Yok musun translate Portuguese
1,039 parallel translation
- Yok musun? - Yokum.
- Não estás interessada?
Sen yok musun Helen.
Tem cara de Helen.
Sen yok musun!
Seu tolo!
Var mısın, yok musun?
Estás comigo ou não?
Var mısın, yok musun?
Então, alinhas ou ficas de fora?
Sen şimdi ebediyete kadar yok musun artık?
Partiste para sempre!
- Var mısın yok musun?
- Vens ou não? - Não quero jogo.
- Var mısın yok musun?
- Jogas ou não?
Var mısın yok musun?
Vens ou ficas?
Var mısın, Yok musun?
Está dentro?
Var mısın, Yok musun?
Está dentro ou fora?
Var mısın, yok musun?
Joga ou não?
Griff sana bu geceyi soracak. Var mısın, yok musun diyecek.
O Griff vai-te perguntar acerca de hoje à noite.
Var mısın, yok musun?
Alinhas ou não?
- Var mısın, yok musun? Nutka gerek yok.
Alinhas ou não, mas nada de sermões.
Oh, sen yok musun?
Tu...
Ah, sen yok musun?
Cá está ele de novo!
- Var mısın, yok musun?
- Entras?
Hadi Grady, bu fırsatı tepme. Var mısın yok musun?
Vá, Grady, é a tua hipótese, continuas ou passas?
Şimdi, var mısın yok musun?
Continuas, ou passas?
Var mısın, yok musun?
Vens ou não?
Var mısın, yok musun?
Estás dentro do jogo ou não?
Var mısın, yok musun?
Aposta ou passa?
Belki de artık senin mücadele edecek halin yok, biliyor musun? Hı?
Se calhar quem não tem és tu, sabes?
Senin elindeki umudu yok etmek istiyor! Anlamıyor musun bunu?
Ele quer destruir a sua esperança!
Şov bittikten sonra iki saat içinde buradan yok olur musun?
Sair daqui dentro de 2 horas após o fim do show?
Biliyor musun, Frank, bu ülkede hayır... evet, evet... fikirler yok burada.
Sabes, Frank, isto é um país... onde não... onde não... existem ideias.
Geçenlerde yok olan sendika başkanını hatırlıyor musun?
Lembra-se de um dirigente de um sindicato que desapareceu?
Michael. Sana "parlayan zırhının altında sıradan bir şövalyeye ihtiyacım yok" dediğim zamanı hatırlıyor musun?
Michael, lembra-se quando lhe disse que não precisava de um cavaleiro andante?
Dinle Axel. Başka tuzak yok, anlıyor musun?
Ouve, Axel, acabaram-se as ciladas, percebes?
Burada insanlardan saklayacak bir şeyim yok, anlıyor musun?
Para manter afastadas as pessoas que não têm lá nada que fazer, percebe?
Sende neden hırs yok biliyor musun?
Já reparaste que não tens ambições?
Sen yok musun?
Mais coca!
Sen yok musun!
Você!
Biliyor musun? Bu örümceklerin hiç bir zararı yok. En masum örümcek ailesinden.
Não são aranhas, apesar de serem aracnídeos.
Biliyor musun, bunlara ihtiyacım yok.
Eu não preciso disto.
Hatırlıyor musun, bir keresinde evde içecek yok diye bağırmıştın.
Lembras-te de quando gritaste comigo, por não haver sumo em casa?
Bu arada, evlerinin yok olduğunu biliyor musun?
Estamos falidos. Sabes disso, Peg.
Başka bir açıklaması yok anlamıyor musun?
Não há registos onde eles tiveram o know-how para as construírem.
- Hala hapishane-içkisi yapıyor musun? Yok canım!
- Ainda fabricas aquela bebida?
Biliyor musun, hiçbir şeyin o kadar önemi yok. Yalnızca gevşe, rahat ol.
Mas nada é assim tão importante, portanto calma, descontrai-te.
Biliyor musun, buna kuşkum yok John.
Sabes? Não duvido disso, John.
Anlamıyor musun Peg. Bedbaht olmak için bütün bunlara ihtiyacımız yok.
Não percebes que não precisamos de toda esta tralha para sermos miseráveis?
Anlamıyor musun, yaptıklarımızın önemi yok.
Não importa, nada que fazemos importa.
Biliyor musun Belle, kasabada senin yerinde olmak istemeyen bir tek kız yok.
Todas as raparigas da cidade adorariam estar no teu lugar.
İstemiyor musun? Zararı yok.
Não quer, não importa.
Bize ne dedi biliyor musun? "Kübalılarda yürek yok, çünkü... " Domuzlar Körfezinden sonra bir Kübalı, Kennedy'yi öldürmeliydi. "
Sabes o que nos disse? "Os cubanos não têm coragem pois o Kennedy devia ter sido morto por um cubano a seguir à Baía dos Porcos."
Baba, hayatımı yaşayamıyorum, anlamıyor musun? Hiçbir şeyim yok.
Pai, não renho vida, percebes?
Hiç mizah anlayışın yok, biliyor musun?
Não tens sentido de humor, sabias?
Yok canım. Sen biliyor musun?
E tu percebes?
Küçük bir hol ya da ufak bir boş alan bile yok, anlıyor musun?
Não é ao fundo do corredor.