Yandık translate Portuguese
461 parallel translation
Eğer bu sefer de onu yakalayamazsam, yandık.
Se não o apanho desta, estamos fritos.
Amma da sıkı mantığı var herifin. Ölçülü biçili konuşmamız gerekiyor, iki anlam kaydı mı yandık.
Temos de falar claro, ou este velhaco levar-nos-á de vencidos.
- Şimdi yandık işte.
- Haverá briga.
Kamyoneti park yerinde bıraktım, muhasebeci görürse yandık.
Mas, para ir mais rápido deixei o furgão no estacionamento. Como o vejo o contável, estou preparado!
- Yandık.
Vamos ser despedidos.
Biliyorsun, pasaportlarımızı görmek isterlerse yandık.
Se nos pedirem os passaportes estamos tramados.
Yandık.
Isso não é nada bom.
Yandık.
Isso não é bom.
Biz yandık demek.
Essa arruma-nos.
Şimdi yandık!
Estamos acabados.
- Bu kadar hasarla, yandık.
- Com tantos danos, acabou-se,
Yandık biz!
Estamos lixados!
Buda'nın merhametine kaldıysak, yandık!
Não podemos contar com a misericórdia de Buda.
Yandık o zaman.
Fracassámos.
- Kitapları basamazsak yandık.
- Sem este livro estamos tramados.
Paniğe kapılırsak, yandık.
Com pânico, morremos.
Bremen mi? Yandık.
Estamos mortos.
Sonra bu ışık yandı.
E esta luz acendeu-se.
Babanın ölümünde suçum olmadığını, bu ölüme benim ne yürekten yandığımı, apaçık göreceksin gün ışığını görür gibi.
Não sou culpado da sua morte, de que muito senti pesar, tão claro como o dia ficará a teus olhos.
Marta ve küçük kız feci şekilde yandılar.
A Marta ficou muito queimada. Ela e a miúda.
Vermont odunlarının çıtır çıtır yandığı güzel açık bir şömine var burada.
Uma bela lareira com toros de Vermont a arder bem!
Villası yandı, artık değersiz?
e a sua casa incendiada? Pior.
Kaza olduğu sırada da o açıdan trafik ışıklarının kırmızı yandığını görüyordun?
E também foi dessa posição, no momento em que ocorreu o acidente, que viu que o semáforo estava vermelho?
Génessier'nin kızı neden,.. ... yüzü yandı diye bunalıma girip,.. ... suya atlamadan önce,..
Por que haveria a filha de Génessier, mesmo desesperada por estar desfigurada sentir a necessidade de se despir em pleno inverno antes de se afogar?
Sindirella efsanesi kadınların kalplerine sadece hayal kırıklığı getirdi ve kocaları da bundan yandı.
A lenda da Cinderela só trouxe insatisfação às mulheres, e os maridos pagaram as favas.
Işık yandığında kabul etmedin.
Quando a luz brilhou, não a aceitaste.
Selam. Işıklarınızın yandığını gördüm, balık ister misiniz diye sorayım dedim.
Vi a luz acesa, pensei que talvez quisessem um pouco de peixe.
Burada ne yaptığını sanıyorsun? Görmüyor musun kırmızı ışığın yandığını! ?
- Que pensa que está a fazer não vê a luz vermelha ligada?
Her ışık yandığında yerimden sıçrasam, kendi kendimle konuşmaya başlardım.
Se saltasse sempre que a luz se acende, acabava a falar sozinho.
Kırmızı ışık yandığında, lütfen sırayla cevaplayın :
quando vir a luz vermelha acesa, responda por esta ordem :
Başka Warp 9 hızı isteme artık. Yıldızlara ulaşma gücümüz yandı.
E não me peça mais velocidade warp 9, Sr. Spock.
İnsanlar bir maymun savaşı yüzünden Dünyalarının bir yumurta gibi kırılıp kül oluncaya kadar yandığını bilmemeliler.
Os humanos não ficarão contentes de saber que o mundo deles vai explodir e ficar reduzido a cinzas por causa duma guerra entre símios.
ön ışık yandığı için, bulmak zor oldu.
Com a lâmpada da frente fundida não se vê nada.
Işık yandığını gördüğünde, Böyle... Mclntosh'a gitmelisin.
- Quando vires, que faz luz... assim... tens que juntar-te ao Mclntosh.
Diğer kıyafetleriniz yandı mı?
Todas as suas outras roupas pegaram fogo?
"Asker, işgal altındaki bir mevziden sadece altındaki zemin yandığı zaman ve kıyafetleri için için yanarken sürünerek çıkabiliyordu."
"Um soldado só saía a rastejar de uma posição ocupada quando o chão debaixo dele estivesse em fogo e a sua roupa em chamas."
Ardından yüzümün ve arkamın yandığını farkettim. Sağ tarafımda omzumdan belime kadar kesik vardı. Nehir kıyısına doğru süründüm ve oraya vardığımda yüzlerce bedenin nehre doğru kaydığını gördüm.
Quando reparei que tinha a cara e as costas queimadas, que tinha um corte que ia do ombro até à cintura, rastejei até à margem do rio e quando lá cheguei, vi centenas de corpos a boiar.
Bu da yandı, yıkıldı ve bataklığa gömüldü, bir tane daha yaptım
Esse ardeu, ruiu e afundou-se no pântano!
At arabası sürücüsü gelip, bize kulübemizin yandığını söylediğinde avludaydık.
Estávamos na corte quando a polícia veio nos avisar que nossa casa estava em chamas.
Göstergede kırmızı ışık yandı.
A luz do painel acendeu.
Yandık.
Deus meu.
Kırmızı ışık yandı.
Estamos a despressurizar.
Gidelim. Kediler, yeşil ışık yandı.
Tem luz verde, Tomcats.
CD çalar yandığında, tüm plakları aşağıya götürmek zorunda kaldık.
Quando o leitor de CDs avariou tivemos de trazer os discos para baixo.
- Birazcık canım yandı.
- Apenas me doeu por um minuto.
Araba sabıkalı artık, yandı, işi bitti.
Esquece o carro.
- Parmaklarım yandı, tırnağımı kırdım!
! Queimei os dedos e parti uma unha!
Ayaklarımdaki kıllar bile yandı.
Até queima os pêlos dos pés.
Yeşil ışık yandı!
Agora estão verdes!
Acele etmelisin, sigaranın 1 sentlik kısmı yandı.
Apressa-te que estás quase beata.
Neredeyse yandım, boğuldum ve balık yemine dönüyordum.
Desde que a conheci quase fui incinerado, afogado, alvejado e transformado em isco.