English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Y ] / Yaşama

Yaşama translate Portuguese

2,349 parallel translation
Yaşama giden yol açıldı.
A rota de sobrevivência está aberta.
eğer kısmi bir kesikse, ve tıbbi müdaheleye hemen erişebilirsen, yaşama şansın var.
Se é apenas um corte parcial, e tivesses acesso a pessoas com qualificações médicas, poderias ter uma hipótese.
Bu benim yaşama sebebim.
Esperei a vida toda por isto.
- Mutlu, verimli bir yaşama giden yol.
- O caminho para uma vida feliz e produtiva.
Bakalım inancınız mı yoksa yaşama isteğiniz mi daha ağır basacak.
Será a sua fé contra a sua vontade de viver.
Avrupa'da hızlı yaşama ve jet sosyeteye ayak uyduruyor..... artık pek ortak noktamız yok.
Que posso dizer... uma vida luxuosa e jactos para contornar a Europa não temos mais nada em comum.
Topraktan toprağa, küllerden küllere, tozdan toza, Rabbimiz İsa Mesih aracııığıyıa sonsuz yaşama dirileceği inancıyla, amin.
Terra à terra, cinza às cinzas, pó ao pó, na esperança segura e certa da Ressurreição para a vida eterna, por meio de Nosso Senhor Jesus Cristo, Ámen.
Evlat bu seni hayal kırıklıklarıyla dolu bir yaşama sürükler.
Filho, isso leva a uma vida de decepções.
Bugün yeni bi yaşama başlamalıyım.
Tenho toda uma vida nova para começar.
Yaşama isteğinin olması, senin insan olmadığın anlamına gelmez.
O desejo de viver não significa que não tenha humanidade.
¶ Çünkü artık Büyücünün kendisi için yaşama vakti geldi. ¶
# Porque agora é a hora # # De Magia e mais Magia #
Bu ülke bize yaşama hakkı verdi.
Este país deu-nos uma vida.
Sadece hayvansı yaşama içgüdüsü kalır.
Apenas a sobrevivência.
Beni bırakıp, arkadaşlarıyla yeni bir yaşama başladı.
Ele fugiu com os amigos para começar uma nova vida sem mim.
"Yaşama duyulan isteksizlik ızdıraptan daha tehlikelidir."
"Existe uma languidez na vida " mais eminente que a dor.
Yıllar önce ölmesi gereken bir hastaya kanser, Cylonlar ve kendi inatçılığına rağmen yaşama fırsatı sundunuz.
Pegou numa paciente, que devia ter morrido há anos, e deu-lhe uma oportunidade, apesar do cancro, e dos Cylons, e da sua natureza teimosa.
Peki bir manastırdaki günlük yaşama dayanabileceğine inanıyor musun?
E acreditas que podes suportar a vida diária de um convento?
Yaşama duygumu uyandırmak mı istiyorsun?
Devolver-me a vontade de viver?
Sen ve orospun bu günahı kabul... edip devam ediyorsunuz yaşama öyle mi?
Aceitam o pecado em sua vida. - Voce e sua prostituta.
Her insan eziyetten uzak bir şekilde özgürce yaşama hakkına sahiptir.
Que cada ser humano... tem o direito inalienável de viver livre de perseguição.
Ama belki de bildiklerinizle onu... yaşama döndürebilirsiniz?
Mas... Justamente... Penso que com o conhecimento que possui, creio que talvez... tentar de a... trazer à vida?
Bu kızcağızı yaşama döndürebilirsin belki. Etrafındaki bunca sevgiden faydalansın.
Vê se pode devolver um pouco de vida a esta rapariga, para que possa aproveitar todo este amor por ela.
Onu öldürmenizi değil yaşama döndürmenizi istemiştim!
Eu pedi-lhe para a curar, não para a matar, você, seu monte de ossos.
Umarım kendine hayallerini yaşama şansını tanırsın. Sevgilerle ;
" Espero que te concedas a chance de viver o teu sonho.
Bize hayallerimizi yaşama şansını tanıdın. Ve şimdi gidip hayallerini yaşama sırası sende.
Deste-nos a chance de vivermos o nosso sonho, vai sendo altura de ires tu viver os teus.
Merhaba, İnes. Yaşama tutun, olmaz mı?
Inês, fique calmo, certo?
Çünkü kapıyı açar ve o yola girersek normal bir şey yaşama şansımız tamamen yok olur.
Porque se abrirmos essa porta, desaparece qualquer hipótese de termos algo normal.
Rolling Stone'da, Afrikalı Çocuk'un, kıtlık ve savaştan sonra Afrika'daki yaşama en büyük zararı veren üçüncü şey olduğunu okudum.
Li na Rolling Stone que o "Criança Africana" ficou em terceiro, atrás da fome e da guerra, como a coisa mais prejudicial à vida africana.
