Yaşayacaksın translate Portuguese
1,103 parallel translation
Köylülerle yaşayacaksınız.
Vamos ter de viver com agricultores.
Ne yapacaksın, sokaklarda mı yaşayacaksın?
Que vais fazer, vais viver nas ruas?
Sen Hooper Caddesi'nde altı hafta boyunca ikamet edeceksin, yaşayacaksın ki bu da büyük ihtimalle, psikiyatrist ve psikolog takımı, ve uzmanlar tarafından, seninle ne yapacaklarına karar verene kadar orada altı ay geçirirsin anlamına geliyor.
Você irá residir, viver, na Rua Hooper pelo período de seis semanas que significa que você vai acabar ficando lá por uns seis meses enquanto um time de especialistas : psiquiatras e psicólogos, líderes Key workers - decidirão o que deverá ser feito com você.
Yüz yaşına kadar yaşayacaksın.
Chegara a viver ate os cem anos.
Deli gibi davranmaya devam edersen dışarıda nasıl yaşayacaksın?
Como é que pode ser bem sucedido no mundo exterior se está sempre a denegrir-se?
Ve Sen Baba, insanların anılarında yaşayacaksın.
E vocês viverão, na memória dos homens.
Yani, tek başınıza mı yaşayacaksınız?
Ficará sozinha?
Sanırım yaşayacaksın.
- Acho que vais sobreviver.
Ortalama kurallarına göre, yaşayacaksın.
- Quero dizer, a todos. - Pois, é verdade. A lei das probabilidades diz que vais sobreviver.
Bu dizelerde yer alacak ve sevenlerin gözünde yaşayacaksın.
Aqui vives e permaneces nos olhos de teus amores.
Sen, daima kalbimizde ve hayalimizde yaşayacaksın.
Viverás para sempre nos nossos corações... e nos nossos sonhos.
Artık benimle yaşayacaksın.
Vais passar a viver comigo.
Yaşayacaksın.
Vais sobreviver.
12 yaşında olduğun için hayatın acılarını, ızdırabını, heyecanını yaşamamışsın, ama yaşayacaksın.
Como tens 12, nunca realmente experimentaste muito da dor ou do sofrimento ou a ansiedade de vida, o que ainda vai acontecer.
- Demek ayda yaşayacaksın.
- Então vai viver na lua.
O halde artık başka bir yerde yaşayacaksın.
Então você vai viver noutro sítio.
- Nasıl yaşayacaksın John?
O que vais fazer agora, John?
Cehennemden geçmen gerekecek, hayal edebileceğin daha kötü bir kabus yaşayacaksın.
Agora vais passar pelo inferno, pior que qualquer pesadelo.
Ah, yaşayacaksın.
Vais sobreviver.
Yaşayacaksın, öyle değil mi?
Vais ficar bom, sim?
Eddie ile mi deneyim yaşayacaksın?
Vais a bares e és apalpada pelo Eddie?
Ben ölünce sen burada yaşayacaksın.
Quando eu morrer, vens viver para aqui.
Uzun yaşayacaksın.
E eu terei uma para eles : "Bundy".
Evet, çok uzun yaşayacaksın, Peg. Ne okuyorsun?
Desculpa, Peggy, mas por que não dizes simplesmente :
Bir daha olursa bundan sonra garajda yaşayacaksın
Se isto volta a acontecer, passas a viver na garagem.
Şehirde yaşayacaksın.
Adeus, porquê? Vou viver na cidade.
Yani siz de sonsuza kadar yaşayacaksınız!
O que quer dizer que vós sois eternos!
- Peki burada mı yaşayacaksınız?
- Então, vais morar aqui?
İleriki yaşlarda, sorunlar yaşayacaksınız.
Mais para frente você vai começar a apodrecer.
Yarın güzel bir gün yaşayacaksın.
Amanhã vais ter um bom dia.
Bence yaşayacaksın.
Acho que vai sobreviver.
Straleb'de yaşayacaksınız.
Vocês vão viver em Straleb.
Atlec'de yaşayacaksınız.
Vão viver em Atlec.
Zaferlerini gör diye yaşayacaksın.
Quero que você viva, para os ver vencer.
Karın seni görünce, birbirinizin kollarına atılacaksınız,..... müzik çalmaya başlayacak ve sonsuza kadar mutlu yaşayacaksınız, değil mi?
Agora a tua mulher vê-te, correm para os braços um do outro, toca a música de fundo e vivem felizes para sempre, não é?
Artık burada mı yaşayacaksın?
Vais viver aqui permanentemente?
Ama sizler ağzından nefes almayan ve karavanlarda büyümemiş olan sizler, La Citta Eterna'nın güzelliklerini yaşayacaksınız!
Mas vocês... Vocês, que não são idiotas da ralé, vão ter a experiência de deleitar a citta eterna!
Nerede yaşayacaksın?
Onde irás viver?
Sonra, onun yaşadığının aynısını siz de yaşayacaksınız.
Depois, irá experimentar exactamente o que ela experimentou.
Şimdi sıcak çömelişi yaşayacaksın.
Agora é a vez de o fritarem.
- Böylece sonsuza kadar yaşayacaksın.
Pára. Então podes viver para sempre.
Bununla nasıl yaşayacaksın?
- Como viveria com a sua consciência?
Yeni dostlar edinecek, hayal bile edemeyeceğin maceralar yaşayacaksın.
Vais conhecer novos amigos e viver aventuras que nem imaginas.
Ruhun seni saf parlaklıkla yüz yüze getirdi ve onu gerçekliğinde yaşayacaksın. Her şeyin hükümsüz, açık bir gökyüzü ; ... çıplak ve lekesiz aklın, sınırları olmayan şeffaf bir boşluğa dönüştüğü yerdesin.
A sua alma colocou-o perante a luz e agora vai experimentá-la na sua realidade onde todas as coisas são como o céu sem nuvens e o nu e nítido intelecto é como um vazio transparente,
- Nasıl yaşayacaksın?
- Vives de quê? - Trabalho aqui na cozinha.
Bu şekilde nereye kadar yaşayacaksın?
Até onde te vai levar a maneira como vives?
- Şimdi neyle yaşayacaksın?
- E, então, para viver agora?
- Bu tepelerde nasıl yaşayacaksın?
Mas nas colinas viverás do quê?
Yaşayacaksın Lilly.
Vai viver, Lilly.
Düzgün yaşayacaksın?
Estás a falar a sério?
Ve korkmazsan, daha uzun yaşayacaksın.
E viverá mais tempo, se não tiver medo.