma questão de sorte, majestade.
Kendini güzeI Griselda'mıza uygun bir kısmet mi sanıyorsun?
E achas-te um pretendente adequado para a nossa bela Griselda?
Hiç hafif bir kayağı kullanmak kısmet olmadı. Kullanamıyorum.
Nunca me consegui habituar às pranchas leves.
- Kısmet olmasın?
- Um acaso?
- Kısmet filan değil, biliyorsun!
- Não foi um acaso, e sabe-lo bem!
Ya o kısmet Jade ise ve ben onu bırakdıysam?
E se a Jade for a mulher da minha vida e eu a deixar ir?
-... ailemizin utancı ve yüz karası oldunuz. - Ama baba, arabada bu doktor vardı... - Bana bir... kısmet verdi.
Mas papá, aquele doutor no carro a dar-me injecções.
Kısmet.
Karma, talvez.
Kısmet mi?
Kismet?
Kısmet meselesi.
Tenho todas.
Ve evet, kısmet Bardolph'un düşmanı, ona somurtuyor. Çünkü o bir ateşkesi çaldı ve asılmalıdır.
A fortuna é inimiga de Bardolfo e olha-o com desagrado... pois ele roubou o porta-paz e deve ser enforcado.
Ama sakinleşmek kısmet değilmiş.
Mas acalmar-me não fazia parte do jogo.
İyi bir kısmet diye düşünüyordu.
Na cabeça dela, ele era um óptimo partido.
Bizim yolumuz bir, Allah kısmet ederse.
Os nossos caminhos estão juntos, na companhia de Alá.
Kısmet üçüncü sefere.
À terceira é de vez...
Şu Joseph Donnelly çok yakışıklı bir kısmet.
Ele é um atrativo bonito, que Joseph Donnelly é.
Ama kısmet işte, kötülük gibi iyilikte var.
Mas a verdade pode ser tão bonita como cruel.
Kısmet işte.
É a minha sina.
Biliyor musun sanki kısmet gibiydi, ama değildi.
Sabes. Era como o destino. Mas sem ser.
Kısmet kuzeyde... "
A fortuna favorece o norte ".
- İyi kısmet buldun Mike.
Mike, que belo partido!
- Dwayne çok iyi bir kısmet.
- Que partido! Um médico! - Ele é tão inteligente.
Ona karşı koymak için elimden gelenin en iyisini yapıyordum ama yemekte, kısmet kurabiyeleri kaçınılmaz sonu tahmin etti.
Eu fazia força para resistir a ela... mas, no jantar, o biscoito da sorte previu a perdição.
Bay Bennet, daha önce size uğrayacaktı ama kısmet olmadı.
O Sr. Bennet ter-lhe-ia apresentado os nossos respeitos se não fosse...
"Ormandaki kısmet."
A força do destino na selva.
Her şey kısmet.
Há uma razão para as coisas acontecerem ou não.
Bu kısmet çıkmadan ne iş yapardın?
O que fazias antes de teres esta oportunidade?
Kısmet meselesi.
- É o destino!
Haklısın, bu bir kısmet. Artık orada yaşamıyorsun. Gittiğin için sağol, Anna.
Feito isto é tudo.
Eğer bu yaratıklardan birisini gemiye koyarsan, iyi kısmet için bir işarettir..
Se uma dessas criatura entrasse na sua nave era um sinal de boa sorte.
Kısmet!
É o destino! É o destino!
Baban yıllardır okul binasını yenilemek istiyordu ; ama çeşitli nedenlerden bir türlü kısmet olmadı.
Durante muitos anos o teu pai quis reconstruir a escola mas houve sempre razões que nos impediram de o fazer.
İlk randevun şey gibi olursa ne olur? Kısmet gibi?
E se o encontro parecer obra do destino?
Kısmet.
Destino.
Bu kısmet!
É o destino!
Kısmet mi?
Destino?
Kısmet!
Kismet!
Sana pahalı mücevherlerle dönerse kısmet demektir.
E se ele volta para ti com jóias muito caras é porque estava escrito.
Oraya zamanında yetişemedim ve her şey berbat oldu. Düşünüyorum da belki... Belki de bazı şeylerin olması kısmet değil.
Sabem, não consegui chegar a tempo à coisa, complicou-se tudo e penso que, talvez... talvez hajam coisas que estão destinadas a não acontecerem.
Biliyor musunuz, yabancıların gemisiyle millerce uzakta, ışık hızında eVrende yuVarlanmak her aileye kısmet olmaz.
nem todas as familias têm a oportunidade de viajar numa nave alienigéna... atingindo velocidades warp, a milhões de quilómetros de casa.
Sağ ol reis bey, dişim ağrıyor. Kısmet olursa önümüzde ki ay çektireceğim.
Irão arrancá-lo para o próximo mês, se Deus quiser.
Para, kısmet ve herşey!
Prestígio, fortuna e tudo!
Kısmet Philip.
São coisas que acontecem, Philip.
Savaşın getirdiği kısmet olmalı.
Tal é a fortuna da guerra.