O üçü, İsrail'in en korkunç kabusunu, en büyük acısını yeniden yaşama cesaretini gösterdiler.
Estas três pessoas atreveram-se a reviver o maior pesadelo de Israel, a sua grande dor.
... nehre doğru yola çıktım. Çok sevdiğim balıkçılıkla aramda hiç bir engel olmayan yeni bir yaşama doğru.
... e virei-me para o rio e para uma nova vida isenta de cada obstáculo entre mim e a minha amada arte da pesca.
Sonra da hiçbir şeyi umursamaksızın fındık ağacından yapılmış oltayı suya fırlattın ve o suya dalışın, ardından yüzüşün. O an anladım ki olaylara, yaşama ve dünyaya çok farklı bir açıdan bakıyordun ki bu benim de her zaman sahip olmak istediğim bir bakış açısıydı.
E dum modo aqui vai atiraste a vara na água e a forma como depois nadaste, eu eu soube que tinhas uma maneira de ver as coisas, uma maneira de encarar a vida e o mundo,
Bildiğiniz gibi, Pompe çocuklar için verilen yaşama süresini geçti bile.
Ultrapassou bastante a expectativa de vida das crianças com Pompe, como sabem.
Yok, yaşama dürtüsü.
Não, é sobrevivência.
Yaşama hakkı olan hayatı yarıda kesildi... Ve birileri adalete teslim edilmeli... Ve birileri bu suçtan cezalandırılmalı.
A sua vida foi interrompida antes de ter a oportunidade de vivê-la... e alguém deve comparecer perante a justiça... e alguém deve ser punido por tal crime.
Bu jürinin bir üyesi olarak... En olağanüstü durumlar dışında alınmaması... gereken tanrının vermiş olduğu yaşama hakkımız... olan hayat hakkında karar vermek için... adalet sisteminin bir parçası durumundasınız.
Mas como membros deste jurado... vocês fazem parte do sistema de justiça... que declaram a vida como inerentemente valiosa... um dom de Deus o qual não deve ser retirado... excepto nas mais extraordinárias circunstâncias.
Ya da benim yaşama nedenimi.
ou do que até eu dependo.
Tanrım ; vaftiz olarak sonsuz yaşama kavuşan Agnes'in Kurtarıcımızın saflarına katılmasına izin ver.
Senhor, deixa que Agnes, que recebeu vida eterna através do Sacramento do Baptismo engrosse as fileiras dos salvadores.
Bu yüzden zengin bir içe dönük yaşama sahip.
Tem uma vida interior muito rica.
Benimle gelirsen yaşama umudun var.
Comigo, pelo contrário, estás vivo.
Askerler ve siviller barış içinde yaşama döndüler.
Soldados e civis foram deixados em paz.
Spiritüel ve fiziksel deneyim yaşama kabiliyetine sahibiz.
Temos a capacidade da experiência espiritual e temos a capacidade da experiência física.
Yıllardır içimde biriktirdiğim kin ve öfke..... bana bu anı yaşama imkanı verdi.
A raiva e o ódio que depositaste em mim durante anos tornou isso impossível.
Şimdi bu rüya bizim yaşama kaynağımız oldu
Agora o sonho é nosso para viver...
Sizin ona olan yakınlığınızı düşünürsek diğer yaşama geçtiğine göre hala size ihtiyacı olmalı.
Já que era tão próximo a ele, ele ainda precisa de si, na outra vida.
Arabaya atlayıp yeni bir yaşama başlamaya ne dersin?
Que tal se fugíssemos? Pegamos no meu carro... e começamos vidas novas?
İşimle basketbol aşkımı aynı anda yaşama fırsatı pek olmuyor.
Não é todos os dias que podemos juntar o que gostamos com o nosso trabalho.
Martılar, dalgalar... ve hiç susmayan motor sesleri. Beni en çok yaşama bağlayan şeylerdi.
As ondas e as gaivotas, o som do motor foi o mais ligado a algo que já estive.
Ben ölüme değil, yaşama atlamışım.
Não saltei para a morte. Saltei para a vida.
Onlarda kendi dünyalarında yaşama şansına kavuşurlardı.
O alívio de ser capaz de dar ao mundo outra pessoa, e deixar acontecer. Deixá-la ter a sua vez.
Aşktan sonraki yaşama inanıyor musun? Bu çok aptalca ve çocukça.
Isso é tão parvo e infantil.
- Vali Engler, Michigan'ın dünyanın intihar başkenti olmasını istemiyorsa eğer Devlet Yasama Organları ile bu durumu bir şekilde yasaklamak zorunda.
O Governador Engler precisa de proibir através da legislação estadual, algo, qualquer coisa... A menos que queiram que Michigan se torne na capital mundial do suicídio.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]